Mesajı Okuyun
Old 16-06-2012, 15:48   #11
Av.Nazife Eytemiş BAŞAR

 
Varsayılan

Ben de bunu bulabildim ama boşanma davasına uyarlamak zor olacak gibi
Y4HD
Esas : 1980/11279
Karar : 1981/142
Tarih : 14.01.1981
HİLENİN NİTELİĞİ
HÜKME ETKİLİ DİĞER BİR HİLE İDDİASI
USULSÜZ TEBLİGAT - BİLE BİLE SUSMA
YARGILAMANIN YENİLENMESİ
YARGILAMANIN YENİLENMESİNİ İSTEME SÜRESİ
BK.28
7201 Sa.Ka.28, 31
1 - HUMK.nun 445. maddesinin 7. bendinde (lehine hüküm verilen tarafın başka bir hile kullanmış olması) olgusu yargılamanın iadesi sebebi olarak kabul edilmiştir.2 - Anılan bent hükmünde öngörülen sebep, 445. maddenin 2,4,5 ve 6. bentlerinde olduğu gibi ayrı ayrı sayılan somut olaylara dayandırılmamış, hükme etkili olabilecek benzeri başka eylemlerin de hakimin takdirine göre yargılamanın yenilenmesine sebep sayılabilmesine olanak sağlamıştır.3 - Bu itibarla hakimin bu bent hükmüne dayanarak yapılan yargılamanın yenilenmesi isteğini incelerken; bir taraftan bu isteğin nitelikçe olağanüstü bir yol olduğunu gözönünde tutması; öte yandan da diğer yasalarda, özellikle Borçlar Yasasında düzenlenen hilenin unsurlarına bağlı kalmaksızın ne gibi ifade ve eylemlerin yargılamanın yenilenmesini gerekli kılacağını takdir etmesi gerekir.4 - Usul 445/7`de öngörülen hileli davranış, olumlu [aktif] bir eylem biçiminde olabileceği gibi; çekinme ve susma gibi olumsuz [paşif] bir şekilde de ortaya çıkabilir.5 - O halde davacıların, davalının tebligata salih adresini bildikleri halde, bilerek ve istiyerek susmak suretiyle davalıya ilanen tebligat yapılmasını ve davanın gıyapta bitirilmesini sağlamaları kural olarak hükme etkili hileli bir davranıştır.6 - Anılan sebebe dayanılarak yargılamanın yenilenmesini isteme süresi, hükmün esasına etkili bulunan hilenin öğrenildiği [keşfolunduğu] tarihten itibaren 3 aydır. Burada da madde de 445/1`deki sebebte olduğu gibi, 3 aylık süreyi en erken hükmün kesinleştiği tarihten itibaren hesabetmek gerekir.
DAVA VE KARAR:
Taraflar arasındaki evvelce açılıp karara bağlanan tazminat davasının yargılamanın iadesi yoluyla yeniden görülmesi davalılardan Recep avukatları tarafından istenilmesi üzerine yeniden yapılan yargılama sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı yargılamanın iadesi isteğinin kabulüyle husumet ve zamanaşımı nedeni ile Recep hakkındaki davanın reddine ve diğer davalı Ziya hakkında verilmiş olan kararın aynen baki sayılmasına, davalı Recep hakkında yargılamanın iadesi yoluyla dava reddedilmiş olmakla sorumluluk tek başına davalı Ziya`ya ait bulunacağından 220.742 liranın davalı Ziya`dan alınarak davacılara ödenmesine ilişkin hükmün davacılar avukatı tarafından duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine; dosya incelendi gereği konuşuldu:
YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİ KARARI:
Davalı Recep yargılamanın iadesi talebinde bulunmuş ve bu talebini, (... davacı Memnune, Kemal ve Sevim`in kendisinin tebliğata salih adresini sarahaten bilmiş olmalarına rağmen bu yönü gizleyerek kendilerine ilanen tebligat yaptırmak ve böylece davanın gıyaplarında yürütülmesini sağlamak suretiyle HUMK.nun 445/7. bendinde öngörülen bir hile kullanmış oldukları...) olgusuna dayandırmıştır.

