Mesajı Okuyun
Old 21-11-2006, 20:48   #7
Av.Duygu Işık Behrem

 
Varsayılan

Küçük çaplı bir araştırmadan sonra ilginç şeylerle karşılaştım. Paylaşmak isterim.Ötanaziye dair;
*Neron’un hocası Seneca “ Bineceğim gemiyi, oturacağım evi seçiyorsam ölümümü de seçmeliyim” değişiyle bilinirmiş. Benim düşüncem odur ki, kendi ölümünü seçme hakkı kişilere veya varsa kanuni temsilcilerine hukuken ve tıbben tanınmış ise dahi çok sıkı kontrol ve denetimlere tabii olmalıdır. Yaşam hakkı insanın en biricik ve en temel hakkıdır; bu nedenle gereğince ve hak ettiği tüm değeri görerek korunmalıdır. Ötanazinin kabul edildiği ülkelerde denetim mekanizması sağlam şekilde kurulamadığı takdirde engellenemez ve önü kesilemez anlamda olumsuz sonuçlar doğurabilecektir.
Türkiye açısından değerlendirecek olursam; özellikle ülkemizdeki yoğun İslam inancı, ötanazinin her daim karşısında durmaktadır. Bu konudaki tartışmalarda ülkemiz düşünüldüğünde belki de bu yüzden olan hep şudur; önce dini inançlar sorgulanır,ardından ötanazinin tıbbi ve hukuki yönü konuşulur. Öyle sanıyorum ki her ülke ve her toplum kendine has özellik, inanç, yaşayış, görüş vs..özellikleri kapsamında ötanaziyi değerlendirmektedir. Dolayısıyla bu da insanın ölümüne dair bu şeyin yani ötanazinin, sadece hukuk ve tıp anlamında değerlendirilerek sonuca varmanın mümkün olmadığına dair en önemli belirtidir. Esasen ötanaziye "evet" ya da "hayır" konusu konuşulurken birtakım örnekler üzerinden gitmenin iyi olacağını düşünüyorum. Ve belki de en önemli soru...Kişinin bedeni sadece kendisine mi aittir yoksa beden ve o bedenin sürdüğü yaşam tüm topluma ya da bir din inancı düşünüldüğünde Tanrıya mı aittir? İşin bu kısmı felsefik gibi görünse de ötanazi bu soruya vereceğimiz cevap ile kuvvetli bağlarla ilintilidir. Bu sorunun cevabını net şekilde verebilmek oldukça zor; belki de bu yüzden ötanaziye evet ya da hayır demek bu denli kararsızlığa düşürebiliyor kişileri.
Örnekleyecek olursam,
"Bedenim sadece bana aittir dolayısıyla onun mevcudiyetine son verme konusundaki karar hakkı da sadece bana aittir." ya da "Bu beden bana ait değil,bedenim Tanrı'nın ruhuma verdiği kılıftır. Dolayısıyla onun mevcudiyetine son verme hakkım yok. Tanrı'nın takdiridir." vs...vs...Bu tür örnekler çoğaltılabilir.
*Ötanazi eski Yunan dilindeki kolay ve yumuşak anlamına gelen “eu” ve ölüm anlamına gelen “Thanato” kelimelerinden türemiş; sessiz ölüm anlamına gelmekte imiş... Oysa Türkçe'deki karşılığı "ölme hakkı". Biraz daha kapsamlı düşünecek olursak, "yaşamından ümit kesilen hastaların dayanılmaz boyuttaki acılarını dindirilebilmek maksadıyla doktor kontrolünde hayatlarına son verilmesi" anlamında kullanıldığını söyleyebiliriz. Kelimenin kökeni ile bugün -en azından- bizim dilimizdeki kullanım şekli dahi ötanaziye bakış hususunda yüzyıllar sonraki değişimi göstermektedir. Benim burada gözüme çarpan şey, Eski Yunan dilinde kelimenin kökeninin, kelimenin kendisini olumlamasıdır.Eski Yunan dilini ve kelimenin kökenini düşündüğümüzde "Sessiz ölüm,yumuşak ölüm..."ile karşılaşıyoruz. (Öyle sanıyorum ki önümüze seçenekler konulsa pek çoğumuz yumuşak ya da sessiz bir ölümü isteriz.) Oysa dilimizdeki anlamında ben bu olumlamayı göremiyorum. Kelimeyi algılayışımız, bireyi olarak yaşamakta olduğumuz toplumun duruma/olaya/şeye genel bakışı ile de şekilleniyor.Türkiye'nin ötanaziyi manevi anlamda kaldırabilecek bir ülke olduğunu düşünmüyorum. Bu ülkede ötanazi yasal bir hak olarak düzenleme altına alınırsa kopacak kıyametleri şimdiden görebiliyorum; göremediklerim içinse ancak hayal gücüm o kadarına yetmiyormuş diyebilirim

Kendime gelince,açıkçası bunları yazıp, biraz daha kafa yorduktan sonra dahi ötanazi konusunda net bir görüş belirtemiyorum! Gerçekten oldukça hassas bir konu. En iyisi ben gözlemlerimi belirtmiş olmakla yetineyim ve merakla sizlerin ötanazi konusundaki görüşlerini okuyayım
Sevgi ve saygılarımla.