Mesajı Okuyun
Old 28-05-2002, 05:07   #2
Av. Hulusi Metin

 
Varsayılan 1991'den günümüze ...

Her yıl Temmuzun yirmisinde başlayıp Eylülün beşine kadar süren adli tatil konusu, bu yıl da tartışılmakta, çeşitli görüş ve öneriler ileri sürülmektedir. Tartışmalar, tatilin gerekli olup olmadığı, süresini uzunluğu kısalığı, bölgelere göre farklı tarihlerde başlayıp bitmesi ve özetle yararlı olup olmadığı noktalarında odaklanmaktadır. Adli tatilin, yasalarımızda yer almış olmasındaki gerekçesi üzerinde tartışmak yerine, günün koşullarına ve toplumsal gereksinimlere uygunluğu tartışılmalı, konu zaman yitirilmeden çözüme kavuşturulmalıdır.
Ülkemizde davaların uzun sürede sonuçlanabildiği, yargısal adaletin geciktiği, dava dosyalarının hızla çoğaldığı, yerel ve yüksek mahkemelerdeki işlerin çokluğu ve yetişmiş yargıç açığının bulunduğu yadsınamaz bir gerçek iken, adalet hizmetine ara verilmesi hak edilmiş bir dinlence olamaz. Adalet hizmeti, sağlık konusu gibi kesintisiz sürmek zorunda olan hizmetlerin önünde gelir. Yargıcı, savcısı, personeli, avukatı ile adalet hizmeti bir bütündür. Hizmetin, hızlı ve adil sunulması için acil önlemlerin alınması gerekirken dar anlamıyla bile olsa adaletin tatil edilmesi, ülke gerçekleriyle bağdaşmamaktadır.
Yıllık, izinler, sağlık hizmetleri, mazeret izinleri, resmi ve dinsel tatil günleri, adliye
elemanlarına yeterince işten veya ortamdan uzaklaşma olanağı sağlamaktadır. Adli tatilden personelin ayrıca yararlandığı da söylenemez. Aksine, uygulamada izinlerin genellikle adli tatil sırasında kullandırılmasına çalışılmakla tatil özgürlüğü zaman olarak sınırlandırılmaktadır. Tatilin yargıç, savcı ve personel açısından bir önemi ve yararı bulunmamaktadır. Ayrıca mahkemelerde ve icra dairelerinde yıl sonlarındaki devir işlemleri nedeniyle de adalet hizmeti eylemsel olarak yaklaşık yirmi gün kadar kesintiye uğramaktadır. Tatil boyunca biriken işler ile sonrasındaki güncel işler, normal çalışma düzenini bozmakta, zaten olağan iş yükünün altından kalkılamazken bir de yığılan işlerin süresinde sonuçlandırılması zorunluluğuyla karşılaşılmaktadır.
İzlenen yolun amaca uygunluğu tartışılabilirse de adalet hizmetinde arzulanan çabukluğa ulaşılması amacına yönelik olarak Yargıtay dava dairelerinin sayısının arttırılması, yeni yerel mahkemelerin açılması, iş yoğunluğunun dağıtılmaya çalışılması çabaları yanında, hizmete ara verilmesi, hem adalet sisteminin mantığına hem de ülke gerçeklerine aykırıdır.
Adalet hizmetinin tatil edilmesi değil, aksine hizmetin sürekliliği açısından gece mahkemelerinin açılması, her dereceden bir yerel mahkemenin merkezi bölgelerde nöbetçi olarak çalışması, gezici yargıçlık sisteminin oluşturulması düşüncesi, tartışılmalıdır.
Davaların uzaması, duruşma aralarının yargıcın dosya kapsamını unutabilecek kadar uzun olması, verilen hükmün gerekçeli karar olarak yazılmasında ayrıca zaman yitirilmesi ve buna bağlı işlemlerin de zorunlu olarak yapılamaması sonuçta, yargısal adaletin hızla ve zamana yenilmeden gerçekleşmesine engel olan hususlardır.
Adli tatilin kaldırılması, yargısal adaletin hızlı ve adil gerçekleştirilmesi için tek başına yeterli değilse de bu yoldaki çabalara somut bir başlangıç olabilmesi bakımından önemlidir.
Av. Hulusi Metin (İstanbul Barosu)
(Cumhuriyet 14.07.1991, sayfa 15)