Mesajı Okuyun
Old 14-02-2004, 00:28   #17
Gemici

 
Varsayılan

Nasrettin Hocanın çok hoşuma giden bir fıkrası var. Bilmiyenler için kısaca anlatayım. Fıkra Hocanın Kadılık yaptığı sıralarda geçer; Adamın birisi gelir ve bir başkasını şikayet eder. Adam Şikayetini bitirdikten sonra Hoca “haklısın” der “ben işin çaresine bakarım”. Şikayetçi gittikten kısa bir süre sonra, şikayet edilen gelir ve olayı kendi açısından aktarır, Hoca ona da “haklısın sen git ben işin çaresine bakarım”der. “Hoca bu nasıl iş ikisinede haklısın diyorsun, olurmu böyle şey?” diyen karısına Hocanın cevabı “sende haklısın karıcığım” olur.

Bu konuyu burada tartışanlara cevabım; evet hepiniz haklısınız olacak. Olurmu böyle şey nasıl hepsi haklı olur derseniz, cevap “evet sizde haklısınız, ama herkes kendi açısından” olur.

Almanların bu durumlar için söylenmiş bir deyimleri var: “aneinander vorbei reden” Sözlükçüler bu deyimi Türkçeye nasıl çevirir bilmiyorum, bendeki sözlüklerde bu deyimin çevirisini bulamadığım için kendi kafama göre çevirdim. “Birbirine teğet/paralel konuşma”

Normal bir iletişim olgusunu göz önünde bulundurursanız, yayının vericiden/yayınlayıcıdan alıcıya ulaşabilmesi için frekansın ortak olması gerekir. Yayınlayıcı ile alıcının antenleri ve frekansları birbirine ayarlı olmadığı sürece iletişim gerçekleşmez. Taraflar aynı anda yayınlayıcı ve alıcı olunca durum dahada çetrefilleşir ve hiç kimse diğerinin ne demek istediğini anlıyamaz, çünkü dinleyici yayınlayıcıya ve yayınlayıcı dinleyiciye ayarlı değil. Biraz dalga/frekans ayarı yaparsak ve karşı tarafın ne dediğini anlamaya çalışırsak, yani alıcı cihazımızı ve antenlerimizi onun frekansına ayarlarsak birbirimzi anlamamız daha basitleşir. Bunu yapmasak herbirimiz kendi frekansında yayın yapar. Bu durumdada frekansların birbirine uzaklığına veya yakınlığına göre, diğerinin mesajını bazen hiç, bazen bozuk bir şekilde, bazende biraz daha net alabiliriz. Ve iletişimin bozukluğundan daima karşı tarafı kabahatli tutarız, karşı tarafta bizi. Tatmin edici bir iletişim için her iki tarafında çaba sarfetmesi ve alıcı cihazını karşı tarafın frekansına ayarlaması gerekir bence. Tekrarlamak gerekirse bakmamız gerekir, antenlerimiz birbirine ayarlımı, yoksa birbirimize teğet/paralel yayınmı yapıyoruz diye?

İkinci bir konuda, kimin nerede ve nasıl birşeyler yaptığı ve yapması gerektiği sorusu? Alman Sosyologlarından Niklas Luhman ın öncülerinden olduğu “sistem teorisi” toplumları bir sistem olarak görüyor, sistemi oluşturan her elemanın kendine göre bir görevi var bu teoriye göre, belkide böyle değil sadece ben uyduruyorum. Ama herşeye rağmen toplumu bir sistem olarak alırsak bu sistemi yani toplumu oluşturan her kurumun ve kişinin, toplumun devam edebilmesi için, kendisine düşen görevi yerine getirmesi gerekir. Nedir bu görevler, bunuda yine sistem olarak çalışan bir Otomobili göz önünde bulundurarak açıklıyalım; otomobilin çalışması için otomobili otomobil yapan bütün parçaların otomobilin kullanım gayesine uygun olarak birbirini tamamlaması ve bir sistem oluşturması gerekir. Otomobili otomobil yapan bütün parçaların kendine göre bir fonksiyonu vardır; alın bir direksiyonu, bir fren balatasını, bir karbüratörü bir kapıyı veya koltuğu. Yük taşımak için yapılan otomobillerin kasası başka, otobüslerinki başkadır. Bir otomobilin motorunu veya frenini diğerinde kullanamıyacağınız gibi benzinle çalışan bir arabanın karbüratörünü mazotlu bir otomobilde kullanamsınız.