1 - Gerçekten yargılamanın iadesi nedeni olarak ileri sürülen nedenin HUMK.nun 445/7. bendi hükmüne dayandığı açıkça anlaşılmaktadır. Bu bent hükmünde öngörülen ve karşı tarafın, yani lehine hüküm verilenin hükme etkili olan diğer bir hile kullanmış olması durumunda, yargılamanın yenilenmesini isteme süresi, hükmün esasına etkili bulunan hilenin öğrenildiği [keşfolunduğu] tarihten itibaren 3 aydır. Burada da madde 445/1`deki sebepte olduğu gibi, 3 aylık süreyi en erken hükmün kesinleştiği tarihten itibaren hesap etmek gerekir (Ramazan Arslan Medeni Usul Hukukunda Yargılamanın Yenilenmesi Ankara 1977 sayı: 147, dipnot 40 ile ilgili metin).

Yukarıdaki açıklamalardan, yargılamanın iadesi için gerekli 3 aylık başvuru süresinin en erken hükmün kesinleştiği tarihten ve en son ise hilenin öğrenildiği, yeni [keşfolunduğu] tarihten itibaren başlıyacağı anlaşılmaktadır. 7201 sayılı Tebligat Kanununun 28. maddesi hükmünce ilanen yapılacak tebligatlarda tebliğ tarihinin hangi tarih olacağı aynı Yasanın 31. maddesinde belirlenmiştir. Bu madde hükmüne göre ilanen tebliğ, son ilan tarihinden itibaren 15 gün sonra yapılmış sayılır. Şu kadar ki ilanen tebliğe karar veren merci icabına göre daha uzun bir müddet tayin edebilir. İncelenen dosyadan, mahkemece daha uzun bir müddet tayin edilmediği anlaşılmaktadır. Şu halde ilanen tebliğin, yasanın 28 ve onu izleyen madde hükümlerine uygun olarak yapıldığı da anlaşılmaktadır. Esasen dilekçi yani davalı, aksi bir iddiada da bulunmamıştır. O halde, ilanen tebliğin 2.7.1979 gününde yapıldığı dikkat nazara alındıkta, bu tebligatın 17.7.1979 tarihinde yapıldığını kabul gerekecektir. Bu tarihe Usulün 442. maddesi hükmünde öngörülen 15 günlük temyiz süresi ilave edildikte, yargılamanın iadesini isteyen davalı aleyhine verilen hükmün 1.8.1979 gününde kesinleştiği görülmektedir. Ancak bu tarihin yargılamanın iadesi için gerekli 3 aylık sürenin başlangıç tarihi olarak benimsenmesi yukarıda belirtilen nedenlerle mümkün değildir. Çünkü davalı, aleyhindeki hükme etkili olan diğer hile ve hudayı bu tarihten sonra öğrenmiştir. O halde yargılamanın iadesi isteğinin süresi içinde ileri sürülmüş olup olmadığının tesbiti yönünden bu hileyi öğrenme tarihinin belirlenmesi bu davada önem kazanmaktadır.

