Mesajı Okuyun
Old 17-03-2011, 01:14   #4
Av. Bülent Sabri Akpunar

 
Varsayılan

Danıştay kararı eklesek nasıl olur?

Türk Kanunu Medenisi m. 369/2 ile Türk Medeni Kanunu m. 419/3 aynı hükümlerdir.("Kısıtlanan ergin çocuklar kural olarak vesayet altına alınmayıp velayet altında bırakılır." "Reşit olan evlat hacredildikte, vesayet altına alınacak yerde, aslolan, velayet altına konulmaktır")


(Google delaletiyle Danıştay Bilgi Bankası'ndan)

Alıntı:
DAN. ONİKİNCİ DAİRE 2003 /4082 2002/1369 17/12/2003 T.

KARAR METNİ
ŞOFÖR OLARAK GÖREV YAPMAKTA İKEN, YAPTIĞI TRAFİK KAZASI SONUCUNDA BİRDEN FAZLA KİŞİNİN ÖLÜMÜNE VE YARALANMASINA NEDEN OLMASINDAN DOLAYI BİR YILDAN FAZLA HÜRRİYETİ BAĞLAYICI CEZA İLE CEZALANDIRILAN DAVACININ, UYUŞMAZLIK TARİHİNDE YÜRÜRLÜKTE OLAN TÜRK MEDENİ KANUNUNUN 357. MADDESİ UYARINCA HACİR ALTINA ALINMASINA VE AYNI KANUNUN 369/2. MADDESİ UYARINCA VELAYET ALTINA ALINIP, BABASININ DA VELİ OLARAK TAYİNİNE KARAR VERİLMİŞ OLMASI NEDENİYLE DAVACININ ŞARTLA TAHLİYE OLDUĞU DÖNEMDE GÖREVE İADE EDİLMESİ İÇİN AÇTIĞI DAVANIN GÖRÜLEBİLMESİ İÇİN VELİSİ OLAN BABASININ DAVAYA İCAZET VERMİŞ OLMASININ YETERLİ OLDUĞU VE AYRICA SULH HUKUK MAHKEMESİNDEN HUSUMET İZNİ ALINMASINA GEREK OLMADIĞI, BU NEDENLE DAVANIN EHLİYET YÖNÜNDEN REDDİ YOLUNDA VERİLEN İDARE MAHKEMESİ KARARINDA HUKUKİ İSABET BULUNMADIĞI HK.<
Temyiz İsteminde Bulunan (Davacı): ?
Karşı Taraf : ? Belediye Başkanlığı
Vekili : Av. ?
İsteğin Özeti : Konya İdare Mahkemesinin 6.2.2002 günlü, E:2001/1478, K:2002/177 sayılı kararının dilekçede yazılı nedenlerle temyizen incelenerek bozulması isteminden ibarettir.
Savunmanın Özeti : Temyizi istenen kararın usul ve kanuna uygun olduğu, bu nedenle isteğin reddi gerekeceği yolundadır.
Danıştay Tetkik Hakimi : Ü.Müge Kadıgil
Düşüncesi : Davacının yargılanıp ceza alması sonucunda hacir altına alınmasına ve Türk Medeni Kanununun 369/2. maddesi uyarınca velayet altına alınıp babasının veli olarak tayinine karar verildiği açık olup, davacının şartla tahliye olduktan sonra göreve iade isteminin reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle bizzat açtığı davaya velisi tarafından onay verildiğinden ve bu davanın görülebilmesi için Sulh Hukuk Mahkemesinden izin alınmasına gerek olmadığından, davanın ehliyet yönünden reddi yolunda verilen İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı : Erkan Cantekin
Düşüncesi : Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesinin 1. fıkrasında belirtilen nedenlerden hiçbirisine uymayıp İdare Mahkemesince verilen kararın dayandığı hukuki ve yasal nedenler karşısında anılan kararın bozulmasını gerektirir nitelikte görülmemektedir.
Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin reddiyle İdare Mahkemesi kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onikinci Dairesince işin gereği düşünüldü:
Dava, davacının, göreve iade edilmesi yolundaki başvurusunun reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılmıştır.
Konya İdare Mahkemesinin 6.2.2002 günlü, E:2001/1478, K:2002/177 sayılı kararıyla; dava açma tarihinde yürürlükte bulunan Türk Medeni Kanununun 357. maddesinde, bir yıl ve daha uzun süreli hürriyeti bağlayıcı bir cezaya mahkum olanlara vasi tayin edileceğinin ve yine aynı Kanunun 405/8. maddesinde de, dava açabilmek için vasinin Sulh Hukuk Mahkemesinden izin alması gerektiğinin kurala bağlandığı, olayda, davacının davalı idarede şoför olarak görev yapmakta iken 20.7.1997 tarihinde yaptığı kaza sonucunda birden fazla kişinin ölümüne ve yaralanmasına neden olduğundan dolayı yapılan yargılaması sonucunda, 8 yıl hapis cezası ile cezalandırıldığı, 7.10.2000 tarihinde şartla tahliye olunca da göreve döndürülmesi için idareye başvurduğu ve başvurusunun reddi üzerine bakılan davayı açtığı, daha sonra vasisi tarafından 10.1.2002 tarihinde davanın yürütülmesi yönünde dilekçe verildiğinin anlaşıldığı, ancak vasinin Türk Medeni Kanununun 405/8. maddesi uyarınca Sulh Hukuk Mahkemesinden izin alması gerekirken bu izni almadığı görüldüğünden, vasi tarafından doğrudan açılan davanın ehliyet yönünden incelenme olanağı bulunmadığı gerekçesiyle davanın, 2577 sayılı Yasanın 15/1-b maddesi uyarınca ehliyet yönünden reddine karar verilmiştir.
