Mesajı Okuyun
Old 29-09-2016, 15:15   #36
Mehmet Mustafa ÖZÜNVER

 
Varsayılan Güzel Bir Karar Zamanaşimi Hususunda

ÖZET: Davacı tarafın tazminatı gerektiren olayı öğrenerek Rekabet Kurumu’na başvurduğu tarihlerle dava tarihi birlikte değerlendirildiğinde dava zamanaşımı süresinin dolmadığı anlaşılmaktadır. Davalı tarafın zamanaşımı def’inin yukarıdaki hükümler doğrultusunda değerlendirilmesi gerekirken, yerel mahkemece davanın zamanaşımı sebebiyle reddi kararı doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir. Hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
(4054 S. K. m. 4, 6, 7, 16, 57, 58)

Dava ve Karar: Taraflar arasında görülen davada İstanbul 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 15.04.2014 tarih ve 2012/83-2014/64 sayılı kararın duruşmalı olarak incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş olup, duruşma için belirlenen 27.10.2015 günü hazır bulunan davacı vekilleri Av. C.. D.. A. ile Av. H.. K.. ve davalı vekili Av. S.. K.. dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

Davacı vekili, 1994 yılında limited şirket olarak kurulan müvekkili şirketin 2005 yılında nevi değiştirilerek anonim şirket haline geldiğini, müvekkili şirketin züccaciye ürünü haline getirdiği cam mamüllerin ham maddesini oluşturan kavanoz ve şişeleri 2000 yılların başlarına kadar davalıdan temin ettiğini, davalı ile aynı gruba dahil olan P. Şirketi'nin 1997 yılında şişe ve kavanoz üretimine başladığını, 1998 yılı sonrasında ise davalının da müvekkili şirket tarafından üretilen cam ev eşyası niteliğindeki plastik aksesuarlı sofra, mutfak eşyası üretimine ve ticaretine başladığını, bu gelişmeler sonucunda müvekilinin ham madde sağladığı tedarikçisi olan Ş.C.grubuna dahil A. Cam ve P. Şirketleri'nin bir yandan müvekkili şirkete ham madde sağlayan, diğer yandan da müvekkilinin piyasaya arzettiği cam, ev eşyası ürünlerini üreterek piyasaya arzetmek suretiyle müvekkili ile rekabet eden şirketler konumuna geldiklerini, ş. c. grubunun iç piyasada tekel olması nedeniyle müvekkilinin dış piyasada yeni tedarikçi arayışına girdiğini ancak ithalata devam etmesi halinde mal sevkiyatını durduracaklarını bildirmeleri üzerine ithalata son verdiğini, A. C. ile P. Şirketleri'nin dahil oldukları grubun menfaatlerini gözeterek danışıklı hareket ettiklerini, ürün kısıtlaması yoluna giderek müvekkili şirketi pazardan çekilmeye zorladıklarını, müvekkilinin Ş. C. grubu şirketlerin izlemiş olduğu bu politika sürecinde defalarca ham madde talebinde bulunmasına rağmen bilhassa davalı şirketin bu talepleri karşılamadığını, müvekkilinin bu nedenle bazı standart ürünlerin üretimini tamamen durdurduğunu, 2004 yılına gelindiğinde davalı şirketin S. M.'ın ham madde taleplerini kısıtladığı veya tamamen yoksun bıraktığı malları, doğrudan veya dolaylı yollarla P. Şirketine sattığını ve bu şekilde P. tarafından düşük fiyatlar ile piyasaya arzedilmesi olanağı sağladığını, davalının tek başına ve aynı gruba dahil P.Şirketi ile beraber sürdürdüğü bu uyumlu eylemleri sonucunda müvekkilinin mağdur olduğunu, grup içi ve dışı rekabeti bozan anlaşmaları, hakim durumlarını kötüye kullanmaları ve uyumlu eylemleri neticesinde müvekkili şirketin ucuz ham madde teminine engel olunduğunu, iç pazarda Ş. C. grubu ile rekabet edemez duruma düştüğünü, 1998-2001 yılları arasındaki büyüme hızının davalının engelleyici davranışları sonucu düştüğünü, 2001 yılındaki satışlarında geriye düşmeye başladığını, rekabet gücünün kırıldığını, pazar dışına kaydığını ve tasfiye sürecine girdiğini, 22.11.2005 tarihinde rekabet kurulu nezdinde A. C. ve P. şirketleri aleyhine şikayette bulunduğunu, aynı konuda rekabet kurulu tarafından resen bir soruşturma başlatıldığını, rekabet kurulunun ceza tertibine gerek bulunmadığına ilişkin 05.06.2007 tarihli 2007-47/506-181 sayılı kararının müvekkili tarafından iptali amacıyla Danıştay 13. Daire Başkanlığı'nın 2007/13574 Esas sayılı dosyası ile dava açıldığını, 24.04.2008 tarihinde yürütmeyi durdurma kararı verildiğini ve 07.02.2011 tarihli karar ile rekabet kurulu kararının iptal edildiğini, kararın kısa süre önce kesinleştiğini, anılan iptal kararı ile davalının hukuka aykırı davrandığının, kusurlu olduğunun, bu nedenle müvekkili şirketin zararına neden olduğunun açıkça ortaya konduğunu, rekabet kurulunun da iptal davasına konu olan kararından dönerek 26.08.2009 tarih 2009/39/949-236 sayılı kararı ile, davalı aleyhine idari para cezasına hükmettiğini, 4054 Sayılı Kanunu'nun 57 ve 58. maddeleri uyarınca tazminat isteme haklarının bulunduğunu, haksız eylemin başladığı 2001 yılından sonra müvekkilinin zararının 4.984.755,00 TL olarak belirlendiğini ileri sürerek şimdilik 3.000.000,00 TL'lık kısmının 4054 Sayılı Kanun'un 58. maddesi uyarınca 3 katının ve 5.000,00 TL tutarındaki manevi tazminatın haksız filin gerçekleştiği tarihten itibaren yürütülecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, zamanaşımı definde bulunmuş, esasa ilişkin olarak da davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, davacı taraf, davalının 2002 yılından itibaren davacı şirkete mal vermeyi kesme veya azaltma eylemleri sonucunda davacının zarar ederek resmi tasfiye sürecine girdiği, eylemlerinin 4054 Sayılı Yasa'nın 6. maddesine aykırılık oluşturduğu iddiasıyla iş bu davayı açmış ise de, davalının süresinde bulunduğu zamanaşımı definin değerlendirilmesi zorunluluğunun bulunduğu, bu kapsamda yapılan değerlendirmede, 4054 Sayılı Yasa'da, zamanaşımı konusunda özel bir düzenleme bulunmadığından haksız fiillere ilişkin hükümlerin uygulanması gerektiği, yine bu zamanaşımı süresinin hesaplanması, kesilmesi ve durmasına ilişkin genel hükümlerin de somut olaya uygulanması gerektiği, Rekabetin Korunması Hakkındaki Kanun'da, rekabet kuruluna yapılan başvurunun zamanaşımını durduracağına veya keseceğine ilişkin bir hüküm bulunmadığı, bu itibarla davacı tarafından 22.11.2005 tarihinde Rekabet Kurulu'na başvuruda bulunulmuş olmasının zamanaşımını kesmeyeceği, dava konusu yapılan "mal vermeyi kesme veya azaltma" eylemlerinin başlangıç tarihi 2002 senesi olup davacı şirketin bu eylem nedeniyle 2002-2005 yılları arasında zarara uğradığı iddiası karşısında görülmekte olan davanın da en geç 2006 yılında açılması gerektiği, oysa davanın 2012 yılında açılmış olması nedeniyle 1 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle davanın zamanaşımı nedeni ile reddine karar verilmiştir.

