Mesajı Okuyun
Old 04-01-2003, 20:50   #2
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan Kadına Yönelik Şiddet ve Hekimlik-2-

Psk. Gönül OZAN'ın kaleminden
İKİNCİ GÜN (17 KASIM 2002)

Oturum başkanlığını Dr. Deniz Dülgeroğlu'nun yaptığı ilk panelin konusu, "Kadına yönelik cinsel şiddet" idi. Av. Erem Keskin, gözaltında cinsel taciz ve tecavüze karşı hukuki yardım projesi başlıklı konuşmasına; cinsel işkencenin ne kadar ağır travmalara yol açtığını, ilk kez cezaevine girdiğinde orada bulunan diğer kişilerin yaşantılarını paylaşması sonucu öğrendiğini ve daha sonra devlet kaynaklı (polis, jandarma, korucu vb.) şiddet karşı mücadele etmek amacıyla kurdukları büronun faaliyetlerinden söz ederek başladı. Gözaltında her kadının cinsel tacize uğradığını ama yasalarımızda bu suçun tanımının ve cezasının olmadığını, yasalarımızda tecavüzün tanımının olmasına rağmen, tecavüzlerin her zaman cinsel organlarla gerçekleştirilmediği için (anüse jop sokmak gibi) suç olarak kabul edilmediğini bu nedenle tanımlamalardaki yetersizliklerin belirleyici rol oynadığını, bu belirsizliğin uluslararası hukukta da söz konusu olduğunu belirtti. Cinsel şiddetin belgelenmesinin de önemine değinen Keskin, kadınların çeşitli nedenlerle gerekli muayene süresini aştıkları için olayı belgeleyemediklerini ancak artık psikolojik raporlarında kabul edilmesinin sevindirici olduğunu fakat bu tür raporu verebilecek sadece bir merkezin (Çapa Tıp Fakültesi Psikososyal Travma merkezi) var olduğundan söz etti. Bekaret kontrolünün de bir işkence yöntemi olduğuna değinerek, bu konuda çıkarılan genelgelere rağmen evli ya da boşanmış bayanların bile gözaltı sürecinde bu muayene zorlandıklarını aktardıktan sonra Türkiye'de sivil siyaseti, siyasilerin değil militarizmin belirlediğini, genel sistemdeki sorunlar çözülmeden kadına yönelik şiddetin çözümlenemeyeceğini düşündüğünü ifade etti.

Psk. Dr. Ufuk Sezgin, gözaltında cinsel şiddetin psikolojik boyutlarını anlattığı konuşmasında, gözaltında yapılan taciz ve tecavüz cinsel şiddetin bir türüdür ve işkencedir, işkence insan hakları ihlallerinden biridir, kişinin bedensel, ruhsal, toplumsal bütünlüğüne doğrudan yapılan bir saldrırı olduğunu belirterek, cinsel işkencenin sonuçlarını aşağıdaki şekilde özetledi:
1. Travmanın yeniden yaşantılanması
a. Olayın gerçekleşmeyeceği yerlerde sık sık akla gelmesinin kişiyi rahatsız etmesi,
b. Sık sık rüyalarda ortaya çıkabilir
c. Sanki olay yeniden yaşanacakmış gibi olabilir
d. Kendi bedenine dokunduğunda hatırlayıp, psikolojik sıkıntılar yaşayabilir
e. Fiziksel semptomlar ortaya çıkabilir
2. Kaçınma ve duygusal yoğunluk
a. Olayı düşünmeye eşlik eden duygu ya da kişilerden uzak durma çabaları
b. Travma anılarını hatırlatacak etkinlik yer ya da kişilerden uzak durma eğilimi
c. Yaşadıklarının bir kısmını hatırlayamama
d. Daha önce katıldığı etkinliklere katılmama
e. İnsanlardan uzaklaşma
f. Duygulardan uzaklaşma, sevememe, hissedememe gibi
g. Gelecekle ilgili ümitsizlik, elem h. İştahta değişme, kilo kaybı ya da aşırı yemek yeme
3. Artmış uyarılmışlık Depresif belirtiler (depresif mizaç, yeme bozuklukları, intihar düşünceleri, Haz alamama, yorgunluk, dikkat bozuklukları, değersizlik hisleri)
4. Bu yakınmalar bir aydan fazla sürdüğünde travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) tanısı konulabilmekte. TSSB yıllar sonra bile başlayabilmekte, tecavüze uğrayanların % 16.5'inde 10 yıl sonra bile belirtilere rastlanılıyor ve cinsel saldırılarda TSSB gelişme olasılığı fazla.
5. İşlevlerde genel bir zayıflama görülmekte. Gözaltında tecavüze uğrayanla dışarıda tecavüze uğrayanlar arasında yaşananlar açısından bir fark bulunmadığını ama cezaevi koşulları nedeniyle kişide ortaya çıkabilecek psikopatolojinin artacağını ifade eden Sezgin, Psikososyal Travma Programında neler yaptıklarını deneyimleriyle bizlere aktardı.

