Mesajı Okuyun
Old 24-02-2005, 23:30   #18
Gemici

 
Varsayılan

Sayın ÜNLÜTÜRK,

Mızrağın çuvala girmediğini sizden başkaları’da gördü zannedersem, ama kimseden ses çıkmadı. Siz yazmamış olsanız bende sesimi çıkarmıyacaktım. Her neyse çuvaldaki mızrakları gösterdiğiniz için candan teşekkürler.

Almanyanın Bavyera Eyaleti kendisini diğer Almanlardan farklı olarak görür ve bu farklılıktan kıvanç duyar; Bu farklılığı vurgulamak için’de ‘Bavyerada saatler tersine gider’ diye bir deyimleri vardır. Bu alanda tartışılan olayı görünce ‘Yasaların Türkiyede uygulanması diğer ülkelerdeki uygulamanın tersine oluyor’ diye düşündüm. Bu farklılığımızdan kıvanç mı duyalım, yoksa üzülelim mi?

Olayımızın çuvala sığmayan ilk mızrağı ve farklı/tersine uygulaması AİLE MAHKEMELERİ. Bu mahkemelerin kuruluş amacı aileyi ve bu arada çocukları korumak; Kanuna göre Aile Mahkemesi ‘bedensel ve zihinsel gelişmesi tehlikede bulunan veya manen terk edilmiş halde kalan küçüğü...’ gerektiğinde ana ve babadan alarak bir aile yanına veya resmi ya da özel bir sağlık kurumuna yerleştirmeye karar verir.

Aile mahkemelerine verilen bu görev bir yerde Türkiyenin 1990 yılında imzaladığı 20 Kasım 1989 tarihli Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesinin uygulamaya geçirilişi. Anlaşmanın dokuzuncu maddesine göre sözleşmeyi imzalıyan devletler, çocuğun menfaati gerektirdiğnde, çocuğun aileden alınmasını garanti ediyor. Anlaşma böyle bir duruma örnek olarak, çocuğa kötü muamele yapılmasını ve çocuğun ihmal edilmesini gösteriyor.

Çocuğa yapılan kötü muamelelerin en başında dayak geliyor. Dayak sadece Türkiyede değil, diğer birçok Avrupa Ülkesinde de en başta gelen terbiye yöntemlerinden birisi halen. Zora geldiğinde, diğer bütün terbiye yöntemlerinin yetersizliğinde çocuğuna bir şamar atmayan ana ve babaların sayısı çok az bence. Kazara veya çaresizlikten atılan bir şamarın çocuk benliğinde açtığı derin yaraların etkisini hangimiz düşündük acaba? Çocuğun kişiliğinde ve zihinsel gelişmesinde menfi bir rol oynayan bu türden ufak tefek şamarlar çoğu zaman çocuğa verilen zararla kalır ve kimsenin haberi bile olmaz. Buna rağmen bu türden dayaklar bile kötü muameledir.

Bunun yanında bir de, eti senin kemiği benim, dayak cennetten çıkmadır türünden ...bilmem ne sudan gelinceye kadar atılan dayaklar var. Bunların çoğu dayak atılan kimsenin direncini ve kişiliğini kırmak için atılan dayaklardır. Avrupa ülkelerinde bu türden dayaklar, çocuğun aileden alınıp başka bir yere yerleştirilmesi için yeterli sebeptir. Nasılki yabancı bir kimseye karşı böyle bir fiil işlendiğinde failin cezalandırılması söz konusu ise aile içi dayakda cezalandırılması gereken müessir bir fiildir. Çocuğun herhangi bir yerinde bir morarma veya dayak izi gören öğretmeler ve bakıcılar durumu polise bildirmek zorundadır.

Olayımızdaki örnekten gördüğümüz kadarı ile Türkiyede durum tam tersine. Çocuğun menfaatini korumakla görevlendirilen bir uzman, çocuğun yetişmesinde güçlü bir babanın önemli olduğunu ve şahsi ilişkinin devam etmesi gerektiğini mahkemeye verdiği raporda belirtiyor. Sayın psikoloğun burada yaptığı birçok hata var, ama en önemlisi: dayakçı bir kimse hiçbir zaman güçlü değildir, çocuk terbiyesinden, çocuk psikolojisinden anlamıyan bir zavallıdır. Eğer belirtilenler doğru ise sayın psikologun bugünden tezi yok kendisine başka bir iş araması gerekir, en azından başka birisinin bunu ona söylemesi gerekir.

Türkiyedeki saatlerin tersine gitmesini önlemek istiyorsak ve çağdaş bir hukuk ve eğitim sistemi oluşturmak istiyorsak, dış ülkelerden sadece belirli kalıpları almanın yetmediğini bu kalıpların içeriğininde alınması gerektiğini bilmemiz gerekir.


Çuvala saklanmıyan ikinci mızrak:
anlatılanlardan anlaşıldığı kadarı ile savcılığa yapılan ve ciddiye alınmıyan şikayetler var. Yine anlatılanlardan çıkardığımız neticeye göre: birbiri ile çelişen doktor raporları var. Raporlardan anlaşıldığı, daha doğrusu raporlara dayanılarak aktarılanlardan anlaşıldığı kadarı ile hiçbir rapor yara veya yanık yok demiyor. Raporlar sadece yaraların yeniliği ve eskiliği yanık izi mi darbe izi mi olduğu konusunda açık değil. Hiçbir raporda yara yok denmiyor. İster ana ister baba isterse üçüncü bir kimse tarafından yapılmış olsun, kim tarafından yapıldığına bakılmaksızın büyle bir durumun şikayet konusu olması gerekmezmi?

Haa... birde baba hukukçu olduğu için, polisin, savcılığın, doktorların ve diğer ilgililerin olayla gerektiği gibi uğraşmadığı, işi savsakladığı, taraf tuttuğu iddiası var. İsterseniz ben bu konudaki fikrimi kendime saklıyayım ve cevabı herkesin kendi vicdanına bırakayım.

Türk hukukunun ve bu arada Türk hukukçularının saygınlığını istiyorsak bu gibi olaylar karşısında sessizliğe bürünmemek ve olayları açıklığa çıkarmak gerekir bence.

Saygılarımla