Mesajı Okuyun
Old 11-05-2003, 21:42   #2
Procurement Law

 
Varsayılan Feminist hukuk teorisi...

FEMİNİZM VE HUKUK
Feminist hukuk teorisinin, felsefi ve düşünsel boyuttan taşarak gitgide mahkeme kararlarını da yönlendirir hale geldiği, hayret verici bir biçimde karşımıza çıkmaktadır. Üzeri "kadın-erkek eşitliği" gibi süslü ve fiyakalı bir tabirle örtülmeye çalışılan feminizm, derinlemesine irdelendiğinde , toplumsal yaşamda, özellikle gelişmekte olan toplumlarda ve özellikle kadın-erkek ilişkilerinde, kadınların açıkça ellerinde bulundurdukları üstünlüğü perçinleme amacı peşinde koşan, ayrıksı ve tehlikeli bir olgudur. Kadına, "ulaşılması güç, öte bir varlık" gözüyle bakıldığı bu toplumlarda, kadınların kendilerine başta eğitim, siyasal yaşam olmak üzere yaşamın her alanında tanınan haklar sayesinde her geçen gün konumlarını güçlendirdikleri görülmektedir. Başka bir anlatımla, ikili ilişkilerde herşeyi gizlice yöneten kadın, bu üstünlüğünü toplumsal rolüne de taşıma yolunda her geçen gün daha fazla ilerlemektedir. Tüm bunların doğruluğunu kanıtlamak için, Çinli prenseslerin, sözde sınırları alabildiğine geniş, koca imparatorlukları yöneten Türk hakanlarını nasıl birbirine kırdırdığını hatırlatmak bile yeterlidir. Son tahlilde feminizm, kadınların üstünlüğü temeli üzerine kurulu, erkek düşmanı bir düşünce akımıdır.
Bu düşünce akımı, genelde her alanda etkilidir; fakat bu etkinin en büyük önem arz ettiği alan hukuk ve hukuk uygulamasıdır. Madem ki hukuk, en kaba tanımıyla, insan davranışlarını düzenleyen, devletin kendilerine uyulmamasına belli yaptırımlar bağladığı kurallar bütünüdür, feminist düşünce etkisi altında hukuk da kadınları temel alan bir himaye vasıtasına dönüşecektir. İşte son yıllardaki ibret verici gelişmeler de bunu göstermekte, bu olgu, aslında toplumsal gerçekliğe hiç uygun düşmeyen yasa değişiklikleri, bazı kesimlere yaranma amacı açık olan yüksek mahkeme kararlarında somutlaşmaktadır.
Bir kere Anayasa mahkemesinin zinayı suç olmaktan çıkarması düşündürücüdür. "Zina, suç sayılmamalıdır, çünkü bir evlilik ceza müeyyidesi sayesinde ayakta kalacaksa, bitsin daha iyi." gibi sakat bir yaklaşımla savunulan bu Anayasa mahkemesi kararı doğru sayılırsa, ceza kanunundaki çoğu kabahat suçununda en kısa sürede kanun metninden çıkarılması gerekir. Hatta emniyeti suiistimal cürmünün bile. Çünkü " Güvene dayanan bir özel hukuk ilişkisi, ceza müeyyidesi ile himaye edilmektense, hiç olmamalıdır. Ya da bu suçu teşkil eden fiil, sadece özel hukuk açısından bir tazminat nedeni olmalıdır."(!)
