Mesajı Okuyun
Old 03-11-2007, 12:26   #4
Sinerji Hukuk Yazılımları

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY
1.Hukuk Dairesi

Esas: 1980/4090
Karar: 1980/6191
Karar Tarihi: 06.05.1980

ÖZET: Bir an için resmi senedin satış bedelinin kısmen ödeme kısmen mahsup suretiyle itfa edildiğine ilişkin içeriğinin gerçeğe aykırı olduğu ve bu şekil noksanlığı nedeni ile de satım akdinin geçersiz bulunduğu varsayılsa bile, davacının tam yetkili vekili eliyle dava konusu payını mülkiyetini karşı tarafın temsilcisi bulunan oğlu huzurunda alıcı davalıya geçirme yükümlülüğünü yerine getirip iki yıl süre ile alıcının nedimi olan satış bedeli taksitlerini kabul etme biçiminde süregelen davranışları ile, karşı tarafa sözleşmenin ifa olunacağı hususunda tam bir güvence verdikten sonra satım sözleşmesinin şekil noksanlığı nedeniyle geçersizliğini ileriye sürmeye kalkışması MK.nun 2. maddesince ifadesini bulan iyiniyet kuralları ile bağdaşamayacağı bir yana hakkın kötüye kullanılması niteliğini taşır ki bu davranışın yasaların koruyuculuğundan yararlanması da düşünülemez.

(743 S. K. m. 2, 634, 922, 930) (818 S. K. m. 182, 213)

Dava: Taraflar arasındaki davada; davacı, 116 ada 88 parsel sayılı yerin 3157/9019 payını davalı şirkete satmak üzere 12/06/1972 gün ve 12423 sayılı vekaletname ile Avukat T.M.’ye yetki verildiğini, verilen bu vekaletnameye dayanarak satışın hangi şartlar altında yapıldığını, bedelin miktarını, tahsil olunan veya olunmayan miktarlarını, bedelin miktarını, tahsil olunan veya olunmayan miktarlarını, bedeli tediyesi şartlarını bildirmediği gibi satışın yapıldığı hakkında hiç bir bilgi verilmediğini ve satış bedeli ile ilgili bir ödemede bulunmadığını, sonradan yaptığı incelemede vekilin dava konusu yeri ..... Bankasının 5 milyon liraya ipotek borcu davalı şirkete ait olmak üzere 7 milyon liraya sattığını, 2 milyon liranın da vekil tarafından alındığını öğrendiğini, 5 milyon lira ipotek borcu ile bir ilgisi bulunmadığını bu durumda vekilin takas, mahsup ve borç ikrarına bulunmadığını ve bu durumda vekilin takas, mahsup ve borç ikrarına yetkili olmadığı, yapılan satış akdinin muvazaalı olduğu mutlak butlan ile malul bulunduğu nedeniyle akdin iptalini, payının adına tescilini istemiştir.

Davalı iddiaların doğru olmadığını, satışın usul ve yasaya uygun olarak yapıldığını söylemiştir.

Yerinde görülmeyen davanın reddine dair verilen kararın duruşmalı olarak Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekilleri Avukat J.M. ve İ.Ş. tarafından istenilmiştir. Duruşma için tayin olunan 06/05/1980 Salı günü yapılan tebligat üzerin mümeyyiz vekili Avukat J.M. ile M. aleyh vekili avukat T.Ç. geldiler duruşmaya başlandı müddetinde ita ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz arzuhalinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin şifahi izahları dinlendi duruşmanın bittiği bildirildi iş karara bırakıldı bilahare dosya tetkik olunarak gereği düşünüldü:

Karar: Davacı, paydaşı bulunduğu 116 ada 88 parsel sayılı taşınmazdaki payını yetkili vekili aracılığı ile davalı şirkete tapuda satış suretiyle yapılan temlikin dayanağı resmi senedin içerdiği ifaya ilişkin beyan ve kabulün gerçeğe aykırı olduğunu vekilin yetkilerini aşarak işlem yapıldığını kendisine bu konuda gerekli ve yeterli bilgi vermediğini ileri sürerek taşınmazdaki payının davalı şirkete nakline ilişkin satım akdinin geçersizliğinin tespiti ile sözü geçen payın adına tashihen tapuya tescilini istemiştir.

