Mesajı Okuyun
Old 02-05-2008, 21:46   #1
üye19576

 
Varsayılan YaŞayan GeÇmİŞ

YAŞAYAN GEÇMİŞ
Sayın Halit Ziya UŞAKLIGİL in "İhtiyar Dost" isimli kitabında, geçmişini inkar eden bir toplumun yaşayamayacağını vurgulamış, hatta o toplumu ölü kabul ettigini belirtmiştir.
“Geçmiş ve gelecek aynı ömür kitabının iki sayfasıdır; birini yırtmak ötekini tamamlanmamış halde bırakmak demektir. Hele ikincisini yazmak isteyenler, birincisini okumamış-görmemiş bulunurlarsa, yazacakları şey asılsız-temelsiz boş uydurma masallardan başka birşey değildir. Bu ömür kitabının ilk sayfası ne kadar hatalarla dolu olursa olsun, hiç bir şey onu kendisinden sonra gelen sayfanın başlangıcı olmaktan alıkoyamaz" şeklinde kendine, yakışır biçimde konuyu özetlemiştir.
Sayın Erdal Demirkıran da "Ben Dünyanın En Akıllı İnsanıyım" isimli kitabında, güzel bir hikayeye yer vermiştir. Bir rivayete göre, 4 tavuk bir kartal yuvasına gidip, kartalın yumurtası çalarak onu, kümese getirmişler. Zamanla o yumartayı getiren tavuklarda yumartayı getirdiklerini unutmuşlar, en son bu yumartanın büyük bir tavuğa ait olduğuna inanmışlardır. Daha sonra o yumartaya bir anne bulunmuş, kuluçkaya yatılmış ve bir zaman sonrada, o yumurtanın içinden simsiyah kanatlı, ilginç gagalı, tuhaf ama iri bir yavru çıkmış. Anne tavuk küçük yavrusuna dersler vermeye başlamış. "Yerden bulduğun böceği şöyle ye", "Arpayı buğdayı böyle ye" şeklinde anne tavuk her gün yeni bir konuyu yavrusuna anlatmış. Siyah ve ilginç gagalı yavru tavuk kendisine söylenenleri harfiyen yerine getirmiş. Anne tavuk yavrusuna tehlikeler karşısında neler yapması gerektiğini de öğretiyormuş, "Bak yavrum, eğer kedi gelirse, aksi yöne kaç, şu taraftan gelirse, buraya kaç" şeklinde dersler anlatmış. Bu ilginç gagalı siyah tüylü tavuk büyüdükçe güzelleşiyormuş. Yine bir gün anne tavuk havadan gelecek tehlikeleri anlatırken, gök yüzünden süzülerek korkunç ihtişamı ile geçen bir canlıya gözü takılmış ve annesine sormuş,
Anne bu ne?
Annesi de "Ha o mu? O kartal yavrum. Kuşların padişahıdır.
Ne güzel uçuyor.
Evet yavrum ama sen sakın ona özenme, asla onun gibi olamazsın, sen bir tavuksun. Senden önce baban, deden amcan hepsi ona özendi, ama hiç biri onun gibi uçamadı...sen bir tavuksun ve tavuk gibi yaşamalısın....
O günden sonra siyah renkli ve garip gagalı tavuk, o muhteşem kuşun geçişlerini, havadan süzülüşünü hep iç çekerek izlemiş, her seferinde, "Keşke bende kartal olup uçabilseydim"demiş. Ve yine o muhteşem uçuşu izlerken bir yaşlanarak yaşamını yitirip ölmüş.
Bir kartal gibi doğup, bir tavuk gibi yaşayan ve bir tavuk gibi ölen binlerce kartal var.
Fransız yazar La Fontaine Masallarından Tavus Kuşu Kanatları Takınan Alakarga isimli eserinde,
Bir tavus kanat değiştiriyormuş
Alakarga toplamış döküntüleri
Kendi üstüne takmış takıştırmış
Ve gitmiş tavuslar arasına,
Salınıp caka satmaya.
Bir tavus işin farkına varınca
Yanmış bizim alakarga:
Alay, ıslık, tükürük, hepsini tatmış.
Üstelik tavus baylar
Tüylerini bir güzel yolmuşlar.
Soydaşları arasına kapağı atınca
Onlar da kapı dışarı etmiş bu tüysüzü.
Alakarga gibi nice insanlar da var.
Onlar da başkasının sırtından süslenirler
Kartal Yavrusu ve Alakarga örnekleri aynı konuyu ifade eden ancak birbirine zıt gibi görünen iki hikayedir. Her ne kadar teşbihte hata olmaz ise de, örneklerde şuralı buralı ayrımı ve değer farkı anlamına gelmesin diye, bu iki zıt örneğe, özellikle aynı yazı içinde yer verdim.
Geçmişini bilmek önemlidir. Bu bilme; ya yaşanarak ya da kültür aktarımı ile olacaktır. Aksi halde, ya yavru kartal, yada alakarga oluruz.