Cinsel işkence konusunda yaklaşımlar ve işkencenin hukuksal değerlendirilmesi konusunu Av. Meryem Erdal aktardı. Bunları şu şekilde özetleyebilirim. Cinsel işkence, işkencenin bir alt dalı olmasına rağmen, işkence olgusunun önüne geçmektedir ve bedensel duyusal ve sosyal bütünlüğe saldırı olması nedeniyle sonuçların ağırlığını belirleyebilmektedir. Cinsel işkence, sadece cinsel organlardan ibaret değildir, cinsel öğelerden oluşur. Örn. kulak işitme organı olması rağmen kulağa cinsel içerikli şeyler söylemek ya da öpmek de cinsel işkencedir. Cinsel işkencenin diğer işkence türlerinden farklılıkları söz konusudur. Cinsel işkencenin yarattığı travma nesiller boyunca aktarılabilmektedir. Ayrıca diğer cinsel şiddet yöntemlerinde, fail haz duygusu ile hareket ederken, cinsel şiddet de birincil amaç haz alma duygusu değil, mağdurun bütünlüğünü bozmaktır. Cinsel işkenceyle ilgili farklı tanımlar yapılmaya çalışılmış, ama herkes farklı bir açıdan yaklaştığı için bu tanımlamalar hala tartışmaya açıktır. Benzer şekilde cinsel işkencenin, hangi işkence türü olduğu konusunda yapılan çalışmalarda da bazıları fiziksel işkence olarak değerlendirirken, bazıları da ruhsal işkence olduğunu belirtmektedirler.

Prof. Dr. Şahika Yüksel ise "Cinsel işkence hem fiziksel hem de ruhsal öğeler içeren bir işkence yöntemidir" demektedir. Cinsel işkencenin amaçları konusunda da tartışmalar sürmekle birlikte temel amaç, ifade almak değil, bireyin otoriteye boyun eğmesini sağlamak, ruhsal dengesini sarsarak kişinin bütünlüğünü bozmaktır. Cinsel işkence savaşlarda ve mültecilik yaşantıları sırasında sık görülebilmektedir. Cinsel işkenceden sabıkası olan ülkelerin sayısı çok fazladır. Olayın hukuksal boyutunda ise Türk Ceza Yasasında işkence yöntemleri ayrı bir nitelemeye sahip bulunmamakta, 243. ve 245. Maddeler kapsamında değerlendirilebilmektedir. Eğer fiili tecavüz gerçekleşmişse 414. Madde devreye sokulabilmektedir. Bunların yarattığı sorunlarda, mağdurları hak arama sürecinden soğutabilmekte. İç hukuktaki bu düzenleme uluslararası hukukta da söz konusu ve uluslararası anlaşmalarda cinsel işkencenin tanımlaması yapılmamaktadır.