Uyuşmazlığın açıklanan niteliğine göre hukuksal ve sağlıklı bir sonuca ulaşabilmek için çekişmesiz bulunan bir kısım maddi olguların iyice bilinmesi gereklidir.

Davası, dava konusu 116 ada 88 parsel taşınmazda 3157/9019 pay sahibi olduğu gibi davalı şirket de hissedardır.

1971 yılında davacı ve diğer paydaşlar birlikte müşterek tasarruflarında bulunan taşınmazın tamamını, davalı şirketin aldığı orta vadeli kredinin ana para, faiz ve giderlerinin tediyesini temin etmek üzere senetle 5 milyon lirası için banka lehine 1. derecede ipotek etmişlerdir.

12/06/1972 tarihinde de davacı sözü geçen taşınmazdaki payını "dilediği bedel ve şartlarla davalı şirkete satmaya, bedellerini almaya tapu memuru huzurunda takririni vermeye..." mezun olmak üzere Avukat T.M.’yi hususi vekil tayin etmiştir.

27/06/1972 tarihinde vekil taşınmazın tamamını 7 milyon lira bedel üzerinden davalı şirkete tapuda resmi senetle satmış ve ferağ etmiştir. Burada özellikle vurgulanması gereken husus taşınmazı davalı şirketi temsilen şirket adına temellük edenin davacının oğlu J.A. olduğudur.

Resmi senette satış bedelinin 5 milyon lirasının banka ipotek borcunun alıcıya nakli ve bakiye 2 milyon lirasının da satıcı vekiline peşinen ödenmesi suretiyle itfa edildiği belirtilmişse de, bu satış nedeniyle satıcılara bir peşin ödeme yapılmamıştır. Ancak satış sözleşmesinin hemen akabinde alıcı davalı şirket defterine "gayrimenkul hesabı" adı altında hesap açılmış ve 7 milyon lira alış bedeli, şirketin borcu kaydedilerek satıcılar payları oranında alacaklı gösterilmiş olup ödeme anlaşmasında öngörülen biçimde bu alacakları yirmi ayı geçen bir süredir de aylık taksitler halinde kendilerine ödene gelmektedir.

Açıklanan bu çekişmesiz maddi olguların ışığında olaya yaklaşıldığında, çözümlenmesi gereken sorun, taşınmazın 7 milyon lira olarak kararlaştırılan satış bedeline karşı bir itiraz olmaksızın resmi senetle gerçeğe aykırı olarak bu bedelin kısmen peşinen ve kısmen de ipotek borcuna mahsuben ödendiğinin belirtilmiş olması nedeniyle satım akdinin geçersiz sayılıp sayılmayacağıdır.

Gerçekten BK.nun 182/1. maddesinde: "Satım bir akittir ki, onunla satıcı satılan malı alıcının iltizam ettiği semen mukabilinde alıcıya teslim ve mülkiyetini ona nakleylemek borcunu tahammül eder." hükmü yer almıştır. bu itibarla satıcı yalnızca satılanın mülkiyetini alıcıya geçirme, alıcı da satış bedelini satıcıya ödeme borcu altına girmekte olduğu cihetle satış bedelini satıcıya ödeme borcu altına girmekte olduğu cihetle satış sözleşmesi borçlanma niteliğindedir. Taşınmazım malın mülkiyetinin alıcıya geçmesi için ayrıca tescil talebi (MK. m. 922) ve tescil (MK. m. 929/930) gereklidir. Ve bunlar mülkiyet hakkını doğrudan etkileyen onu bir başkasına geçiren tasarrufi ve tasarruf işlemi ayırımı, özel hukuk sistemimizin bu konuya yönelik en belirgin temel kurallarından biridir. Bunlardan borçlanma işleminin resmi şekle bağlanmasının gerekliliğinde de bilimsel görüşler öğreti ve devamlılık kazanmış yargısal kararlar görüş birliği içerisindedir.