Davacı ve velisi, 22.11.2001 tarihİnde kabul edilen Türk Medeni Kanununun 471. maddesi uyarınca asilin doğrudan dava açma hakkı olduğunu, dava tarihinde bu Kanunun yürürlüğe girmemesi nedeniyle uygulanamayacağı düşünülse dahi, ? Sulh Hukuk Mahkemesince verilen E:2002/60 sayılı karara göre de, olayda vasi değil veli tayin olunduğundan, velinin husumet izni almasına gerek olmadığını, davanın ehliyet yönünden reddedilmesinin hatalı olduğunu öne sürmekte ve idare mahkemesi kararının temyizen incelenerek bozulmasını istemektedirler
Davanın açıldığı tarihte yürürlükte olan Türk Medeni Kanununun 357. maddesinde "Bir sene veya daha ziyade hürriyeti salip bir ceza ile mahkum olan her reşit için bir vasi nasbolunur." 369/2. maddesinde "Reşit olan evlat hacredildikte, vesayet altına alınacak yerde asıl olan velayet altına konulmaktır." ve yine aynı Kanunun 268.maddesinde de, "Ana ve baba, velayeti icra hakkını haiz oldukları nisbette çocuklarının kanuni mümessilleridirler. Bu sıfatla hareketlerinde hakimin reyine ihtiyaç yoktur." kuralları yer almıştır.
Yukarıda anılan bu maddelere göre,kural olarak bir yıldan fazla hürriyeti bağlayıcı ceza ile cezalandırılan kişiye vasi tayin olunacağı belirtilmiş iken bunun ayrık bir durumu olarak; hakimin, kısıtlama altına alınan kişiyi vesayet yerine velayet altına sokması yolunun mevcut olduğu, bu şekilde veli yasal temsilci olduğundan, yasal temsilcinin onayı ile,kısıtlanan kişi tek başına dava açabileceği gibi eğer kısıtlı olan kişi yasal temsilcinin izni olmadan dava açmış ise yasal temsilcinin daha sonra onay vermesi halinde de davaya devam olunacağı açıktır.
Dosyanın incelenmesinden; davacının davalı idarede şoför olarak görev yapmakta iken 20.7.1997 tarihinde yaptığı bir trafik kazası sonucunda birden fazla kişinin ölümüne ve yaralanmasına sebep olduğundan yapılan yargılaması sonucunda 19.2.1998 günü kararla 8 yıl hapis cezası ile cezalandırıldığı, 23.7.1997 tarihinde cezaevine alındığı, 7.10.2000 tarihinde şartla tahliye olduğu, bihakkın tahliye tarihinin 22.7.2005 olduğu, ? Sulh Hukuk Mahkemesinin 20.6.2001 günlü, E:1998/127, K:1998/140 sayılı kararıyla, Türk Medeni Kanununun 357.maddesi uyarınca davacının hacrine ve aynı Yasanın 369/2. maddesi uyarınca da velayet altına alınmasına ve veli olarak da babasının tayinine karar verildiği, davacının şartla tahliye olduktan sonra 20.7.2001 tarihinde idareye başvurarak göreve iade edilmesini istediği, istemin reddedilmesi üzerine bakılan davayı bizzat açtığı ve velisi olan babasının da 18.1.2002 tarihinde kayda giren dilekçesiyle davaya bakılması için onay verdiği anlaşılmaktadır.
İdare Mahkemesince, vasinin dava açabilmesi için Sulh Hukuk Mahkemesinden izin alması gerektiği halde bu izni almadığı gerekçesiyle davanın ehliyet yönünden reddine karar verilmiş ise de; gerek davacının babasının davacıya vasi olarak değil, Türk Medeni Kanununun 369/2. maddesi uyarınca veli olarak tayin edilmesi ve davacının bizzat açmış olduğu davaya daha sonra onay vermiş olması, gerekse de anılan idare mahkemesi kararı üzerine velinin, husumete izin verilmesi için açtığı davada, Sulh Hukuk Mahkemesinin 6.3.2002 günlü, E:2002/60, K:2002/63 sayılı kararıyla, davacının babasının veli olarak atandığı ve davacının yasal temsilcisi olduğu belirtilerek davanın reddine karar verilmiş olması karşısında; davacının babasının vasi olarak tayin edilmediği ve dolayısıyla davacı tarafından bizzat açılan ve velisinin de onay vermiş olduğu davanın görülebilmesi için Sulh Hukuk Mahkemesinden izin alınmasına gerek olmadığı açık olduğundan davanın ehliyet yönünden reddi yolunda verilen idare mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin kabulüyle, Konya İdare Mahkemesince verilen 6.2.2002 günlü, E:2001/1478, K:2002/177 sayılı kararın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesinin 1/b fıkrası uyarınca bozulmasına, aynı maddenin 3622 sayılı Yasa ile değişik 3. fıkrası gereğince ve yukarıda belirtilen hususlar gözetilerek yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen mahkemeye gönderilmesine, 17.12 2003 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
(DAN-KAR-DER; SAYI : 5)

BŞ/ÖEK