Geçen yıl yürürlüğe giren yeni medeni yasa da, bunun en güzel örneğidir. Bu yasa, başından beri süregelen, tepeden inmeci, toplumsal destekten yoksun yenilik hareketleri ve AB'ye girme hayallerinin de etkisiyle alelacele yapılıveren, yanlış, karmaşık ve anlaşılmaz kurallarla dolu, öz türkçe hevesiyle zorlama sözcüklerin sıkıştırıldığı garip bir yasadır. Türk insanının gerçek anlamda medeni ve ileri olmasını engelleyen "şekilcilik" (=formalizm), bu noktada da ön plandadır. "Yeni bir yasa yaparız, her şey mükemmelleşiverir." anlayışı hala hakim konumdadır. Hukuk kurallarının "etkinlik" yönü göz önüne alınmadığı için, aşırı pozitivist yaklaşım sürüp gitmektedir. Adeta kanunla olmayan şeylerin yaratılacağı zannedilmektedir. Kanunda yapılan tüm değişiklere rağmen, daha doğrusu yepyeni bir kanun yapılmasına rağmen toplumsal ilişkilerde hiçbir şey değişmemiştir. Aile konutunu hala koca seçmektedir. Adam eşine "karım" demeye devam etmektedir. Bu ise hukukla eğitimin işlevlerinin karıştırılmasının sonucudur.
İtalyan mahkemesinin önceki kararlarının neden bu kadar eleştirildiğini anlamak mümkün değildir. Gerçekten de, neredeyse hiçbir toplumda, kadınların cinsel tacizleri cezalandırılmamaktadır. Bu ise " Kendisine kadın tarafından tacizde bulunan erkeğin,ona karşı koyması ahmaklıktır." gibi saçma ve bir o kadar da garip anlayıştan kaynaklanmaktadır. Oysa bu anlayışın, kadının ikili ilişkilerdeki hakimyetten kaynaklandığı bilinmelidir.Yani kadın istemedikçe, hiçbir şeyin olmayacağı; kadın isteyince ise herşeyin olacağı, yani erkeğin itiraz edemeyeceği düşünülmektedir. Ceza hukukundaki "haksız tahrik" kurumu, bu konuda hemen hemen hiç uygulanmamaktadır. Bu ise kadınların, toplumsal ilişkilerde aşırı rahat tavırlarına yol açmaktadır. Bir erkeğin kadının p...nu ellemesi ırza tasaddi olurken, kadının erkek karşısındaki çıldırtıcı tavırları, özellikle de kıyafetleri özgürlük olarak adlandırılmaktadır.Oysa bunların, erkekler üzerinde ne kadar olumsuz etki yaptığı kadınlarca da bilinmektedir. Sonuçta kadınların, erkeklerin kendilerine bakması ve bir şey yapamaması karşında hissedecekleri anlaşılmaz ve hastalıklı haz uğruna, erkeklerin hakları ve özgürlükleri zarar görmektedir. İki cinsin hareketleri açısından ise sadece dokunsal-görsel ayırımı yapılması ve birinin suç diğerinin özgürlük olması anlaşılamamaktadır.
Son olarak, kendisini aldattığını kanıtlamak için karısının telefonunu dinlediği gerekçesiyle cezalandırılan kocanın ilginç durumuna değinmek gerekmektedir. Sadece heberleşme özgürlüğünün bir temel hak olduğuna ve delillerin hukuka uygun olması gereğine dayanarak, somut olayın özellikleri hiçe sayılarak böyle bir karar verilmesi, ceza kanunumuzu iktibas ettiğimiz ülke adına üzüntü vericidir. Bir kere belli suçlar veya özel hukuk müeyydileri, belli kişiler arasında geçerli değildir. Eşler ise, birbirine en yakın kişiler durumundadır. Bunlar arasında, bu tür bir boşanma nedeninin kadının bunu ikrar edeceği veya kocasını aldattığına dair senet hazırlayacağı düşünülemeyeceğine göre, bu vakıanın telefon dinleme suretiyle kanıtlanmasında da hukuka aykırılık olmamak gerekir. Aksi takdirde, insanların sürekli olarak şüphe altında, huzursuz bir yaşam sürmesi zorunluluk haline getirilmiş olur. Zira koca bunu tespit etse bile, cezai müeyyide korkusuyla mahkemeye başvuramaycaktır. Sonuç olarak, bu olayda aldatmak çok masum bir olayken, aile hayatını temelden sarasacak bir maddi vakıayı araştırmak suç sayılmaktadır. Önümüzdeki yıllarda, zinanın boşanma nedeni olmaktan da çıkarılacağı söylenebilir...