Lehine hüküm verilen davacılar bu hükme dayanarak İstanbul Onikinci İcra Memurluğu`nda 1979/9440 esas numaralı dosya ila takibe tevessül etmişler ve yargılamanın iadesini isteyen davalı Recep`e icra emri 14.9.1979 gününde tebliğ olunmuş ve davalı Recep bu takibe ve icra emrine 17.9.1979 günlü dilekçe ile itirazda bulunmuştur. Recep tarafından verilen itiraz dilekçesi incelendikte (... icra takibine tevessül eden davacılar ile aralarında hiç bir davanın cereyan etmediği, kendisine ne bir davetiye ve nede bir gıyap kararı tebliğ olunmadığı gibi, takibe konu ilamın da kendisine tebliğ edilmediği, bu bakımdan ortada bir yanlışlık olması gerektiği...) hususunun davalı tarafından itirazen ileri sürüldüğü görülmektedir. Davalı Recep`e tebliğ edilen icra emrinde, takibe konu ilamın Üsküdar Üçüncü Asliye Hukuk Mahkemesi`ne ait 1977/424 esas ve 1979/287 karar sayılı ilamı olduğu açıkça yazılıdır. Şu halde Yargılamanın iadesini isteyen davalı Recep`in icra emrini tebellüğ ettiği tarihten itibaren uygun bir süre içinde kararı veren mahkemeye gidip dosyayı incelemesi ve böylece gerçek durumu öğrenmesi; diğer bir ifade ile davacıların hilelerini keşfetmesi mümkündür. Nitekim davalı Recep tebliğ tarihinden itibaren kısa süreye bağlı olan itirazda bulunmakla iktifa etmemiş, daha sonrada İstanbul 8. Noterliğinin 13.11.1979 günlü ve 32486 yevmiye numaralı vekaletnamesiyle kendisine iki vekil tayin etmiş ve bu vekiller de dosya üzerinde yaptıkları inceleme sonunda 7.1.1980 günlü dilekçe ile yargılamanın iadesini istemişlerdir. Şu halde davalı Recep vekillerinin hükme etkili hileli durumu öğrendikleri tarihten itibaren 3 aylık süre içinde istekte bulundukları anlaşılmaktadır. Esasen hilenin daha önce öğrenildiği yolunda davacılar bir iddia ileri sürmedikleri gibi, bu yönü isbata medar kanıtta göstermemişlerdir. Hal böyle olunca işin esasının incelenmesi zorunlu görülmüştür.

2 - HUMK.nun 445. maddesinin 7. bendinde (lehine hüküm verilen tarafın başka bir hile kullanmış olması) olgusu yargılamanın iadesi sebebi olarak kabul edilmiştir. Ramazan`ın belirttiği gibi (age 104 vd.) bu sebep, 445. maddenin 2,4,5. ve 6. bentlerinde olduğu gibi ayrı ayrı sayılan somut olaylara dayandırılmamış, hükme etkili olabilecek benzeri başka eylemlerin de, hakimin takdirine göre, yargılamanın yenilenmesine sebep sayılabilmesine olanak sağlamıştır. Bu şekli ile 7. bendin, hileli unsur taşıyan ifade ve eylemlere ilişkin yargılamanın yenilenmesi sebeplerini sınırlı olmaktan çıkardığı söylenemez ise de; geniş yorumlanabilen genel bir kural getirmiş olduğu açıktır. Bu itibarla hakimin bu bend hükmüne dayanarak yapılan yargılamanın yenilenmesi isteğini incelerken; bir taraftan bu isteğin nitelikçe olağan-üstü bir yol olduğunu göz önünde tutması, öte yandan da diğer kanunlarda ve özellikle BK.nda düzenlenen hilenin unsurlarına bağlı kalmaksızın ne gibi ifade ve eylemlerin yargılamanın yenilenmesini gerekli kılacağını takdir etmesi gerekecektir. Gerek doktrinde ve gerekse uygulamada kabul edilen görüşlere göre; Usulün 445. maddesinin 7. bendinde öngörülen hileli davranış olumlu [aktif] bir eylem biçiminde olabileceği gibi, çekinme ve susma gibi olumsuz [pasif] bir şekilde de ortaya çıkabilir. Bütün sorun bu hilenin hükmü etkilemiş olup olmadığını tesbitte ve gerek olumlu ve gerekse olumsuz davranışın bilerek yapılıp yapılmadığını belirlemekte toplanmaktadır. Davalı Recep, davacıların kendisinin tebliğata salih adresini bildikleri halde, bilerek ve isteyerek sustuklarını ve ilanen tebligat yapılmasını sağlamak suretiyle de hileli davranışta bulunduklarını ileri sürmektedir. O halde bu davada sonucu etkili olması yönünden üzerinde hassasiyetle durulması gereken yön, bu iddianın varit olup olmadığı, diğer bir ifade ile davacıların davalının adresini bilmelerine rağmen sustuklarının gerçekleşip gerçekleşmediği hususu olmalıdır. Zira bu konunun kesinlikle tesbiti, aynı zamanda yargılamanın yenilenmesi talebinin varit olup olmadığının da yanıtı olacaktır. Davalının haksız eylemi nedeniyle zarara uğrayan davacılar Üsküdar Üçüncü Asliye Hukuk Mahkemesi`nde bir tazminat davası açmışlardır. Bu tazminat davası, davalı Recep`in aracının yapmış olduğu bir trafik kazasından kaynaklanmaktadır. Davalı kaza yapan aracın malikidir. Nitekim davacılar olayı müteakip trafik polisleri tarafından düzenlenen 24.11.1974 günlü (Trafik Kaza Raporuna) dayanarak ve davalının orada yazılı bulunan Eskişehir`deki adresinden bahisle davalı aleyhine dava açmışlardır. Ancak bu adrese çıkarılan tebligat bila tebliğ iade edilmiş ve bilahare yaptırılan tahkikata rağmen davalının adresi tesbit edilemeyince de bu kerre 7201 sayılı Tebligat Kanununun 28 ve müteakip maddeleri hükümlerince ilanen tebliğ yoluna başvurulmuştur. Esasen davacıların davalının tebligata salih gerçek adresini bildikleri halde sustukları yolunda dosyada hiçbir kanıt mevcut olmadığı gibi, davacıların bilerek ve isteyerek sustukları konusunda da davalı hiçbir kanıt ibraz ve ikame edememiştir. Kaldı ki yargılamanın iadesi isteğini benimseyip kabul eden mahkeme dahi davacıların hileli bir davranışta bulundukları olgusuna dayanmamış ve yargılamının iadesi gerektiğini, tebligatın yanlış yapıldığı vakıasına ve gerekçesine dayandırmıştır. O halde ortada yukarıda anılan şekilde davacıların hileli bir davranışından söz etmeye yasal imkan görülememiştir.