Kararı davacı vekili temyiz etmiştir.

1- Davacı vekili, davalı tarafın 4054 Sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un 6. maddesinde yasaklanan “hâkim durumun kötüye kullanılması” eylemi sebebiyle aynı kanunun 57. ve 58. maddeleri uyarınca tazminat talep etmektedir. Söz konusu eylem 4054 sayılı Kanun’un 6. maddesinde “Bir veya birden fazla teşebbüsün ülkenin bütününde ya da bir bölümünde bir mal veya hizmet piyasasındaki hakim durumunu tek başına yahut başkaları ile yapacağı anlaşmalar ya da birlikte davranışlar ile kötüye kullanması hukuka aykırı ve yasaktır.” şeklinde düzenlenmiş olup, Kanun'un 16/3. maddesinde “Bu Kanun'un 4, 6 ve 7'nci maddelerinde yasaklanmış davranışlarda bulunanlara, ceza verilecek teşebbüs ile teşebbüs birlikleri veya bu birliklerin üyelerinin nihai karardan bir önceki mali yıl sonunda oluşan veya bunun hesaplanması mümkün olmazsa nihai karar tarihine en yakın mali yıl sonunda oluşan ve Kurul tarafından saptanacak olan yıllık gayri safi gelirlerinin yüzde onuna kadar idarî para cezası verilir” denilmek suretiyle, söz konusu eylem için nispi idari para cezasının öngörüldüğü anlaşılmaktadır.

