Mesajı Okuyun
Old 24-11-2011, 10:45   #11
üye7160

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY

12.Hukuk Dairesi
Esas: 2010/3675
Karar: 2010/16614
Karar Tarihi: 24.06.2010


ŞİKAYET DAVASI - ALACAKLININ TÜKETİCİ KREDİSİNİN ASIL BORÇLUSU HAKKINDA BAŞLATTIĞI TAKİBİ SONUÇLANMADAN YA DA BAŞLATILAN TAKİP SEMERESİZ KALMADAN KREDİ SÖZLEŞMESİ KEFİLİ HAKKINDA İCRA TAKİBİ YAPILMASININ MÜMKÜN OLMADIĞI - ŞİKAYETİN KABULÜ GEREĞİ

ÖZET: Olayda alacaklının, tüketici kredisinin asıl borçlusu hakkında başlattığı takibi sonuçlandırmadan ya da başlatılan takip semeresiz kalmadan, kredi sözleşmesi kefili H. K. hakkında icra takibi yapması mümkün değildir. 4077 Sayılı Kanunun 10. maddesinin kamu düzenine ilişkin olması nedeniyle, hesap kat ihtarına süresinde itiraz edilmemesi sonucunda hesap özeti borcunun kesinleştiğinden söz edilemez. Mahkemece şikayetin kabulüne karar verilmesi gerekir.


(4077 S. K. m. 10) (818 S. K. m. 486) (2004 S. K. m. 68) (4721 S. K. m. 2)

Dava: Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki şikayetçi vekili tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olmakla okundu ve gereği görüşülüp düşünüldü:

Karar: 4822 Sayılı Kanunun 15. maddesi ile değişik 4077 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanunun 10. maddesine göre: <Tüketici kredisi, tüketicilerin bir mal veya hizmet edinmek amacı ile kredi verenden nakit olarak aldıkları kredidir. Aynı maddenin ikinci fıkrasının son cümlesinde; <Tüketici kredisinin teminatı olarak şahsi teminat verildiği hallerde, kredi veren asıl borçluya başvurmadan, kefilden borcun ifasını isteyemez.> hükmü düzenlenmiştir.

Bu hükümde belirtilen kefilden kasıt adi kefil olup, BK.'nun 486. maddesinin birinci fıkrasına göre, adi kefilin borç ile sorumlu olması, ancak kefalet sözleşmesinden sonra borçlunun iflas etmesi veya hakkındaki icra takibinin alacaklının hatası olmaksızın semeresiz kalması yahut borçlu aleyhinde Türkiye'de icra takibinin imkansız hale gelmesine bağlıdır.

4077 Sayılı Kanunun 10. maddesinin ikinci fıkrasında yazılı olan <Kredi veren asıl borçluya başvurmadan kefilden borcun ifasını isteyemez> hükmü, önce asıl borçlu aleyhinde icra takibi yapılması, bu takibin BK.'nun 486/1 maddesi kapsamında semeresiz kalmasından sonra sözleşme kefili aleyhinde icra takibi yapılabilmesi olarak yorumlanmalıdır. Bu hüküm 4077 Sayılı Kanunu değiştiren 4822 Sayılı Kanunun yürürlük tarihi olan 14.3.2003 tarihinden sonra yapılan tüketici kredisi sözleşmeleri için geçerlidir.

4077 Sayılı Kanunun 10. maddesi kapsamında olan tüketici kredisi sözleşmelerinin kefilleri yönünden İİK.'nun 68/b maddesinin uygulanma kabiliyeti bulunmamaktadır. 4077 Sayılı Kanunun konuluş amacı dikkate alındığında, kefilin bu hususa yönelik şikayeti süreye tabi değildir.

Somut olayda, şikayetçi borçlu H. K., alacaklı banka ile borçlu K. P. arasındaki 29.07.2006 tarihli tüketici kredisi sözleşmesini, müşterek borçlu ve müteselsil kefil olarak imzalamıştır. Alacaklı vekilinin 27.02.2009 tarihli kat ihtarını kredi borçlusuna 03.03.2009 tarihinde, 02.04.2009 tarihli kat ihtarını kefile 06.04.2009 tarihinde tebliğ ettirdiği, borçluların tebliğden itibaren 30 gün içinde alacaklı bankaya bir itirazda bulunmadıkları anlaşılmaktadır. Alacaklının borçlu aleyhine rehnin paraya çevrilmesi yoluyla, kefil aleyhine ise ilamsız takip başlatıp örnek 7 ödeme emri gönderdiği, şikayetçi borçlu H. K.'un icra mahkemesine verdiği itiraz dilekçesinde, borçlu K. P.'a rehnin paraya çevrilmesi yoluyla başlatılıp kesinleştirilen takip nedeniyle borçlunun alacaklı ile anlaştığını, mevcut borcun ilk taksitini de 30.09.2009 tarihinde ödediğini ve ipoteğin tüm borcu karşılayabilecek miktarda olmasına rağmen 4077 Sayılı Kanunun 10. maddesine aykırı biçimde kendisi hakkında ilamsız takip başlatılmasının MK'.nun 2. maddesine aykırı olduğunu, belirtilen nedenlerle şikayetin kabulü ile icra takibinin iptaline veya işlemden kaldırılmasına karar verilmesini talep ettiği görülmektedir.

Yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca, alacaklının, tüketici kredisinin asıl borçlusu hakkında başlattığı takibi sonuçlandırmadan ya da başlatılan takip semeresiz kalmadan, kredi sözleşmesi kefili Hüseyin K. hakkında icra takibi yapması mümkün değildir. 4077 Sayılı Kanunun 10. maddesinin kamu düzenine ilişkin olması nedeniyle, hesap kat ihtarına süresinde itiraz edilmemesi sonucunda hesap özeti borcunun İİK. nun 68/b maddesi gereğince kesinleştiğinden söz edilemez. Mahkemece şikayetin kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.

Sonuç: Şikayetçi vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK. 366 ve HUMK'nun 428. maddeleri uyarınca BOZULMASINA, 24.06.2010 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)