Mesajı Okuyun
Old 14-03-2007, 19:13   #28
mutlakadalet

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan calikusu_kamuran
üstadım, eğer yeterli görmemek kaydı ile incelemeyi yapacak iseniz ben yeterli görmediğimi beyan etmek istiyorum. Yani kısaca eğer mümkün ise o iki yönden de incelemenizin beyan edilmesini istiyorum.

Memnuniyetle Sayın calikusu_kamuran.

ÖYKÜDE NASIL DAVRANILMASI GEREKİRDİ Kİ ADİL OLUNSUN?

Neyin adalete uygun, neyin adalete aykırı olduğu konusundaki fikirler sürekli olarak değişir ve farklılaşır. Ancak adalet ve adaletsizlik duyguları insan doğasının değişmeyen unsurlarıdır. Adalet duygusuna tarihin bütün dönemlerinde, bütün uygarlıklarda ve hem akıllı hem de cahil insanlar arasında rastlanmaktadır.

Adalet, akıl aracılığıyla bulunan, mutlak ve rasyonel bir fikir değildir. İnsanların faaliyetinde insanın ferdi özerkliği ve sosyal karakteri birlikte etkili olur. İnsandaki ferdi özerklik, adalet duygusunun nedenidir. Adalet duygusunu ihlal eden her davranış aynı zamanda sosyal dayanışmayı da ihlal eder ve dolayısıyla sosyal dayanışmayı da olumsuz yönde etkiler.

Öyküye baktığımızda iki hakkın çatıştığını görmekteyiz. Birincisi yaşam hakkı iken diğeri mülkiyet hakkıdır. Karınca, karşılıklılıkilkesinden de yararlanarak mülkiyet hakkını, diğer hak sahibi varlığın yaşam hakkını sonlandıracak derecede kullanmaktadır. Burada değinmemiz gereken önemli bir nokta da karşılıklılık ilkesinin yol açtığı sorunlardır. Karınca, olayda, ağustos böceğinin subjektif durumlarını dikkate almadan karşılıklılığa dayanarak buğday tanesini vermeyi reddetmişti. Adaleti sağlamak açısından olaydaki subjektif durumları dikkate alırsak; öncelikle ağustos böceğini ileriyi görme yeteneğinden yoksun bir yaratık olarak düşünebiliriz. Şayet karıncanın bu yaptığını haklı görürsek o zaman kıyasla şunları da söyleyebiliriz ki; ileride fakirleşeceğini öngöremeyen bir kişi muhtaç duruma düştüğü zaman öngörüsüzlüğünün karşılığı olarak açlığı, sefaleti hak etmektedir. Hiçbir şekilde yardıma layık değildir ki; adalet sağlansın. Şayet bu tarzda bir adaleti savunursak; o zaman ne sosyal dayanışmaya, ne de gerçek adalete ulaşabiliriz. İkinci olarak ağustos böceği şarkı söyleyerek yalnız kendini gerçekleştirmemiş; aynı zamanda karıncaya da yaptığı işlerde arkadaşlık, yârenlik etmiş; karıncanın çalışmasına maddi olmasa da manevi açıdan destek olmuştur. Şimdi “yazın kendi çalışırken ona bu şekilde destek olan ağustos böceğine olumsuz yanıt verip onu açlığa sürükleyen karınca” adalete uygun mu davranmıştır?

Bu bakımdan amacımız adaleti sağlamak ise karşılıklılıktan hareket edemeyiz. Karşılıklılık belki adaleti sağlamada yardımcı olabilecek önemli bir kriterdir; ancak adaleti sağlamada yalnız başına yeterli değildir. Bu noktada Aristoteles’in nasafet kavramına da değinmek faydalı olacaktır. Adalet kuralları genel ve soyut ilkelerdir. Genel ve soyut adalet ilkelerini ferdi ve özel durumlara uygulamak, bazı hallerde büyük zararlara ve haksızlıklara sebep olabilir. İşte böyle durumlarda hâkimlerin nasafet ilkesini gözden uzak tutmamaları ve ferdin durumunu ağırlaştırmamaya dikkat etmeleri gerekmektedir.

