Mesajı Okuyun
Old 03-06-2021, 13:58   #5
Av.Cengiz Aladağ

 
Varsayılan

YÜZÜK


I

Sevgililer Günü, Anneler Günü, Yılbaşı... Hangi özel gün yaklaşsa, televizyonda, gazetelerde ve internet ortamında hep aynı reklam: Tek taş! Sanki bir kadının en önemli eşyasıymış, mutlaka sahip olunması gerekirmiş gibi hazırlanan reklamlar, biz erkekler üzerinde baskı oluşturuyordu. Arkadaşlarla erkek erkeğe konuşurken “Yok canım, benimki önem vermez öyle şeylere...” desem bile, “Acaba gizli gizli istiyor mudur?” diye düşünmekten de kendimi alamıyordum. Bu tür günlerde güleryüzden başka bir beklentisinin olmadığını her fırsatta dile getiren eşim, bu yıl reklamlara göz ucuyla değil de daha bir dikkatle bakıyordu sanki. Son konuşmamızda ablama sorduğumda “Tek taş sevmeyen kadın mı olur? Pintilik etme de al işte!” deyince, kapitalizmin sevgiyi paraya dönüştürme oyunlarına kananlardan biri oluverdim ben de.

Az buz para değildi bu yüzükler, kredi kartına altı taksitle bile aylık bütçemizi zorlayan tutarlara satılıyordu. Beğendi, taktı, günlerce kaldı parmağında. Ara sıra çıkardığını, lavabonun yanında yüzüğü görünce anlıyordum. Sonra yine parmağında ışıldıyordu. Aradan ne kadar zaman geçti bilmem, bir gün baktım yok. Yanıldım mı acaba? Beğenmemiş miydi? Laf arasında sordum, “Geçen hafta kayboldu, kimbilir nereye koydum...” dedi.

Aklıma takıldı bu mesele. Geçen hafta ha! Emel gelmemiş miydi o günlerde? Hani okuldan atılmış da, “Dayım bana bir iş ayarlar nasılsa.” diye düşünüp, bir akşam kapımızı çalmamış mıydı? Ablama ve o sinir küpü kocasına telefonda saatlerce dil döküp, üç gün sonra İzmir'e geri yollamamış mıydık kızı? Beynimde dönüp duruyordu ayrıntılar. Geldiği akşam duş almış, bizim yatak odasında giyinmişti. Sabahları biz işe gidince bütün gün evde yalnız kalmıştı. O mu aldı acaba? Belki de... Almadıysa, nerede o zaman? İnsan akrabalarına güvenmeyecek de, kime güvenecek?

Eşime söyledim. “Olur mu canım!” dedi, “Çıkar bir yerden.” O aramış, hatta temizlik yaparken bulurum diye umutlanmış ama... Benim ısrarımla evin altını üstüne getirdik. Bakmadığımız köşe bucak kalmadı. Hiçbir yerde yok! Demek Emel aldı. Buhar olup uçmadı ya... Genç kız işte, heves etmiştir. Arayıp "Sen mi aldın?" da diyemem ki... Ne yapacağım? Of! “Sen takma kafana, saçma sapan şeyler düşünme.” diyerek beni rahatlatmaya çalıştı eşim.



II


O gün beni çok şaşırttı. Hiç böyle şeyler yapmazdı. Romantik biri değildi oysa, odunun tekiydi. Bugüne kadar çiçek bile getirmeyen adam, bir pırlantayla aramızı düzeltmeye mi çalışıyordu? Hele bu kadar geç kalmışken! Bıkmıştım artık. Çocuk doğurma yaşım geçmeden boşanmak, artık beni gerçekten seven bir erkekle birlikte olmak istiyordum. Üç aydır fabrikadan biriyle ilişkim vardı.

Geçen Cuma iş çıkışı bir avukata gitmiştik. Önce Ercan'ı eşim sandı avukat, sonra anlatınca durumu kavradı. Anlaşmalı boşanma ihtimalini sordu. Daha eşime bir şey dememiştim, O'nunla anlaşmak imkansız gibiydi. Tartışmalarımızı anlattım avukata. Yasak ilişkimi tamamen gizlemem gerektiğini sıkı sıkı tembihledi. Yoksa boşanmada ben kusurlu oluyormuşum, davam sırf bu nedenle reddedilirmiş. Kavgalarımızı gören, duyan tanıklar bulmalıydım. Ha, bir de avukatlık ücreti vardı tabii...

Günlerdir takmak zorunda kaldığım yüzüğü ara sıra lavabonun yanına bırakıyordum ki, zaman zaman çıkardığımı anlasın. Onu satıp ödedim avukatın parasını. Kayboldu demekten başka çarem yoktu. Yeğeninin gelmesi kötü oldu yalnız, o kızcağızdan şüphelendi. Yüzüğe benden fazla önem verdiğinden, onu ararken gördüğü bavulun neden dolu olduğunu bile anlamadı. Ertesi sabah evi terk ettim.



Cengiz Aladağ, 30.12.2020