Mesajı Okuyun
Old 15-09-2006, 12:20   #24
erdal7

 
Varsayılan

Sayın Sehper in yorumlarına ben de katıldığımı belirtmeliyim. Gerçekten iş sahibi ikinci avukata vekalet vermeden 172 maddenin prosüdürünü işletmeliydi. Muvafakat almadan ikinci bir avukata vekalet vermesi ve işlem yaptırması karşısında ikinci avukatın 172 maddeden doğan haklarını kullanması yolu açılmaktadır.



Aşağıdaki Yargıtay kararı yine olayı aydınlatacak mahiyettedir.

Sagılarımı sunarım. Av. Erdal


YARGITAY

13. HUKUK DAİRESİ

E. 1981/4763

K. 1981/6621

T. 10.21.1981

DAVA : Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün davacı avukatınca duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin süresinde olduğu saptanarak dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü:
1- Davacı, yanlar arasında 25.09.1972 günlü bir ücret sözleşmesi düzenlendiğini, Silivri Asliye Hukuk Mahkemesi'ndeki davayı, davalı Muharrem vekili niteliği ile izlediğini, davalının sözleşmedeki borcuna uymadığını, onamını almadan başka bir avukatı görevlendirdiğini ileri sürerek itirazın iptali ile ödetmeye karar verilmesi için istemde bulunmuştur. Davalı sava karşı çıkmış, mahkemece davanın reddine karar verilmiştir. Hüküm davacı yanca temyiz edilmiştir.
2- Dava, avukatlık ücret sözleşmesinden doğan 50.000 Iira ücret ile bürodan ayrılma tazminatı 4.500 lira için yapılan icra kovuşturmasında ileri sürülen itirazın iptali ile bu paranın % 15 icra inkar tazminatıyla birlikte davalıya ödetilmesi dileğine ilişkindir. Dava temelini oluşturan 25.09.1972 günlü avukatlık ücret sözleşmesi düzenlendiğinde, davacının Silivri Asliye Hukuk Mahkemesi'ndeki davayı izlediğinde, sonradan davalının bu dava için avukat Nusret'i vekil olarak atadığında bir uyuşmazlık bulunmadığı gibi dosyanın içeriği de bu yönü desteklemektedir.
Yukarıda anılan sözleşmenin 2. maddesiyle, 50.000 Iira ücret kararlaştırıldığı ve 1.000 lira ücretin peşin ödeneceğinin öngörüldüğü saptanmıştır. Her ne kadar yerel mahkeme kararında 1.000 liranın peşin ödenmediğini tanıt yükünün davacıya ait bulunduğu kabul edilmişse de sözleşmenin 2. maddesinde açık seçik 1.000 lira ücretin peşin olarak ödeneceğinin yazıldığı anlaşılmaktadır. Bu duruma ve sözleşmede 1.000 lira (ödenmiştir) diye bir açıklık bulunmamasına, tersine (ödenecektir) yolunda hükme yer verilmesine göre, burada tanıt yükünü vekillik verenin taşıdığında asla duraksamaya yer yoktur. Davalı yan ise ödemeyi geçerli kanıtla tanıtlamamıştır. Öte yandan davalının avukat Nusret'i vekil olarak atayıp görevlendirmesinde davacı avukatın onayının bulunduğunu vekillik verenin tanıtlaması gerekir. Öyle ki, 1136 sayılı Avukatlık Yasasının 172. maddesinin 1. fıkrasında iş sahibinin ilk anlaşmayı yaptığı avukatının «yazılı muvafakatı» ile başka avukatları da işin kovuşturma ve savunmasına katabileceği apaçık belirtilmiştir. Davalı yan, davacının yazılı muvafakatı olduğunu kanıtlamış değildir. Yerel mahkemenin bu yönden de tanıt yükünün davacıya ait olduğundan söz etmesinin yasal dayanağı yoktur. Yukarıda anılan 172. maddenin 2. fıkrasının öngörülen (muvafakat etmiş sayılır) durumu da somut olayda gerçekleşmemiştir. Davacı yazılı onam vermediğine göre 172. maddenin 3. fıkrası uygulama alanı bulur. Şöyle ki, yanlar arasındaki vekillik sözleşmesi kendiliğinden sona erer. İş sahibi, onam vermeyen avukata ücretin, tümünü ödemekle yükümlüdür. Anılan yasanın 172. maddesinin son fıkrası hükmü, ilk avukatın onam vermesi ile ilgilidir. Oysa davacı avukat, onam vermemiş bulunduğundan, bu hüküm gözönünde tutulamaz. O nedenle yerel mahkemenin (yasanın 172/son maddesi fıkrasındaki durum esasen oluşmuş bulunmaktadır) yolundaki görüşü anılan hükümle çok belirgin olarak çelişmektedir şu durum karşısında davacı avukat sözleşme ile belirlenen 50.000 lira avukatlık ücretini istemekte haklı olup bu yönden duraksamaya düşülmemelidir. Davada yer alan 4.500 liraya ilişkin istemin ise, 25.09.1972 günlü sözleşmenin 5. maddesi gözetilerek değerlendirilmesi ve çözüme bağlanması gerekir.
Yerel mahkemece tüm bu yönlerin gözden kaçırılması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün davacı yararına (BOZULMASINA), istek olursa peşin harcın iadesine 21.10.1981 gününde oybirliği ile karar verildi.

