Mesajı Okuyun
Old 25-04-2003, 10:08   #203
ege

 
Varsayılan

Günaydın Sevgili dostlara

Güzel olan her şey çok kolay alışkanlıklar kazandırıyor hepimize.
Birbirimizi fiili olarak görmesek de uzak kaldığımızda anlıyoruz aslında ne kadar alışmışız..
Bir selam deyip çıkmak, yada başımızı içeri uzatıp ne var ne yok bakıp ses çıkarmadan gitmek bile oldukça keyifli imiş

Çoğu zaman , "kanıksadığımız" için birlikte olduğumuz insanların, dostların, hergün aynı yerde gördüğümüz sokaktaki gevrekçinin bile bizim için ne kadar önemli olduğunu çoğu zaman "kaybettikten sonra" anlarız.

Ayrı kaldığımızda "hasrete" düşeriz.Ayrı kaldığımızda "gurbete" düşeriz.

İzmir'li olmak başlığında bir yazı geldi bana da.

Bir şehre olan özlem ile kırgınlığı hatta öfkeyi çok güzel dile getirmiş yazan.Ben de sizlerle paylaşmak istedim.

İzmir'li olmak güzel

Sevgiler.

------------------------------------------------------------------------------

Gevrek - Boyoz - Kumru
İnsan uzun aralıklarla bile olsa çocukluk
şehirlerine gitmeli mutlaka. Şehri görüp her şeyin
nasıl hunharca değiştirildiğine üzülmek için değil,
şehir ne kadar değişirse değişsin oralarda hala aynı
canlılıkta duran kendini, eski kendini görmek için.
Orada duran kendinden ne kadar yol aldığını, ne kadar
uzaklaştığını görmek için. Doğru yönde ilerleyip
ilerlemediğine bakmak için hatta. Şehirler kaydederler
çünkü.


İzmir kayıtları
İlk sigarayı Alsancak - Karşıyaka vapurunda
içmişsen artık ne zaman sigara içsen rüzgar esecek
sanırsın. İzmir'de büyümüşsen yolların er ya da geç
denize çıkacağını... Sanırsın. Herkesin öyle ya da
böyle lafın bir yerinde şaka yapacağını,
gülüşeceğinizi, kızların hep şen şakrak olacağını...
Sanırsın.
Efelenen kadınları bildiğin için kadın olarak,
ondan sonra hep efelenebileceğini sanırsın. Paçan ilk
kez aşağıya alındığında, omuz atacağım bu hayata
derken fena halde omuz yediğinde koşup Alsancak -
Karşıyaka vapuruna o ilk sigarayı yeniden içmek,
İzmir'e "ama sen bana böyle dememiştin" demek ister
canın.
Dolmuşlarda, otobüslerde yanında oturanla
konuşmaya başlayacağını, en mahrem dertlerini
anlatıvereceğini, onun da sana hakikaten dinleyip
işleri kolaylaştırıcı bir şeyler söylemeye gayret
edeceğini... Sanırsın.

Asfalya
Salataların hep ışıl ışıl zeytinyağlı olacağını,
çekirdeğe herkesin çiğdem diyeceğini, sinirlenenlerin
"asfalyalarının atacağını", balık yerken terenin
unutulmayacağını, her şehirde sabahları boyoz
bulabileceğini, gevrek deyince simit demek istediğini
herkesin anlayacağını, gevreğin yanında da mutlaka
tulum peyniri olacağını... Sanırsın. Kumru dediğinde
simit ekmeğine yapılmış domatesli - biberli - peynirli
küçük sandviçleri kastettiğinin anlaşılacağını
filan... Sanırsın.
Her şehirde çocukken gidilen ve çok hayret edilen
fuarların olduğunu, "pavyon" denince ülkelerin
standlarının bulunduğu neşeli hangarların
kastedildiğini, sosisli sandviçin ve şıranın fuarla
ilgili bir mesele olduğunu, lunapark denen şeyin
fuarın mütemmim cüzü olduğunu, fuar denen yerde
yürüyünce çocukların çok yorulduğunu ve yorulmuş
çocukların hep kucakta taşınacağını... Sanırsın.
Karın dağlarda olan bir şey olduğunu, herkesin
ahtapot yediğini, herkesin biraz Rumca bildiğini,
dünyadaki bütün kadınların yaz olunca mini etek
giydiğini, rakı içilince oynandığını, rakı içilmese de
oynandığını, her fırsatta oynandığını.... Sanırsın.
Şöyle söyleyeyim:
Hiçbiri olmaz halbuki.


Ece Temelkuran