Mesajı Okuyun
Old 09-10-2013, 11:31   #2
ahmetyılmaz

 
Varsayılan

Geçersiz sözleşmenin ifası istenemeyeceğinden bu sözleşmeye dayanılarak gecikme tazminatı talep edilemez
T.C.
YARGITAY
19. HUKUK DAİRESİ
E. 2010/14869
K. 2011/2621
T. 1.3.2011
• TAPUDA KAYITLI TAŞINMAZLARIN SATIŞI ( Resmi Şekilde Yapılacağı - Resmi Şeklin Dışında Yapılan Satış Sözleşmeleri Geçersiz Olduğu )
• GEÇERSİZ SATIŞ SÖZLEŞMESİ ( Taraflar Aldıklarını Geri Vermekle Yükümlü Olup Davacı Yan Geçersiz Sözleşme Sırasında Davalıya Ödediği Miktarın İadesini İsteyebileceği )
• RESMİ ŞEKİL ( Tapuda Kayıtlı Taşınmazların Satışı Resmi Şekilde Yapılacağı - Resmi Şeklin Dışında Yapılan Satış Sözleşmelerinin Geçersiz Olduğu )
818/m.213
ÖZET : Tapuda kayıtlı taşınmazların satışı resmi şekilde yapılır. Resmi şeklin dışında yapılan satış sözleşmeleri geçersizdir. Geçersiz olan satış sözleşmelerinde taraflar aldıklarını geri vermekle yükümlü olup, davacı yan geçersiz sözleşme sırasında davalıya ödediği miktarın iadesini isteyebilir. Mahkemece bu yön gözetilmeden taşınmazın dava tarihindeki değerine hükmolunması doğru görülmemiştir.

DAVA : Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine yönelik olarak verilen hükümün süresi içinde davalılar vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

KARAR : Davacı vekili, müvekkili ile davalı arasında 12.10.2004 tarihinde akdedilen adi yazılı sözleşme ile tapuya kayıtlı bulunan 7085 Ada 8 Parsel Sayılı taşınmazın davalı yanca müvekkiline satıldığını ve karşılığında 115.000 Doların davalı S... İnşaat Madencilik Ltd. Şti.ne ödendiğini, taşınmazın devir işlemlerinin gerçekleşmediğini ileri sürerek taşınmazın satış bedelinin dava tarihi itibariyle karşılığı olan 219.269.44.-TL.nin davalılardan dava tarihinden itibaren işleyecek ticari avans faizi ile tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, müvekkilinin 3. kişi adına kayıtlı olan taşınmazı kendi adına tescilini sağlayamadığından devir işlemlerini gerçekleştiremediğini, buna karşılık bir başka taşınmazın tescilinin davacı yanca kabul edilmediğini belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

Mahkemece toplanan delillere göre, taraflar arasında adi yazılı şekilde taşınmaz satış vaadi sözleşmesi akdedildiği, bu sözleşmenin ve ödenen bedelin taraflar arasında ihtilafsız olduğu, davaya konu sözleşmenin taşınmaz mülkiyetini geçirecek resmi şekilde yapılmadığından yok hükmünde olduğu, bu durumda sözleşmenin taraflarının birbirlerine ödediklerini geri vermekle yükümlü oldukları, davacı yanın ödemesini davalı şirkete barter çekiyle yaptığı, bu bedelin karşılığının davalı yanca davacıya ödendiğine ilişkin ödeme belgesi sunulmadığı gibi barter sisteminden çekin karşılığının mal ile ödendiğinin bildirilmediği, davalı S... İnşaat Ltd. Şti.nin sözleşmede taraf olmadığı gerekçesiyle davalı İ. U. hakkındaki davanın kabulüne, satış bedeli 219.269.44.-TL.nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı İ. U.'dan alınarak davacıya ödenmesine, davalı S... İnşaat Ltd. Şti.ne yönelik davanın husumet yönünden reddine karar verilmiş, hüküm davalılar vekilince temyiz edilmiştir.