Kişiliği ve kendilik saygısını yaralamaya yönelik cinsel saldırı ve aşağılamalar konulu konuşmasında Doç. Dr. Doğan Şahin, cinsel işkencenin tanımı, amacı, ortaya çıkış biçimi, yarattığı etkiler, ve konuyla ilgili tanımların yetersizliğinden söz ederek, cinsel işkence ve travmanın etkilerini nesne ilişkileri kuramına dayanarak açıklamaya çalıştı. Bu açıklamaları şöyle özetleyebilirim: her bireyin bir kendilik görünümü vardır. Kendilik görünümü kişinin kendini belirli anda, belirli bir rol görünümünde algılamasıdır. Bu nesnel bir görünümdür. Bununla ilgili bir duygu oluşur. Hissedilen duygu, bundan önceki yaşantılardaki kendilik görünümleriyle belirlenir. Kendilik tasarısı da bütün kendilik görünümlerinin toplamıdır. Bireyin kendini nasıl algıladığını gösterir. Cinsel saldırı ve işkence çok ağır kendilik görünümü yarattığı için kendilik algısını bozmaktadır. Cinsel işkencede kendilik görünümünün nasıl olacağı,
1. Kişinin kendilik tasarımına ve olayı nasıl algıladığına bağlıdır.
2. Uygulanan yönteme bağlı olarak değişiklik gösterebilir.
3. Yeni kendilik görünümleri ve nesne görünümlerinin ruhsal yapı tarafından nasıl değerlendirildiği de önemlidir.
4. Cinsellikle ilgili özdeşim ve cinsel kimliğin algılanışı önemlidir.
5. Saldırıyı yapanların nasıl algılandığı önemlidir.
Genel nesne tasarımlarından ayrı tutulabiliyorsa, kişi için nispeten koruyucu olabilir. Burda hangi mekanizmanın kullanıldığının da bir anlamı vardır. Splitting ve disosiasyon mekanizmalarının koruyucu yanları olmakla birlikte sorunların ağırlaşmasına da neden olabilmektedir. Tedaviyle ilgili en önemli unsur, ayrı tutulan kendilik ve nesne görünümlerinin ruhsal yapının bütünlüğüyle entegre edilmesidir. Travma ve işkence kişinin destek bağlarını da zayıflatmaktadır. Kişi korku, çaresizlik ve utanç duygularıyla baş başa kalmaktadır. Bunlar öfkeye dönüştürülmezse, ayrı nesne tasarımları geliştirilemezse, tedavi başarılı olamamaktadır. Tedavide mesleki kimliklerimiz dışında insan olarak bize düşenler; toplumsal cinsel rollerin değiştirilmesi için mücadele etmek ve bu insanlara sahip çıkarak, bu şiddeti uygulayanlara toplumsal öfke yaratılmasıdır.

