Mesajı Okuyun
Old 10-11-2011, 15:01   #4
Av.Şenel DELİGÖZ

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY

11.Hukuk Dairesi
Esas: 2003/4923
Karar: 2003/11833
Karar Tarihi: 15.12.2003


KEFİLİN ASIL BORÇLUYA RÜCU HAKKI - SEBEPSİZ ZENGİNLEŞME - KEFİLİN SORUMLULUĞU

ÖZET : Dava, kredi sözleşmesine kefalet nedeniyle ödenen paranın bankadan istirdatı istemine ilişkindir. Davacı kefil, asıl borçlunun borcunu ödememesi yüzünden hakkında başlatılmış bir icra takibi ya da açılmış bir dava yokken banka şubesinin telefonla durumu açıklaması sonucu, ihtiyati tedbir kararı ile aleyhine icra takibi yapılmasını durdurma, menfi tesbit davası açma gibi haklarını kullanmadan ve ihtirazi kayıt dahi koymadan kendi serbest iradesi ile ödeme yapmıştır. Bu durumda, BK.nun 62 nci maddesinin olayda uygulanması koşulu bulunmamaktadır. Ancak, kefilin kefaletten doğan borcunu ödedikten sonra BK.nun 496 ncı maddesi hükmü uyarınca asıl borçluya yasadan ötürü dönme ( rücu ) hakkı bulunduğundan, malvarlığında hakkı olmayan bir artış meydana gelen asıl borçluya karşı dava açılabilecektir. Bu itibarla, mahkemece davanın reddine karar vermek gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi isabetsizdir.

(818 S. K. m. 62, 496)

Dava: Taraflar arasında görülen davada Balıkesir Asliye 1.Hukuk Mahkemesi'nce verilen 27.12.2002 tarih ve 2001/940 - 2002/884 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Deniz Biltekin tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

Karar: Davacı vekili, müvekkilinin dava dışı Süha İ.'nin kredi kartı sözleşmesinde kefil olarak yer aldığını, geçen Eylül ayında davalı banka yetkilisinin kendisini arayarak Süha İzmirli'nin borcunu ödemediğini, bu nedenle hakkında icra takibi yapılacağını, ancak bu halde yüksek faizle karşılaşacağını bildirip, baskı yaptığını, kredi sözleşmesinden örnek verilmeyen müvekkilinin bu manevi baskı nedeniyle aracını satarak davalıya 1.550.000.000.-TL.yı 09.10.2001 tarihinde ödediğini, daha sonra basından kefilin sorumluluğunu öğrendiğini, kredi sözleşmesinde kefilin limitinin bulunmadığını, kefalet sözleşmesinin geçerli olmadığını ileri sürerek, müvekkilinin hataen ödediği, 1.550.000.000.-TL.nın 09.10.2001 tarihinden itibaren faizi ile davalıdan tahsilini talep etmiştir.

Davalı vekili, kredi borçlusunun borcunu ödememesi nedeniyle kefil olan davacının telefonla arandığını, davacının kefaletinin müteselsil kefalet niteliğinde olduğunu, kredi kartı sözleşmesinde belirtilen dönemsel harcama limitinden her harcama dönemi için ayrı ayrı sorumlu bulunduğunu savunarak, davanın reddini talep etmiştir.

Mahkemece, iddia, savunma, tanık beyanları ve tüm dosya kapsamından sözleşmede kefalet limitinin 700.000.000.-TL gözükmesine karşılık, bundan bir ay sonra kredi borçlusuna gönderilen kredi kartı şube teklif formunda önerilen kredi limitinin 10.000.000.-TL olarak belirtilmesi, sözleşme tanzimi sırasında limitin belirlenmediği sonucunu doğurduğu, bu nedenle BK.nun 484 ncü maddesi hükmüne uyulmaması nedeniyle kefalet aktinin geçersiz olduğu gerekçesiyle davanın kabulü ile 1.550.000.000.-TL.nın dava tarihinden itibaren yasal faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmiştir.

Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.

Dava, kredi sözleşmesine kefalet nedeniyle ödenen paranın bankadan istirdatı istemine ilişkindir. Davacı kefil, asıl borçlunun borcunu ödememesi yüzünden hakkında başlatılmış bir icra takibi ya da açılmış bir dava yokken banka şubesinin telefonla durumu açıklaması sonucu, ihtiyati tedbir kararı ile aleyhine icra takibi yapılmasını durdurma, menfi tespit davası açma gibi haklarını kullanmadan ve ihtirazi kayıt dahi koymadan kendi serbest iradesi ile ödeme yapmıştır. Bu durumda, BK.nun 62 nci maddesinin olayda uygulanması koşulu bulunmamaktadır. Ancak, kefilin kefaletten doğan borcunu ödedikten sonra BK.nun 496 ncı maddesi hükmü uyarınca asıl borçluya yasadan ötürü dönme ( rücu ) hakkı bulunduğundan, malvarlığında hakkı olmayan bir artış meydana gelen asıl borçluya karşı dava açılabilecektir. Bu itibarla, mahkemece davanın reddine karar vermek gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.

Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davalı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 15.12.2003 tarihinde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)



Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programı