Tapuda kayıtlı taşınmazların satışı resmi şekilde yapılır. Resmi şeklin dışında yapılan satış sözleşmeleri geçersizdir. Geçersiz olan satış sözleşmelerinde taraflar aldıklarını geri vermekle yükümlü olup, davacı yan geçersiz sözleşme sırasında davalı İ. U.'a ödediği miktarın iadesini isteyebilir. Mahkemece bu yön gözetilmeden taşınmazın dava tarihindeki değerine hükmolunması doğru görülmemiştir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan sebeplerle hükümün temyiz eden davalı İ. U. yararına bozulmasına, bozma nedenine göre davalıların sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, peşin harcın istenmesi halinde iadesine, 1.3.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.

T.C.
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
E. 2003/9188
K. 2003/14459
T. 8.12.2003
• ALACAK DAVASI ( Davacının Harici Sözleşmeyle Satın Aldığı ve Bedelini Ödediği Taşınmaz İçin Davacı Hakkında Elatmanın Önlenmesi Davası Açılması Nedeniyle Açılmış Bulunan Dava Olması )
• HARİCİ SATIŞ SÖZLEŞMESİ ( Tararlar Arasında Ortaya Çıkan Hukuki Uyuşmazlık Hakkında Haksız İktisap Hükümlerinin Denkleştirici Adaleti de Gözeterek Uygulanmasının Gerekmesi )
• MEN'İ MÜDAHALE ( Resmi Bir Sözleşmeye Dayanmayan Taşınmaz Satım Sözleşmesinin Geçersiz Olduğu Dolayısıyla Taraflar Arasında Haksız İktisap Hükümlerinin Uygulanmasının Gerektiği Hakkında )
• SATIŞ BEDELİNİN İADESİ ( Satış Bedelinin İadesi Hususunda Hakkaniyet ve Adaletin Gözönünde Bulundurulması Ekonomik Koşulların Dikkate Alınmasının Gerekli Olması )
• DENKLEŞTİRİCİ ADALET İLKESİ ( Satış Bedelinin İadesi Hususunda Hakkaniyet ve Adaletin Gözönünde Bulundurulması Ekonomik Koşulların Dikkate Alınmasının Gerekli Olması )
• GEÇERSİZ SÖZLEŞME ( Hukuken Geçersiz Sözleşmeler Haksız İktisap Kuralları Uyarınca Tasfiye Edilirken Denkleştirici Adalet Kuralının Dikkate Alınmasının Gerekmesi )
• RESMİ SÖZLEŞME ( Taşınmaz Satım Sözleşmesinin Resmi Şekilde Yapılmasının Gerekmesi )
4721/m.2,706
ÖZET : Taraflar arasındaki satım sözleşmesi tapulu taşınmazın devrine ilişkin olup, resmi biçimde yapılmadığından geçersizdir. Bu durumda taraflar verdiklerini haksız iktisap kuralları gereğince geri isteyebilirler.Geçerli bir sebebe dayanmaksızın bir kişinin mal varlığından diğerinin mal varlığına kayan değerlerin eksiksiz iadesi denkleştirici adalet düşüncesine dayanır. Denkleştirici adalet ilkesi ise, haklı bir sebep olmaksızın başkasının mal varlığından istifade ederek kendi mal varlığını artıran kişinin elde ettiği bu kazanımı geri verme zorunda olduğunu ve gerçek bir eski hale getirme yükümlülüğü bulunduğunu ifade eder.Bu güne kadar uygulanan kurallara göre geçersiz sözleşme gereğince alıcının akit tarihinde verdiği paranın aynı miktarda iadesine karar verilmesi, gerçek hayatta büyük sarsıntılara, tutarsızlıklara, adalete karşı var olması gereken güvenin sarsılmasına neden olmuş, kamu vicdanında haklı eleştiri konusu yapılmıştır. Hukuk kuralları, gerçek hayata uygun olduğu, toplumun adalet ihtiyacına cevap verebildiği sürece hayatiyetini devam ettirip saygınlık sağlar ve hukuk kuralı olma özelliğini korur. O nedenle hukuk kuralları, görevli organlarca değiştirilince bu konuda yeni düzenlemeler yapılıncaya kadar zedelenmeden gerçek hayata çağın gereklerine uygun olarak yorumlanıp uygulanmalıdırlar. Bu görevin ise yargıya ait olduğunda duraksamaya yer yoktur.Yargının asıl görevi toplumun huzurunu sağlamaktır. Bunun için uygulanması gereken kurallar, mevcut yasaların ışığında bu yasa hükümlerine aykırı düşmeyecek şekilde yorumlanıp uygulanmalıdır. Hukuken geçersiz sözleşmeler, haksız iktisap kuralları uyarınca tasfiye edilirken, denkleştirici adalet kuralı hiçbir zaman gözardı edilmemelidir. Bu husus hakkaniyetin ve adaletin bir gereğidir. Bu bakımdan iadeye karar verilirken, satış bedeli olarak verilen paranın alım gücünün ilk ödeme tarihindeki alım gücüne ulaştırılması ve bu şekilde iadeye karar verilmesi uygun olacaktır. Aksi takdirde kısmi iade durumu oluşacak, iade dışındaki zenginleşme iade borçlusu yedinde haksız zenginleşme olarak kalacak, iade borçlularının iadede direnmelerine neden olacaktır. Haricen satılan taşınmazın iadesine karar verilirken, satış bedeli olarak verilen paranın alım gücünün ilk ödeme tarihindeki alım gücüne ulaştırılması ve bu şekilde iadeye karar verilmesi gerekir.Taşınmazın davacıya haricen satıldığı 16.12.1993 tarihinde davacının ödediği 100.000.000 TL. satış bedelinin, davacı aleyhine açılan men'i müdahale davasının kabulüne dair kararın kesinleştiği 27.6.2000 tarihinde ulaştığı alım gücü, çeşitli ekonomik etkenlerin ( enflasyon, tüketici eşya fiyat endeksi, altın ve döviz kurlarındaki artış, maaş artışları vs.gibi ) ortalamaları alınarak, açıklamalı, gerekçeli, taraf ve Yargıtay denetimine elverişli bilirkişi raporu alınarak belirlenmeli ve sonucuna uygun karar verilmelidir.