Aristoteles’in dağıtıcı adalet anlayışı iki fert eşit durumda bulunduğu zaman onlara eşit hak verilmesini öngörmektedir. Öyküye baktığımızda, şayet karıncanın muhatabının yine bir
karınca olduğunu ve bu karıncanın da subjektif özellikler itibariyle aynı şartları haiz olduğunu görseydik o zaman belki daha farklı yaklaşımlarda bulunabilirdik; fakat olayda yer alan karınca ve ağustos böceği bambaşka yaratıklardır ve bu farklılıkları dolayısıyla farklı nitelemelere de tabi tutulmalıdırlar. Yani herkese, “değerine”, “katkısına”, “ihtiyacına”, “yeteneğine”, “sosyal statüsüne” göre payına düşen verilmelidir.

Aristo; gerçek adalete ulaşmak için dağıtıcı adaletin aranması ve uygulanması gerektiğini belirtmektedir. Ona göre; dağıtıcı adaletin pozitif hukukta yer alamaması dolayısıyla düzeltici veya denkleştirici adalet doğmuştur. Yani düzeltici veya denkleştirici adalet, “pozitif hukukun uygulanmasıyla ilgili ölçü arayışını” yansıtır. Kantda: “Şerefli yaşa, kimseye zarar verme, herkese payını düşeni ver” ödevlerini içeren bir adalet anlayışını savunmuştur. Herkese payını düşeni verme konusunda bu payların oranını belirleyecek olan ise kişilerin subjektif durumlarıdır. Bu bakımdan adaletin sağlanabilmesi için subjektif durumlar, farklılıklar göz önünde bulundurulmalıdır. Rawlsise; hakkaniyete uygun fırsat eşitliğinin ve en büyük ölçüde eşit hürriyetin adaletin içeriğini oluşturduğu üzerinde durmaktadır. Dolayısıyla sosyal değerlerin eşitsiz dağılımının haklı sayılması, böyle bir dağılımın herkesin yararına uygun olması şartına bağlanmıştır.

Adaletin ne olduğu konusunda birçok görüşün var olduğunu görmekteyiz. Bunun nedeni yalnızca insanların psikolojilerinin ve eğilimlerinin farklılığı ve sosyal gruplar arasındaki çıkar ve inanç çatışmaları değildir. Bunun bir nedeni de, hukukun yöneldiği ve kapsadığı amaçların ölçülemeyecek derecede değişik ve çok olmasıdır. Hukukun gerçekleştirmeye yöneldiği amaçlar, aynı zamanda adalet idesinin kapsamını belirlediğine göre, bu amaçların çokluğu ve hem nitelik hem de nicelik yönünden farklılığı adalet konusundaki fikirlerde de istensin veya istenmesin etkili olmaktadır. Adaletin gereklerine göre, hayatın nimetlerinin insanlar arasında paylaştırılmasına ilişkin görüşler, kişiden kişiye, toplumdan topluma, zamandan zamana değişmektedir. İşte bu değişen şartlara ayak uydurabilmek, değişen şartlar içerisinde adaleti yakalayabilmek için değişen şartlara değişik şekilde davranılmalıdır. Bunu da “şeref ve malların paylaştırılmasında herkesin yeteneğine ve toplum içindeki durumuna göre kendine düşeni almasını emreden” dağıtıcı adalet sağlayacaktır.

Sonuç olarak, şunu belirtmek gerekir ki; “Ağustos Böceği ile Karınca” öyküsündeki karıncanın, ağustos böceğinin özel durumunu dikkate almayarak, karşılıklılığa dayanıp,saf bir biçimde eşitliği sağlamak uğruna buğday vermeyi reddetmesi adaletsizliğin kendisidir. Bununla birlikte her insan, adalet yasalarını ihlal etmediği sürece kendi çıkarını istediği şekilde kullanabilme hakkına sahiptir.

Saygılarımla.