Bunun konumuzla ilişkisi şu; devlet tarafından kanunla kurulmuş bir fon var, bu fonun kuruluş gayesine uygun olarak kullanılmasını denetliyecek bir bakanlık var, fonu idare edecek bir sekreterlik var. Bunların herbirisinin görevleri kanunla veya yönetmeliklerle belirtilmiş. Devlet veya toplum arabasının bu fonla ilgili kısmının yürütülmesini bu beyler veya bayanlar üstlenmiş. Ve bu fonun sayın genel sekretrei günün birinde ortaya çıkıp, fon yeteri kadar tanıtılmış değil diyor (kendisine sormak gerekir, fonu tanıtmak kimin görevi diye) ve ekliyor. Fondan “uyanık avukatlar faydalanıyor diye” Kusura bakmasın ama benim kendisine cevabım şu olacak “eğer bir avukat bu fondan faydalanmasını ve onu kullanmasını bilmiyorsa, ben ona avukat demem, çünkü avukatlığın asıl gereği uyanık olmaktır. Pekiii avukat nasıl uyanık olacak, konumuzdaki avukatların uyanıklıkları kanunun öngördüğü bir olanaktan müvekillerinin faydalanmasını sağlamak. Kısacası bu avukatlar mesleklerinin gereklerini yerine getiriyor ve kanunun öngördüğü bir olanaktan müvekillerini faydalandırıyor. Yani yargı organının bir elemanı olarak, Anayasanın kendilerine verdiği bir hakkı kullanıyor ve görevinin gereğini yerine getiriyor. Avukatın görevi fonu tanıtmak değildir kısacası. Sistem teorisine göre kimin burada hangi fonksiyonu üstlendiği apaçık ortada bence.

Böyle olunca da fon sekreterinin neden görevini hakkı ile yapan avukatları uyanıklıla suçladığını anlamak zor. Belirtmem gerekir benim uyanık avukatımla onun uyanık avukatı bir değil, o vazifesini yapan avukatı “uyanık” olarak tanımlarken avukatı küçük düşürüyor, ben “uyanık avukat” derken adaleti ve hukuku savunan ve mesleğinin gereklerini yerine getiren bir avukatı kastediyorum.

Başa dönelim, Nasreddin Hocanın deyimi ile Siz haklısınız Sayın Cumok, fonun yeteri kadar tanıtılmış olmaması büyük bir ayıp ve bu ayıbın ortadan kaldırılması için bir şeyler yapmak gerekir. Yalnız bu işi yapacak olanlar avukatlar değil, başkaları.

Bilge Kongarın “uyanık avukatlar” tabiri ile kendilerini hakarete uğramış bir gurup olarak gören Avukat Dostlarım, bu tabir için Sayın Cumoka yüklenmenize gerek yok, çünkü onun sorduğu soru sadece fonun neden tanıtılmış olmamasına yönelik, kendisinin “uyanık avukatlar” tanımlanması ile bir ilgisi yok bence, sizin verdiğiniz cevaplar ve yazdığınız mesajlar ister istemez onu savunma pozisyonuna sokuyor, çünkü konuyu siteye getiren o.

Özet: Sayın Cumok olayı politik düzeyde tartışmak istiyor, diğer katılımcılar için işin sadece mesleki, hukuki yönü önemli.

Ümit ederim “birbirine teğet/paralel konuşma konusunuda açıkladık; yani iki taraf ta haklı ama herbiri kendi bakış/görüş açısına göre. Geriye bir ben kalıyorum. Umarım bana da birisi sen de haklısın der.

Saygılarımla