Mesajı Okuyun
Old 12-01-2008, 13:05   #4
Yücel Kocabaş

 
Varsayılan

Bir taşınmazın (senetsizden tescile ) konu olabilmesi için, öncelikle tapuda kayıtlı olmaması; orman, mera, yaylak, kışlak gibi kamu malı niteliğindeki yerlerden bulunmaması ve 3402 sayılı kanunun zilyetlikle taşınmaz kazanmaya ilişkin 14 ve 17. Maddeleri ile TMK.nun 713/1 ve 715. maddelerinde belirtilen koşulların davacı yararına gerçekleşmiş olması gerekir.

Senetsizden tescil tapusuz yerlerin zilyetlik yolu ile kazanılması anlamına gelmektedir.

Saygılarımla.


T.C.

YARGITAY

20. HUKUK DAİRESİ

E. 1993/6819

K. 1994/12947

T. 31.10.1994

• TESCİL DAVASI ( İmar ve İhya Edip Tarım Haline Getirilen Taşınmazlar )

• TAPUDA KAYITLI OLMAMA KOŞULU ( Bir Taşınmazın Tescile Konu Olabilmesi Şartı )

• SENETSİZDEN TESCİL KOŞULLARI ( Tapuda Kayıtlı Olmaması Orman Mera Yaylak Kışlak Gibi Kamu Malı Niteliğinde Olmamasının Gerekmesi )

743/m.639, 641

3402/m.14, 16/B, 17


ÖZET : Bir taşınmazın tescile konu olabilmesi için, öncelikle tapuda kayıtlı olmaması; orman, mera, yaylak, kışlak gibi kamu malı niteliğindeki yerlerden bulunmaması ve 3402 sayılı kanunun zilyetlikle taşınmaz kazanmaya ilişkin 14 ve 17. Maddeleri ile mk.nun 639 ve 641. Maddelerinde belirtilen koşulların davacı yararına gerçekleşmiş olması gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki tescil davasının yapılan duruşması sonunda, davanın kabulü yolunda kurulan hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davalılardan Hazine tarafından istenilmekle; süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içindeki tüm belgeler incelenerek, gereği düşünüldü:
KARAR : Davacı; imar ve ihya edip tarım haline getirdiği iki ayrı taşınmazın adına tescilini talep etmiş, Yerel Mahkeme davayı kabul etmiştir. Ancak, yapılan araştırma ve inceleme hükme yeterli değildir.
şöyle ki; bir taşınmazın tescile konu olabilmesi için, öncelikle tapuda kayıtlı olmaması, orman, mera, yaylak, kışlak gibi kamu malı niteliğindeki yerlerden bulunmaması ve 3402 sayılı Kadastro Yasasının zilyetlikle taşınmaz edinmeye ilişkin 14 ve 17. maddeleri ile Medeni Yasanın 639, 641. maddelerinde belirtilen koşulların davacı yararına gerçekleşmiş olması gerekmektedir. Oysa, mahkemece, çekişmeli taşınmazların tapuda kayıtlı olup olmadıkları, herhangi bir kamu hizmetine tahsisli bulunup bulunmadığı hiç araştırılmamış, davalı Hazine gerek cevap, gerekse temyiz dilekçelerinde, çekişmeli yerlerin mera olduğunu iddia ettiği halde, bu konu üzerinde hiç durulmamış, gerekli araştırma yapılmamış, mahalli bilirkişi ve tanıklara imar-ihya ve zilyetlik olgusunu hangi eylemli olgularla hatırladıkları açıklattırılmamış ve nihayet davacının bağımsız zilyetliği 20 yılı doldurmadığı halde, babası ve babasından miras yoluyla yer kazanan kardeşi haricindeki mirasçıların, 3402 sayılı Yasanın 14. maddesindeki kısıtlamaları aşıp aşmadıkları tespit edilmemiştir.
Bu açıklamalar karşısında mahkemece; çekişmeli taşınmazların davacı veya herhangi bir kişi adına tapulu olup olmadığı sorulmalı, parsellerin bir kamu hizmetine tahsisli bulunup bulunmadığı tespit edilmeli, olumlu cevaplar alınırsa mera kavramı üzerinde durulmalıdır.
Mera, genel bir tanımıyla "bir veya birden fazla köy ve kasaba halkının bağımsız olarak veya birlikte kullanmak üzere yetkili makamlarca tahsis edilmiş veya böyle bir tahsis olmamakla birlikte, öncesi belli olmayan bir zamandan beri ilgili köy ve kasabalar tarafından mera olarak kullanıla gelen araziler" olarak ifade edilebilir. Bu nitelikteki yerler Medeni Yasanın 641 ve 3402 sayılı Kadastro Yasasının 16/B madde hükümleri uyarınca kamu malı niteliğinde olup, zilyedlikle kazanılamaz. Böyle bir yerde tarım yapılması, arazinin işlenip, imar-ihya edilmesi suretiyle zilyedlik süresi ne olursa olsun, meralarda özel mülk olarak toprak kazanılamaz.
Öyle ise, taşınmazlar ve çevrelerinin niteliği, öncesinin ne olduğu yöntemince araştırılmalı; bunun için bir mera tahsis kararı veya genel mera tapusu ve aynı köyle ilgili meralara ait özel idare kaydı olup olmadığı soruşturulmalı; varsa, bu belgeler ve dayanağı harita da ilgili yerden getirtilip, yeniden yapılacak keşifte evvelce görev almış bilirkişiler dışında bir ziraat mühendisi ve bir fen elemanı yardımıyla zemine uygulanmalı; taşınmazın tahsis kararı, tapu, özel idare kaydı ve haritasına göre durumu saptanmalıdır. Araştırmaya rağmen, bu belgeler bulunamazsa, bu kez, taşınmazlar ve çevrelerinin kadim kullanım şekli araştırılmak üzere, komşu köylerden seçilecek yaşlı ve tarafsız bilirkişiler ve Hazinenin çevre köylerden göstereceği tanıklar taşınmaz başında dinlenip, bilgilerine başvurularak çekişmeli parsellerden davacı, komşu köyler ve kasaba halkının nasıl yararlandıkları, öncesinin ne olduğu sorulup, önceki keşiflerdeki anlatımlar gözardı edilmeksizin maddi bir olgu olan zilyedlik ve imar-ihyanın hangi eylemli olgulara dayandığı, zilyedliğin şekli, süresi, başlangıç ve ekonomik amacına uygun sürdürülüşü duraksamaya yer vermeyecek bir şekilde saptanmalıdır. Taşınmazların bu yönteme göre yapılacak araştırma ve inceleme sonucunda bağımsız mera oldukları anlaşılırsa, davanın dinlenme olanağı bulunmadığı gözetilmeli; mera olmadığının saptanması halinde ise, davacının bağımsız zilyedliği 20 yılı doldurmadığından, babası ve kendisi haricindeki diğer mirasçıların 3402 sayılı Yasanın 14. maddesindeki kısıtlamaları aşıp aşmadıkları Tapu Sicil, Kadastro ve Hukuk Mahkemeleri Yazı işleri Müdürlüklerinden ayrı ayrı sorulup belirlenmeli; tüm kanıtlar toplanıp, oluşacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmelidir. Açıklanan hususlar gözetilmeden, yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır. SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle; davalı Hazinenin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün ( BOZULMASINA ), 31.10.1994 günü oybirliği ile karar verildi.