Mesajı Okuyun
Old 01-08-2010, 13:09   #3
Armağan Konyalı

 
Varsayılan


Her ne kadar bu gibi konular kanun koyucunun görev alanına girmekte ise de sorulmuş olması nedeniyle kişisel düşüncemi yazma cesaretini gösteriyorum:

Zamanaşımı bir haksızlıktır. Zamanaşımı, haklının davayı kaybetmesine yol açan bir deliktir. Bu delikten ne kadar çok çıkan olursa adaletin kaçağı o kadar çok olacaktır. Hukuk adalete ulaşma iddiasında ise hukuk kuralları haklıdan yana olmalıdır.

Zamanaşımı haklıdan yana değildir. Zamanaşımı, borcu ortadan kaldırmaz ama haksıza borcu ödememe olanağı tanır. Eğer zamanaşımı süresi kısalırsa haklının kılıcı kısalmış olur. Hukuk neden haksızı koruma ihtiyacı duysun? Hukukun görevi haklıyı korumaktır.

Zamanaşımında bir keyfilik vardır. Haksız olan taraf zamanaşımını ileri sürer veya sürmez. Haklı olan taraf haklı davasını açmakta ikilemde kalır: Karşı taraf zamanaşımı savunması yapacak mı? Yoksa yapmayacak mı? Açılacak davanın sonucu, zamanaşımı yüzünden, haksızın keyfine bırakılmaktadır.

Zamanaşımında bir eşitsizlik vardır. Eğer haksız olan taraf zamanında zamanaşımı savunmasında bulunmazsa adaletten kaçamaz. Güçlü olan haksızlar bu olanağı mutlaka kullanır ve adaletten kurtulur. Güçsüz olan haksızlar ise zamanaşımı savunmasını yapamayabilir. Haksızlar arasında bile adalet sağlamak hukukun görevi olmalıdır. Bu nedenle (eğer mutlaka uygulanacaksa) zamanaşımı da, tıpkı hak düşümü gibi, mahkemece resen göz önünde bulundurulmalıdır.

Özetle:
Zamanaşımı adaletin dikenidir. Zamanaşımı süresinin kısaltılması diken sayısını arttırır. Adaletin elle tutulur yanı kalmaz.

Aradan geçen on yıl boyunca tanıkların ölmeleri, unutmaları nedeniyle davanın kanıtlanmasının gittikçe zorlaşması zamanaşımı süresinin kısaltılması gerekçesi olmamalı:

Kanıtlayabilen kanıtlasın; kalan haklılar bizimdir.

Saygılarımla