Mesajı Okuyun
Old 22-10-2006, 00:41   #2
Av. Şehper Ferda DEMİREL

 
Varsayılan 33 mü? Yok artık...

33 mü? Yok artık!

Ece Temelkuran-29.07.2005
Milliyet.com.tr den alınmıştır


Sarsılıp toparlanmazsan, "Minareden at beni, in aşağıya tut beni" konulu ruh hallerine kendini bırakırsan, bu otuz yaş travmasının otuz beşe kadar yolu var esasen. Kim bilir, belki de otuza alışmak için üç dört yıl gerekiyor!
Otuzun kafanıza dank etmesiyle sersemlemiş bir halde yirmili yaşların yasını tutarken önünüzden geçiyor 31. yaş günü! Hoop! Gitti! İlk o zaman galiba "İnsanlar bir yaşında doğmuyorlar ki!" diye başlayan o hesap numaraları çekilmeye başlanıyor zavallı gibi. Fakat otuz ikinci yaş günü geldiğinde "abidik gubidik twist agen" hesaplarının artık iler tutar yeri kalmıyor. Ama esas otuz üç geldiğinde...
Resmi olarak orta yaşlılar kategorisine geçmene iki yıl varken daha beter bir ruh hali arz-ı endam eyliyor:

Hiçbir şey kurtaramaz
"Hiç otuz üç gibi hissetmiyorum kendimi!"
Ha ha ha! Geçmiş olsun! "Orta yaş krizinin" giriş bölümünden o kilit cümleyi kurmuş bulunuyorsunuz! Artık hiçbir şey sizi kurtaramaz. Zira bu cümle, "İhtiyarlığın Harika Manipülasyonlar Diyarı" kuyusunun kenarında duran saatli tavşan! Hayırlara vesile olsun, kuyudan içeri daldınız. Sonraki bölümlerde karşılaşacağınız karakterler şöyle sıralanıyor:
"Hiç kırk gibi hissetmiyorum"!
"Allah aşkına söyle! Elli gösteriyor muyum?"
"Hayat aslında altmışında başlıyormuş!"

Kararlılık dalgası
Velhasıl insanın otuz civarında bir yerlerde bu yaş meselesiyle halvet olması ve mutlaka halletmesi gerekiyor. Sonraki yıllar için bir ilke kararı alması ve dış mihraklardan gelecek herhangi bir yoldan çıkarma, sataşma, şaşırtmaya karşı kararından şaşmaması gerekiyor. Bendeniz, otuzun ilk iki yılında haince sarf edilen "Aaa! Sen daha liseli gibi duruyorsun ayol!" gibi kandırmacalı, yoldan çıkartıcı ifadeler yüzünden bu karar alma zorunluluğunu bir iki yıl geciktirmiş ve otuz üçüncü yaşıma bastığım bu kara günlerde ertelenmiş olan bu kararı vermek mecburiyetiyle karşılaşmış buluyorum kendimi. (Bilmiyorum cümleyi otuz üçü karambole getirip gözden kaçırtacak kadar dolandırabildim mi?!)

Dalgaya bırakma
Bu karar sürecinde elbette benden daha tecrübeli büyüklerimle konuşmak istedim. Ve lafa "Aaa! Çok yaşlanmışsın! At kendini bir yerden" diye başlayarak hadiseye acımasız bir alaycılıkla yaklaşan anneannemden konuya ilişkin görüş belirtmesini istedim. Kendisi altmışını sekseninin ortasına kadar geçmiş bir "lady" olarak bana kendi aldığı kararı şu sözlerle ifade etti:
"Ben yaşımı dalgalanmaya bıraktım şekerim!"
Kırkını ellisine kadar geçmiş olan annemin, benzer halden anlamazlıkla yaptığı "çapraz kur" önerisinin içtiği biranın etkisiyle bir şaşırma, bir kendini bilmeme haliyle yapıldığını düşündüğüm için "dalgaya bırakma" yaklaşımı oldukça mantıklı göründü. Bilhassa da yıllarca aynı yaşta olduğunu söyleyen biçarelerin "çıpa uygulamasının" ne trajik tablolara yol açabileceğini, buna karşılık kendini dalgalara bırakan anneannemin ise büyük Akdeniz turundan döndükten hemen sonra yaptığı "Çin'e mi gitsem, Nepal'e mi?" planlarına tanıklık ettikten sonra. Velhasıl dalgada bir kerametin olduğu kat'i!

Meraklısı için dalga hesabı
"Dalgalı kur" hesabının nasıl yapıldığına dair anneannemden bir ipucu alamadım. Ama öyle sanıyorum ki bu, herkesin kendince uydurabileceği, herhangi bir sağlaması olamayacağı için de doğru kabul edilmesi mecburi bir hesap şekli.
Elimizdeki tek ipucu, anneannemin hâlâ Uzakdoğu ülkelerine gidecek kadar maceracı oluşu, benden Latin Amerika için yol sorması, Akdeniz turuna çıktığı geminin kaptanıyla dans etmesi, üstelik de "Ben açılış dansı yapmaya alışkınım şekerim!" diye de hava atabilmesi ve nihayet şiir geceleri düzenlemesi.
İnsan bunları kaç yaşında yapar? Ona göre hesap edin işte. Dalgayı da hesaba katın ama!