Öte yandan Trafik Yasasının 17 ve müteakip ve özellikle 19 ve 21. ve Tüzüğün 27, 28 ve 32. maddeleri hükümlerinde, "bir aracın trafik siciline ne şekilde kayıt ve tescil edileceği ve trafik ruhsatnamesinin neleri ihtiva edeceği" açıkça belirtilmiştir. Trafik ruhsatnamemesinde araç sahibinin ikametgahı da yazılır. Bu bakımdan anılan yasanın 21 ve Tüzüğün 27 ve 32/son maddelerinde "trafik ruhsatnamesinde yazılı bilgilerden herhangi birinin değişmesi halinde, taşıt sahibinin durumu 20 gün içinde ilgili trafik şube veya bürosuna bildirmeye mecbur olduğu" yazılır. Şu halde davalı trafik ruhsatnamesinde yazılı olan adresini değiştirdiği takdirde Tüzüğün 27. maddesinin 4. bendi uyarınca yeni ikametgah ve iş adresini 20 gün içinde Kanunun 21 ve Tüzüğün 32/son maddeleri gereğince ilgili trafik şubesine bildirmesi gerekirdi. Davalının bu yasa hükmüne aykırı hareket etmiş olması kendisine bu sebebe dayanarak yargılamanın iadesi isteğinde bulunmaya hak vermez. Zira, yasaya aykırı bir hareketten bir hak istihsaline kalkışmak her şeyden önce iyiniyet kuralları ile de bağdaşamaz. Çünkü davalının yerine getiremediği yasal bir görevin ve borcun karşı taraftan yerine getirilmesi istenemez ve beklenemez. Davalı bu davanın sırasında aracını üçüncü kişilere sattığını da iddia etmiştirki, yukarıda anılan hükümler bu iddia için de varit ve geçerlidir. O halde, yukarıda yazılan nedenlerle ve özellikle de davacıların hileli davranışları isbat edilmediğinden, yasal bir nedene dayanmayan yargılamanın iadesi isteğinin reddine karar verilmek gerekirken, Usulün 445/7. bentdeki unsurların ne şekilde gerçekleştiği dayanakları ile izah edilmeden ve davacıların ne gibi bir hileli davranışta bulundukları kanıtlarla belgelendirilmeden, mücerret tebligatın usulsüz olduğu gerekçesiyle yargılamanın iadesi isteğinin kabulüne ve neticede davanın zamanaşımından reddine karar verilmiş olması bozmayı gerektirir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın ikinci bentte gösterilen nedenlerle temyiz eden davacılar yararına (BOZULMASINA), oybirliği ile karar verildi.
Y4HD 14.01.1981 - K.1981/142
____________ oOo ____________