"Sen kimsin?" gibi ikinci grup, hatta ikinci sınıf sorularada aldırmamak lazım.

Yazıya hikayeler ile devam ettim, birbaşka hikaye ile son vermek istiyorum.
Üç maymunu hepimiz duymuşuzdur. Görmedim, bilmiyorum ve duymadım....anlamında....
Peki beş maymun hikayesini biliyormusunuz...Eminim bilmiyoruz diyenler dahi ya yaşamış, ya duymuş yada görmüştür. Nasıl mı?
Beş Maymun Hikayesi aslında kurumsal, toplumsal nitelikli ve negatif öğrenmeye dayalı bir metodu ifade eder. Aslında modası geçmiş, genellikle günümüzde hayvanların yetiştirilmesinde ve eğitiminde kullanılan pahalı, hatta hayvanları koruma kanuna göre de suç teşkil eden bir yöntemdir. Zira verimi etkiler ve düşürür, acı verir. Bu yöntem, uygulayanı da, hedef kitle ile birlikte yıpratır, örseler ve hırpalar.
Kısaca hikayeye göz atalım....
Kafese beş maymun koyarlar. Ortaya da bir merdiven konur ve tepesine de iple bir kangal muz asılır. Her bir maymun merdivenleri çıkarak muzlara ulaşmak istediğinde dışarıdan üzerine soğuk su sıkılır. Her bir maymun aynı denemeyi yapar, buz gibi soğuk suyla ıslatılır.
Bütün maymunlar bu denemeler sonunda sırılsıklam ıslanırlar. Bir süre sonra muzlara doğru hareketleneni diğer maymunlar engellemeye başlar.
Su kapatılıp maymunlardan biri dışarı alınır, yerine yeni bir maymun konulur. İlk yaptığı iş, koşup muzlara ulaşmak için merdivene tırmanmak olur. Fakat diğer dört maymun buna izin vermez ve yeni maymunu bir de döverler. Daha sonra ıslanmış maymunlardan biri daha yeni bir maymunla değiştirilir. Ve o da merdivene ilk yaptığı atakta dayak yer. Bu maymunu en şiddetli ve istekli döven de biraz önce diğerleri tarafından engellenen ve ilk dayağı yiyen birinci yeni maymundur. Islak maymunlardan üçüncüsü de değiştirilir. Bu da ilk atağında diğerleri tarafından cezalandırılır. Diğer dört maymundan yeni gelen ikisinin en yeni gelen maymunu niye dövdükleri konusunda hiç bir fikirleri yoktur ama en iştahlı dövenler de onlardır. Sonra en baştaki ıslanan maymunların dördüncü ve beşincisi de yenileriyle değiştirilir. Ama tepelerinde o bir kangal muz hala asılı olduğu halde artık hiç biri merdivene yaklaşmamaktadır.
Neden mi?
Çünkü burada işler böyle gelmiş ve böyle gitmektedir…

Çoraklıdan önce gidenler, Çoraklıdan sonra gidenler arasında ne fark var....Çok değil bir en fazla iki kuşak sonrasında, kültür akımınında azalarak biteceğini tahmin etmek zor değil...Sonrasında hikayelerden medet umar hale gelmeyelim.....

İnşallah işler değişir.....Bugüne geldiğimiz gibi, yola devam etmeyiz....
Saygılarımla...
Önder ÖZLEM