DAVA : Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşuldu düşünüldü :

KARAR : Davacı, 29.6.1988 tarihli harici sözleşme ile davalılardan taşınmazı satın ve teslim alıp bedeli olan 100.000.000TL.nı ödediğini, ancak dava dışı şahsın açtığı dava sonucu müdahalesinin önlenmesine karar verildiğini ileri sürerek ödediği 10.000.000TL.nın enflasyon oranında artırılarak yerin teslim edildiği tarihteki değer üzerinden yasal faizi ile birlikte davalılardan tahsilini istemiştir. Davalılar davanın reddini savunmuşlardır.

Mahkemece, davacının taşınmazı davalılara teslim etmedikçe davalıların temerrüdünün oluşmayacağı, davacının 28.7.2000 tarihine kadar taşınmazı kullandığı ve davalıların 100.000.000TL. için 2.7.2002 tarihinde temerrüde düştükleri gerekçesiyle 100.000.000TL.nın 2.7.2002 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.

Taraflar arasındaki satım sözleşmesi tapulu taşınmazın devrine ilişkin olup, resmi biçimde yapılmadığından geçersizdir. Bu durumda taraflar verdiklerini haksız iktisap kuralları gereğince geri isteyebilirler.

Ne var ki, hukuken geçersiz sözleşmeden kaynaklanan bu nitelikteki bir uyuşmazlığın haksız iktisap kurallarına göre çözümlenip tasfiye edilebilmesi için öncelikle haksız iktisabın kapsamını tesbitteki ilke ve esasların açıklanmasında zaruret vardır.