Öğleden sonraki oturum Dr. Adnan Ataç tarafından hazırlanan "Anadolu'dan Kadın Manzaraları" isimli çok güzel bir saydam gösterisiyle başladı. Oturum başkanlığını Dr. Binnaz Başaran'ın yapığı konferansta, cinsel taciz ve tecavüzle ilgili profesyonellerin davranışları ve eğitimi konusunu Prof. Dr. Hakan Şatıroğlu aktardı. İnsan evrendeki en seçilmiş ve özenilmiş canlı mıdır sorusuyla konuşmaya başlayan Hakan Bey, yaptığı hesaplamalar sonucunda, sadece bir cinsel ilişkide, bir insanın olabilme olasılığının, 1katrilyon 400 trilyon olduğunu, insan olmanın çok zor bir olay olduğunu belirtti. Üreme sağlığı, üreme hakkı, aile planlaması konularından sonra cinsel şiddetle ilgili Türkiye ve dünya verilerinden örnekler verdi. Kadına yönelik şiddet, fiziksel, cinsel ve emosyonel olabilmektedir. Eş yada partner (%10-58), toplum ya da yönetimler tarafından uygulanabilmekte. Cinsel rollerin biçimlendirilişine mitolojiden ilkokul kitaplarına kadar her yerde rastlamak mümkündür. Bu konu evrensel bir sorun oluşturmaktadır. Cinsel şiddetin türleriyle ilgili veriler (dünya):Cinsel ilişkiye zorlanmak %12-15. İlk cinsel deneyiminin zorla gerçekleştirilmesi %40-52. Kız çocuklarına taciz, tecavüz %7-36.15 yaş öncesi evlilik. Cinsiyet tercihi -kız çocuklarının ihlali. Töre cinayetleri. Fuhuş (zorla). Sağlık çalışanları; bakirelik muayeneleri, endikasyonsuz sezeryenler, kötü muamele, ön yargılı olma ve ticari yaklaşımla cinsel şiddette rol alıyorlar. Tüm ülkelerde kadına yönelik şiddet; sosyal, kültürel, ekonomik, inanç temelli ve kontrasepsiyon kullanımının sınırlı olması nedeniyle ortaya çıkabiliyor. Şiddetin sağlığa etkileri yaşamın her döneminde görülebilmektedir. Doğum öncesi cinsiyet tercihi yapılıyorsa, kız bebek doğduğunda ihmal edilebiliyor. Çocuklukta kız çocuk, istenmeyen bir çocuk olduğu için yeterli bakım almayabiliyor ve buna bağlı gelişim bozuklukları ortaya çıkabilmekte. Adölesan döneminde fuhuş, zorla evlilik ve cinsel taciz yaşayabiliyor. Üreme çağında, töre cinayetleri, koca dayağı, cinsel taciz, tecavüz ve fuhuş yaşayabilmekteler. Yaşlılık döneminde de cinsel taciz ve tecavüzler yaşanabilmekte. Toplum sağlığı açısından, cinsel şiddet yaşayanların, bedensel ve ruhsal sağlıkları daha kötü, fiziksel yaralanma ve bozuklukları daha fazla ve tıbbi bakım ve hizmete daha fazla gerek duymaktadırlar. Şiddete uğrayan kadınların sağlık sorunları çok fazla ve bu kadınların çocuklarında da bebeklik ve çocukluk döneminde ölümler daha fazla görülmektedir. Şiddete şahit olan çocuklarda öğrenme güçlükleri, duygu ve davranış bozuklukları daha dazla görülmekte ve bunlar şiddete daha fazla maruz kalmaktadırlar. Cinsel şiddet, fizik ve mental travmaya, cinsel organ yaralanmalarına, erken yaş gebeliklerine ve cinsel yolla bulaşan hastalıklara neden olmaktadır. Cinsel şiddet yaşayan kadın ve çocuklar en kolay sağlık çalışanlarına ulaşabiliyorlar hatta tek ulaşabildikleri kişiler bunlar olmaktadır. Bu nedenle sağlık çalışanları için stratejiler belirlenmeli, hizmet sunan ile alan arasındaki engeller aşılmalıdır. Sağlık çalışanları şiddet uğrayanlarla karşılaştığında; yan tutmamalı ya da pozitif ayrımcılık yapmalı, saldırgan olmamalı, tecavüze uğrayanlarla grup çalışmaları yapmalı, kadının güvenliğini tehlikeye atmamalı, uygun servislere yönlendirebilmeli ve yasal destek önermelidir. Sağlık çalışanlarının eğitiminde ise; kadın bakış açısı geliştirilmeli, kendi kültür ve inançlarını değiştirmesine yardımcı olunmalı, iletişim becerileri geliştirilmeli ve empatinin kurulması oluşturulmalıdır. En önemli nokta da konuyla ilgili gerekli eğitimlerin verilmesidir.

Sempozyumda hemen hemen bütün konuşmacıların, verilen 20 dakikalık sürenin sonunda, sürelerinin bittiğini anımsatılması üzerine, "daha söyleyeceğim çok şey vardı" demesi, konunun önemi ve üzerinde konuşulması gereken ne kadar çok şey olduğunun bir göstergesiydi. Bu kadar önemli bir konuyu, özenli bir biçimde ve farklı alanlarda çalışanlarla, ilk kez tartışmaya açan ATO ya çok teşekkür ediyor ve herkese şiddetsiz bir yaşam diliyorum.



İstanbul Tabip odası Web Sayfasından Alınmıştır