T.C.

YARGITAY

13. HUKUK DAİRESİ

E. 1981/6303

K. 1981/7034

T. 9.11.1981

DAVA : Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda; ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : 1 - Davacı, davalının vekili olarak (M. A.)'a yöneltilen ipoteğin çizimi davasını izlediği sırada ikinci bir avukatın davaya sokulduğunu, kendisinin davadan çekilmediği gibi görevine son verilmediğini ileri sürerek o davada, davalı yararına takdir edilen 78. 500 lira avukatlık ücretinin ödetilmesi için istemde bulunmuştur. Davalı sava karşı koymuş ve davanın reddini dilemiştir. Mahkemece istem doğrultusunda ödetmeye karar verilmiş, hüküm, davalı yanca temyiz edilmiştir.
2 - Dosyanın içeriğine göre, yanlar arasında üç yıl süreli 20.7.1977 günlü avukatlık ücret sözleşmesi yapıldığı, davacının hukuk danışmanı niteliği bulunduğu, Asliye Hukuk Mahkemsince (977/450 E.) ipoteğin çizimi davası açtığı, sonradan davalının ikinci bir avukatı davaya kattığı, davacının bundan sonra da bir süre o avukatla birlikte davayı izlediği, eş deyişle davadan çekilmediği, sonuçta 19.7.1979 kararla davalı yararına 78.500 lira avukatlık ücretinin ödetilmesine karar verildiği, kesinleştiği, ilamın icraya konulduğu, paranın yatırıldığı, davacının tedbir aldığı saptanmıştır. Davacının "azli" yoluna gidilmediği de anlaşılmaktadır.
Şu durum karşısında, başlangıçta davacının, onamı (muvafakatı) alınmadan ikinci avukatın ipoteğin çizimi davasına sokulmasına karşın, bir süre o davayı ikinci avukatla birlikte izlmesi, davadan çekilmemiş olması, 1136 sayılı Avukatlık Yasası, md. 172 anlamında örtülü (zumni) onam verildiğini apaçık göstermektedir. Gerçekten onam açık olabileceği gibi örtülü (zımni)onanım da özdeş sonuçları doğurur. Az önce anılan yasa hükmü, onamı tanıtlanmasıyle ilgili olup geçerlilik koşulu değildir. Böylelikle davacı avukatın, ipoteğin çizimi davasına ikinci avukatın sokulmasına onamı bulunduğunda asla duraksama sözkonusu olmamalıdır. Öyleyse, davacının ipoteğin çizimi davasında davalı yararına takdir edilen avukatlık ücretinin yarısı için A. K. md. 164/Son uyarınca istemde bulunabileceğinin kabulü gerekir. Şundan ki, davalı ipoteğin çizimi davasını iki avukatla kovuşturmuş, gelgelelim yararına tek bir avukatlık ücreti takdir edilmiştir. O nedenle davalının tek bir avukatlık ücreti aldığı halde, her iki avukata aynı tutarı ayrı ayrı, yani iki kez ödemesi gibi bir çözümün yeğlenmesi, hakseverlik ve denkseverlik kuralı ile bağdaşamaz. Durum böyle olunca davacı yararına ancak 78.500 liranın yarısı 39.250 lira için ödetmeye karar verilmelidir.
Yerel mahkemenin tüm bu yönleri gözden kaçırması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle, hükmün davalı yararına BOZULMASINA, 9.11.1981 gününde oybirliğiyle karar verildi.