Geçerli bir sebebe dayanmaksızın bir kişinin mal varlığından diğerinin mal varlığına kayan değerlerin eksiksiz iadesi denkleştirici adalet düşüncesine dayanır. Denkleştirici adalet ilkesi ise, haklı bir sebep olmaksızın başkasının mal varlığından istifade ederek kendi mal varlığını artıran kişinin elde ettiği bu kazanımı geri verme zorunda olduğunu ve gerçek bir eski hale getirme yükümlülüğü bulunduğunu ifade eder.

Bilindiği gibi ülkemizde yaşanan enflasyon uzun yıllar boyu yüksek oranlarda seyretmiş ve paramızın değeri ( alım gücü ) de bununla ters orantılı olarak devamlı düşmüştür. Belli bir miktar paranın verildiği tarihteki alım gücü ile aynı miktar paranın aradan geçen zamana bağlı olarak iade günündeki alım gücünün farklı ve çok daha az olduğu bir gerçektir.

Bu güne kadar uygulanan kurallara göre geçersiz sözleşme gereğince alıcının akit tarihinde verdiği paranın aynı miktarda iadesine karar verilmesi, gerçek hayatta büyük sarsıntılara, tutarsızlıklara, adalete karşı var olması gereken güvenin sarsılmasına neden olmuş, kamu vicdanında haklı eleştiri konusu yapılmıştır. Hukuk kuralları, gerçek hayata uygun olduğu, toplumun adalet ihtiyacına cevap verebildiği sürece hayatiyetini devam ettirip saygınlık sağlar ve hukuk kuralı olma özelliğini korur. O nedenle hukuk kuralları, görevli organlarca değiştirilince bu konuda yeni düzenlemeler yapılıncaya kadar zedelenmeden gerçek hayata çağın gereklerine uygun olarak yorumlanıp uygulanmalıdırlar. Bu görevin ise yargıya ait olduğunda duraksamaya yer yoktur. Nitekim gerek Yargıtay kararlarında ve gerekçe öğretide bu görüşe paralel düşünceler bulunmaktadır.

Akit öncesi sorumluluk kurallarının geçersiz sözleşmelerde de uygulanması gerektiği, geçersiz sözleşmelerden dolayı olumsuz zararın istenebileceği, bu zarar kapsamında kaçırılan fırsat karşılığının da bulunduğu, olumsuz zararın bazı özel durumlarda olumlu zarar kadar dahi olabileceği, M.K.nun 2. maddesine göre akdin geçersizliğinin ileri sürülemiyeceği hallerdeki zarar kavramları, hep bu zaruretin sonucu ortaya konulan düşünce ve uygulamalardır. Yargının asıl görevi toplumun huzurunu sağlamaktır. Bunun için uygulanması gereken kurallar, mevcut yasaların ışığında bu yasa hükümlerine aykırı düşmeyecek şekilde yorumlanıp uygulanmalıdır.

Hukuken geçersiz sözleşmeler, haksız iktisap kuralları uyarınca tasfiye edilirken, denkleştirici adalet kuralı hiçbir zaman gözardı edilmemelidir. Bu husus hakkaniyetin ve adaletin bir gereğidir. Bu bakımdan iadeye karar verilirken, satış bedeli olarak verilen paranın alım gücünün ilk ödeme tarihindeki alım gücüne ulaştırılması ve bu şekilde iadeye karar verilmesi uygun olacaktır. Aksi takdirde kısmi iade durumu oluşacak, iade dışındaki zenginleşme iade borçlusu yedinde haksız zenginleşme olarak kalacak, iade borçlularının iadede direnmelerine neden olacaktır.