MK.nun 634. ve BK.nun 213. maddelerinde mülkiyet nakleden akitlerin resmi biçimde yapılmasını öngören hükümler yalnızca bir borçlanma işlem niteliğindeki taşınmaz mal satış sözleşmesine münhasırdır. Eş anlatımla anılan maddelerde satıcının satış konusu malın mülkiyetini alıcıya geçirme, alıcının da satış bedeli ödeme borcunun, resmi şekle bağlanması aranmıştır. Ve olayımızda düzenlenmiş bulunan resmi senet, karşılıklı borç doğuran bu sözleşmede tarafların yükümlendikleri borçlar ve akdin esasla unsurlarını açıkça içermektedir. Resmi senette yarıca bir tasarrufi işlem olduğu kuşkusuz bulunan satış parasının ayrıcı bir tasarrufi işlem olduğu kuşkusuz bulunan satış parasının satıcıya ödenmesi koşullarının gösterilmesi zorunluluğu yoktur. Bu nedenle mevcut satım akdinin geçerli sayılmasının gerekliliği ortadadır.

Kaldı ki, davacının kabulünde bulunan taşınmazın satış bedeli 7 milyon lira üzerinden payı karşılığı tahakkuk ettirilen alacak, bu yerini temlikini takiben davalı şirket tarafından aylık taksitlerle kendisine ödenmeye başlanılmış ve iki yıla yakın bir süre bu yolla 835.000 lira alan davacı, vekili aracılığı ile davalıya gönderdiği 17/04/1974 günlü ihtarnamede satış bedelinden 1.614.651.056 lira alacağı kaldığını açıkça belirtip satım sözleşmesini doğrulayarak bu paranın tamamının 7 gün içerisinde ödenmesini istemiştir.

Davalı şirketçe satım sözleşmesini takiben bedelin taksitle ödenmesine ilişkin olarak davacının yetkili vekili ile yapılan anlaşmaya göre muaccel hale gelmiş bir borcun bulunmadığının bildirilmesi üzerinedir ki temyize konu dava açılmıştır.

Ayrıca bir an için resmi senedin satış bedelinin kısmen ödeme kısmen mahsup suretiyle itfa edildiğine ilişkin içeriğinin gerçeğe aykırı olduğu ve bu şekil noksanlığı nedeni ile de satım akdinin geçersiz bulunduğu varsayılsa bile, davacının tam yetkili vekili eliyle dava konusu payını mülkiyetini karşı tarafın temsilcisi bulunan oğlu huzurunda alıcı davalıya geçirme yükümlülüğünü yerine getirip iki yıl süre ile alıcının nedimi olan satış bedeli taksitlerini kabul etme biçiminde süregelen davranışları ile, karşı tarafa sözleşmenin ifa olunacağı hususunda tam bir güvence verdikten sonra satım sözleşmesinin şekil noksanlığı nedeniyle geçersizliğini ileriye sürmeye kalkışması MK.nun 2. maddesince ifadesini bulan iyiniyet kuralları ile bağdaşamayacağı bir yana hakkın kötüye kullanılması niteliğini taşır ki bu davranışın yasaların koruyuculuğundan yararlanması da düşünülemez.

Hal böyle olunca mahkemece yazılı olduğu üzere davanın reddedilmesinde bir isabetsizlik yoktur.

Sonuç: Davacı vekilini temyiz itirazları yerinde değildir. Reddiyle hükmün açıklanan nedenler gereğince ONANMASINA ve gelen temyiz edilen vekili için 1.400 lira duruşma vekalet ücretinin temyiz edenden tahsiline 06/05/1980 gününde oybirliği ile karar verildi.

Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programları
**************************************
www.sinerjias.com.tr