Mesajı Okuyun
Old 09-03-2020, 21:01   #1
jerzy

 
Varsayılan Kesin hüküm gerekçe ilişkisi

Sayın meslektaşlarım,

Öncelikle yardımlarınız için şimdiden teşekkür ediyorum.

Müvekkil, iyiniyeti suistimal edilerek kardeşlerine yardım amaçlı olarak kullandırdığı taşınmazla ilgili olarak, 1998 yılında iki akrabasına vekaletname çıkarıyor ve taşınmazındaki 1/4 hisseyi kendisinde tutarak, geri kalan 3/4'ünü 3 kardeşi adına (sehven 'adına' yazılıyor) satış ve bedelleri tahsil yetkisi veriyor. Lakin asıl amacı tüm masraflarını üstlendiği taşınmazı kaddeşlerine bedel karşılığı satmak.

Buna istinaden kendisine 3 kardeşi tarafından inanç sözleşmesine dayalı tapu iptal ve tescil davası açılıyor. Müvekkil davayı kaybediyor ve hüküm kesinleşerek davacılar adına tapuya tescil yapılıyor.

Mahkeme müvekkilin kardeşleri davacıların tanık beyanları, müvekkilin kardeşlerinin faydalanması adına kullanımına bıraktığı daireler için davacıların her biri tarafından yapılan kira sözleşmeleri ve davacı tanıkların ifadesine dayanarak; "taşınmazın 4 kardeş tarafından ortak satın alındığı" tespit edilmiştir diyor ve aradaki ilişkinin inanç sözleşmesi olduğu kanaatine varıyor. Ancak müvekkile ödeme yapıldığını ispat sadedinde hukuken geçerli tek bir belge yok.

Biz müvekkilin inanç sözleşmesinin "inanılan"ı olduğunu ortaya koyan bu hükme istinaden, inanç sözleşmesinden kaynaklı bu alacakları dava etmeyi düşünüyoruz.

Hmk 303 lafzına göre kesin hüküm olmaması gerek; ancak gerekçede "taşınmazın 4 kardeş tarafından ortak olarak satın alındığı" ifadesi beni endişelendiriyor. Benim kanaatim; inanç sözleşmesi tespitinin hüküm fıkrası yönünden hükmün ayrılmaz bir parçası olduğu, ancak borçlandırıcı işlem yönünden işbu hükmün bağlayıcı olmaması gerektiği yönünde. Bu hususta değerli görüşlerinizi alabilir miyim?