Dava konusu eylem sebebiyle, davacı tarafın 22.11.2005 ve 06.03.2006 tarihli şikayetleri üzerine Rekabet Kurulu'nca soruşturma açılarak 05.06.2007 tarih 07-47/506-181 sayılı kararı ile "ceza tertibine gerek bulunmadığına" ilişkin karar verilmiş ve davacı tarafından bu kararın iptali istemi ile Danıştay 13. Dairesi'nde 2007/13574 Esas sayısı ile dava açılmıştır. Davalı şirketin müdahil olarak katıldığı davada Rekabet Kurulu'nun anılan kararın iptaline karar verilmiş ve bu karar 15.12.2011'de kesinleşmiştir. Ayrıca Rekabet Kurulu'nun 26.08.2009 tarih 09-38/949-236 sayılı kararı ile dava konusu olay yeniden değerlendirilerek davalı şirketin idari para cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.

30.03.2005 tarih ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 2. maddesinde, “idari yaptırım” gerektiren eylemlerin “kabahat” niteliğindeki suçlar olarak nitelendirildiği anlaşılmaktadır. 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun 16. maddesinde ise “idari para cezası” idari yaptırım türleri arasında sayılmıştır. Yine aynı Kanunun “Soruşturma Zamanaşımı” başlıklı 20/4. maddesinde ise “nispi idari para cezasını gerektiren kabahatlerde zamanaşımı süresi sekiz yıl” olarak belirlenmiştir.


Dava ve olay tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun “Müruruzaman” başlıklı 60/2. maddesinde yer alan “Şu kadar ki zarar ve ziyan davası, ceza kanunları mucibince müddeti daha uzun müruru zamana tabi cezayı müstelzim bir fiilden neşet etmiş olursa şahsi davaya da o müruru zaman tatbik olunur” hükmü uyarınca, kanun koyucucu, ceza zamanaşımının BK’daki zamanaşımından daha fazla olduğu durumlarda, hukuk davasına da ceza davasına ilişkin zamanaşımının uygulanması gerektiğini ifade etmektedir.

Somut olayda, davacı tarafın tazminatı gerektiren olayı öğrenerek Rekabet Kurumu’na başvurduğu 22.11.2005 ve 06.03.2006 tarihleri ile bu davaya esas 20.03.2012 dava tarihi birlikte değerlendirildiğinde dava zamanaşımı süresinin dolmadığı anlaşılmaktadır. Davalı tarafın zamanaşımı def’inin yukarıdaki hükümler doğrultusunda değerlendirilmesi gerekirken, yerel mahkemece davanın zamanaşımı sebebiyle reddi kararı doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.

2- Bozma sebep ve şekline göre davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar vermek gerekmiştir.

Sonuç: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenle davacı vekilinin temyiz itirazının kabulü ile hükmün davacı yararına bozulmasına, (2) nolu bentte açıklanan nedenle davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, takdir olunan 1.100,00 TL duruşma vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 27.10.2015 tarihinde sonuçta oybirliği ile gerekçede oyçokluğu ile, karar verildi.

