Mesajı Okuyun
Old 14-03-2013, 23:55   #5
magistra175

 
Varsayılan

Okuduğum, Prof.Dr. İlhan Helvacının eserinde aynen şu ifadeye rastladım: "Taşınmazı haczedilen kişi, haczin henüz tapu kütüğüne şerh edilmediği bir sırada, taşınmazı bir üçüncü şahısa satacak olursa bu kişi lehine yapılan tescil hacizli alacaklı bakımından yolsuz olacaktır. Ancak, lehine yolsuz tescil yapılan kişi, bu taşınmaz üzerinde iyi niyetli bir üçüncü kişi lehine ipotek tescil edecek olursa bu üçüncü kişinin iyi niyeti MKm.1023 uyarınca koruma görecek ve onun taşınmaz üzerindeki ipotek hakkı hacizli alacaklılara karşı da ileri sürülebilecektir."

Bu görüşe göre, hacizden sonra ancak şerhten önce taşınmaz satılmış veya başkaca bir sınırlı ayni hakla yüklenmişse, artık tasarrufun iptali davası açmaya lüzum kalmadan taşınmazın paraya çevrilmesi hacizli alacaklı tarafından talep edilebilecektir. Zira bu görüşe göre, haciz kararından sonra yapılan satım işlemi hacizli alacaklı bakımından yolsuzdur. Zannımca bu görüşün altında yatan düşünce, şerh verilmese de haciz kararıyla birlikte malikin tasarruf yetkisinin kanun gereği kısıtlanmasıdır. Aynı mantık aile konutu bakımından da yürütülmekte. Doktrindeki bir görüşe göre, aile konutu şerhi verilmese de, aile konutu niteliğini haiz konutun tasarrufu bakımından diğer eşin rızası aranmaktadır. Bu hal kanundan doğan bir tasarruf kısıtlaması olduğundan MK.1023 teki korumadan mahrumiyeti gerektirir. Tartışılmasını istediğim görüş yukarıda açıkladığım şekildedir. Konuya ilişkin görüşlerinizi bu çerçevede paylaşırsanız sevinirim. Hocamla yaptığım tartışmada da bu görüşü aynen paylaştım ve hocam, bu görüşün doktrinde savunulduğunu ancak aksinin de söylendiğini, bu görüşün temelini, haciz kararı verildiği anda kanun gereği bir tasarruf kısıtlaması söz konusu olduğunu söyledi. Ancak ben de bu görüşte oldukça tereddüt ettim ve hocama katılmadığımı belirttim. Zira bu halde MKm.1023 hükmü tamamen bertaraf edilmiş oluyor.