Yukarıda açıklanan ilke ve esaslara göre mahkemece, taşınmazın davacıya satıldığı 16.12.1993 tarihinde davacının ödediği 100.000.000TL. satış bedelinin, davacı aleyhine açılan men'i müdahale davasının kabulüne dair kararın kesinleştiği 27.6.2000 tarihinde ulaştığı alım gücü, çeşitli ekonomik etkenlerin ( enflasyon, tüketici eşya fiyat endeksi, altın ve döviz kurlarındaki artış, maaş artışları vs.gibi ) ortalamaları alınarak, açıklamalı, gerekçeli, taraf ve Yargıtay denetimine elverişli bilirkişi raporu alınarak belirlenmeli ve sonucuna uygun karar verilmelidir. Açıklanan bu hususlar göz ardı edilerek yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle; temyiz olunan hükmün davacı yararına BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 8.12.2003 gününde oybirliğiyle karar verildi.

T.C.
YARGITAY
15. HUKUK DAİRESİ
E. 2003/3260
K. 2004/643
T. 11.2.2004
• CEZAİ ŞART ( Yanlar Arasındaki Sözleşmedeki Yazılı Cezai Şartın Borçlar Kanununda Hükme Bağlanan Cayma Cezası Olması )
• CAYMA CEZASI ( İstenebilmesi için Karşı Tarafın Fesihte Kusurlu Olmasının Gerekmesi )
• FESİH ( Cayma Cezasının İstenebilmesi için Karşı Tarafın Fesihte Kusurlu Olmasının Gerekmesi )
• KUSUR ( Cayma Cezasının İstenebilmesi için Karşı Tarafın Fesihte Kusurlu Olmasının Gerekmesi )
818/m.158/son
2004/m.67
ÖZET : Yanlar arasındaki sözleşmenin 48. maddesinde yazılı cezai şart BK.'nun 158/son maddesinde hükme bağlanan cayma cezasıdır. Bu cezanın istenebilmesi için karşı tarafın fesihte kusurlu olması gerekir.

DAVA : Yukarıda tarih ve numarası yazılı hükmün temyizen tetkiki davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dosyadaki kağıtlar okundu gereği konuşulup düşünüldü:

KARAR : 1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.

2-Yanlar arasındaki sözleşmenin 48. maddesinde yazılı cezai şart BK.nun 158/son maddesinde hükme bağlanan cayma cezasıdır. Bu cezanın istenebilmesi için karşı tarafın fesihte kusurlu olması gerekir. Davalı kooperatif sözleşmenin 32. maddesindeki kesin teminatın verilmediğini savunduğundan ve 3.11.1998 günlü feshi de bu nedene dayandırdığından öncelikle bu hususun açıklığa kavuşturulması gerekir. Sözleşmedeki kesin teminatın sözleşme yapılmadan önce verileceğine dair hüküm davacı lehine karine ise de bu karinenin aksinin kanıtlanma olanağı her zaman vardır. O halde mahkemece, özellikle 11.10.1998 günlü davalı kooperatifin Genel Kurul Tutanağı istenip incelenmeli, lüzum görülürse kooperatif defter ve kayıtları üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmalı, davacı yükleniciden de teminat senedi teslimine ilişkin belgesi olup olmadığı sorulmalı, yapılacak bu araştırmalar sonucunda sözleşmenin 32. maddesinde bahsolunan teminatın davalıya teslim edilmediği anlaşılır ise sözleşme hükmüne uymayan davacının kusuruyla feshe sebebiyet verdiği düşünülmeli, senedin davalıya teslim edildiği anlaşılsa bile uyuşmazlığın giderilmesi ancak yargılama yapılarak mümkün olduğundan davacının İİK.nun 67. maddesindeki inkar tazminatını isteyemeyeceği değerlendirilerek sonucuna uygun hüküm kurulmalıdır. Bütün bu yönler bir yana bırakılarak eksik araştırma ve incelemeyle davanın kabulü doğru olmadığından hüküm bozulmalıdır.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz olunan hükmün 2. bent uyarınca BOZULMASINA, 1. bent uyarınca davalının sair temyiz itirazlarının reddine, ödediği temyiz peşin harcının istek halinde temyiz eden davalıya geri verilmesine, 11.2.2004 gününde oybirliğiyle karar verildi.