KARŞI OY

Dava 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun hükümleri uyarınca açılan haksız rekabetten kaynaklanan tazminat davasından ibarettir. Davacı talebi bu doğrultuda olup mahkemece de bu şekilde değerlendirilmiştir. Rekabet kurallarına ve bu konudaki yasaklayıcı kanun hükümlerine aykırı davranışların Mülga BK. M. 41. vd. anlamında bir "haksız fiil" teşkil ettiğinde kuşku yoktur. Mülga BK. m. 41. vd. anlamında bir haksız fiil varlığından söz edebilmek için, hukuka aykırı bir fiilin varlığı, davacının bir zarara uğramış olması, fiil ile zarar arasında uygun illiyet bağının bulunması ve davalının - kural olarak - kusurlu olması gerekir. Rekabetin Korunması Hakkında Kanun'da, bu kanuna aykırı fiiller sebebiyle doğan zararların tazmini 57. ve 58. maddelerinde düzenlenmiş ve tazmini gereken zarar kalemleri, zararın belirlenmesi ve tazminat miktarının faizi konusunda bazı esaslar getirilmiştir. Rekabetin Korunması Hakkında Kanun'da tazminat davalarında uygulanacak zamanaşımı süresine ilişkin herhangi bir düzenlenme bulunmamaktadır. Bu husus Mülga BK. m. 60'da (TBK 72.md.) düzenlenmiştir. 818 sayılı BK'nun 60/2. maddesine göre somut olayda ceza zamanaşımı uygulanacak olup, bu konuda sayın çoğunluğun kararına iştirak ediyorum. Ancak Dairemiz değerli çoğunluğunun, zamanaşımının davacının Rekabet Kurumu'na başvurduğu tarihte işlemeye başladığına dair görüşüne katılmıyorum. Zamanaşımı süresinin başlangıcına esas teşkil eden öğrenme anı "zararın varlığını ve hem de zarardan sorumlu olan şahsın kimliğini" öğrenme anıdır. Öğrenme olgusu ne zaman ve hangi koşullar çerçevesinde gerçekleşmiş sayılmalıdır? Zararın öğrenilmesinden maksat, zarar verici olayın (fiilin) varlığının öğrenilmesi değil, zararın varlığı, niteliği, tam kapsamı, boyutu ve esaslı unsurları hakkında, zarardan sorumlu şahıs aleyhine dava açmaya, bu davayı güçlü bir şekilde desteklemeye ve davayı sağlam gerekçelere dayandırmaya imkan sağlayacak derecede yeterli bilgiye sahip olunması demektir. Bunlar kesin bir şekilde öğrenilmedikçe, zarar gören, dava yoluyla talep edebileceği tazminatın hukuki dayanağını ve şartlarını doğru değerlendiremez ve sonuçta dava açıp açmama konusunda sağlıklı bir karar veremez. Haksız fiil için, davacıya yönelik fiilin "hukuka aykırı" olması gerekir. Ülkemizde, rekabete aykırılık tarzında ortaya çıkan fiilerde, fiilin rekabet hukuku kurallarına ve bu konudaki kanun hükümlerine aykırı olup olmadığını, yani fiilin "hukuka aykırılık" unsurunu taşıyıp taşımadığını belirleyecek yegane makam ise Rekabet Kurumu bünyesindeki Rekabet Kurulu'dur. Bu halde, fiilin hukuka aykırılığını saptama konusunda yetkili tek merci olan Rekabet Kurulu tarafından ortada rekabet kurallarını ihlal eder nitelikte "hukuka aykırı bir fiil" bulunduğu tespit edilmeden zarar gören şahsın yine de kendi anlayış ve kavrayış biçimine göre durumu takdir (!) ederek dava açmasını beklemek söz konusu olamaz. Bu durumda zararın öğrenilmesi anının Rekabet Kurulu kararının tebliğ anı olarak kabul edilmesi düşünülebilir. Ancak Yasa'nın 55. maddesine göre Kurul kararı hakkında Danıştay'a başvurulabilir. Danıştayca karar onanabilir, gerekçe ilave edilerek veya gerekçe değiştirilerek onama kararı verilebilir. Gerekçe ilavesi ve gerekçenin değiştirilmesi halinde bu gerekçelerin de doğru dava açılması için bilinmesi gerekir. Diğer taraftan kararın bozulması da mümkündür. Bu halde ise beyhude yere dava açılmış olacaktır. Bu nedenlerle doğru temele dayanan bir davanın açılabilmesi için Kurul kararının kesinleşmesi gerekir. Nitekim, Yargıtay uygulamasında 4054 sayılı Yasa hükümlerine göre tazminat talep edilebilmesinin koşulu Kurul kararı olmasıdır. (Dairemizin 23.06.2010 gün ve 2005/3755-7408 sayılı, 05.10.2009 gün 2008/5575-10045 sayılı kararları-19. Hukuk Dairesi'nin 01.11.999 gün 999/3350-6364 sayılı kararı.) Somut olayda ceza verilmesine ilişkin Kurul kararı 26.08.2009 tarihlidir. (Ceza tertibine yer olmadığına dair ilk kararı Danıştay 13. Dairece iptal edilmiş ve 15.12.2011'de kesinleşmiştir.) Açıklanan nedenlerle ceza zamanaşımının uygulanması gerektiğine ve zamanaşımının dolmadığına ve bu nedenle netice olarak, kararın davacı yararına bozulmasına dair karara katılıyorum. Zamanaşımının başlangıç tarihi bakımından sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyorum. (Dairemizin 25.03.2014 gün 2012/15359 Esas 2014/5834 Karar sayılı ilamı) (¤¤)

MEVZUAT

YÜKSEK MAHKEME