Mesajı Okuyun
Old 03-12-2002, 00:48   #7
ege

 
Varsayılan

Yeniden Merhaba;

Bir süredir aradığım fırsatı yeni bulabildiğim için yarım kalmış bir sohbete devam edebileceğim sanırım..
------------------------------
“Soyadına ilişkin amir hükmün eşitliğe aykırı olduğu iddialarına/ma, gerek THS e-mail grubunda gerekse forum alanında kadınların dışında karşı duran olmadı. Kadınların karşısında, yine kadınları görmek hayret verici değil ama bir kez daha üzücü.”
-----------------------------------
Buna katılmıyorum Sn. Agirdemir.Çünkü öncelikle kadın-erkek ayrımı yapmaması gereken sanrım biz hukukçular olsa gerek.Tepki veya düşüncelerin geldiği “taraf” olarak değerlendirmemiz savunduğumuz ilkeler ile uyuşmayabilir.



----------------------------------
“.. Yani mevcut olayda uygulanacak yasa hükmü var! Anayasaya aykırılık itirazında bulunurken, bunları tek tek yazdım. Böyle bir durumda uygulanacak yasa hükmü yok ve örf ve adete bakılır gibi bir yorumla nasıl bu sonuca vardınız merak ediyorum.”"
-------------------------
demişsiniz..

Medeni Kanun 1.maddesini yazarken,mevcut olayda uygulanacak bir hüküm olmadığından bahsetmedim.Tam tersine Kanun Koyucu ‘nun mevcut yasa hükmünü koyarken ele aldığı “kıstasları” nasıl değerlendirdiğini ve bu “değerlendirmenin” halen dahi toplumsal yaşam gerçeklerimizle uyuşmakta olduğunu ifade ettim.ve;


“Ne var ki,toplumun yaşam biçimi ve kendini ifade etmesi olarak nitelendirilen ve sahiplenilen ve bu özellikleriyle "ayırtedilen"bir kısım geleneksel, töresel davranış kalıplarını da yok saymamız mümkün değildir.

"Aile" oluşumu gerçekleşirken; doğan çocukların ait olduğu ailenin tesbiti yapılırken edinecekleri soyadının belirlenmesi temel sorundur.Aynı zamanda "aile birliği "açısından gereklidir.

Bu kadar "çok renkli" toplumsal mozaike sahip olarak objektif bir gözle kendimize baktığımızda;
belki de en "ortak" paylaşımımız "kız isteme","düğün","doğum","ölüm" olaylarındadır.
Biz toplum olarak en çok "aile" kavramına sahip çıkarız.Çünkü bireysel yaşayan bir toplum yapımız yok.” Diyerek devam ettim.

Hepimiz biliyoruz ki;
1924 tarihinden itibaren toplumumuza “ithal” ederek taşıdığımız bir çok yasayı defalarca değiştirmek kimi yerde bol kimi yerde dar gelen bu elbiseleri üzerimize doğru-düzgün oturtmak için hala gayret sarf ediyoruz.Yaşayan ve sürekli gelişmekte olan toplumun hem değer yargılarına hem de ortak paydasına hitap ederken,kanun koyucunun gözetmek zorunda olduğu en temel kavramları bertaraf edebilmesi tabii ki mümkün değildir. Atıf yaptığım “gelenekler” değil; bizim toplumun ve aynı zamanda tüm toplumların tüm zamanlarda sahip çıktığı “aile” kavramıdır.

-----------------------------------------
“ Ancak bir hukukçu olarak ben tartışmayı yine hukuk sınırlarında yapmak istiyorum. Çünkü geleneklere boyun eğebilirsiniz, kocanızın soyadını taşımak sizi rahatsız etmeyebilir, hatta gurur bile duyabilirsiniz. Ancak ben, verilmiş bir Anayasa Mahkemesi kararını ve gerekçesini tartışmak istiyorum. Sizin gelenek anlayışınızı değil.”
----------------------------------------

Hukukçu sıfatıyla eğer objektif bir gözlemleme yapacak isek,kendimizi “kanun koyucu” olarak değerlendirmemiz de gerekir.Kanun koyucu olarak davranmaya başladığımız da ise,kişisel tavır ve düşüncelerimiz bir yana bırakarak toplumsal ortak paydaya ulaşmamız gerekir.
Bu sebeple;kişisel saldırı niteliğindeki bu sözlerinizi görmezden gelmeyi tercih ediyorum.

------------------------------------------
"Kadının soyadını kullanmaması açıkça eşitlik ilkesinin ihlalidir. Çünkü cins ayırımcılığı yapılmaktadır.

TC 1982 tarihli Anayasanın 10. maddesi :
“ Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyası düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
--------------------------------------------------

Kanun önünde “eşitlik” ilkesi ile, “düzenleyici” hükümlerin birbirine karıştırılmaması gerektiği inancındayım.
Medeni Kanunumuzda yer alan “nişanlanma”,”evlenme”,”velayet” ,“nafaka” vb. konularda yer alan hükümler aile hukukuna ilişkin “düzenleyici” hükümler olup, bunların içinde yer alan “kadınları gözeten” bir çok hükmü de erkekler için “cins ayrımı” yaptığı iddia edilebilir.

Kanun önünde “cins ayrımı” yapılmadan eşitlik ilkesi, hak ve ehliyetlere ilişkin olmalıdır.

Düzenleyici hükümlerin ise toplumun temel olarak kabul ettiği değerlerine uygun olması gerekmektedir.

Aile kavramı evlilikle birlikte doğan çocukları da ilgilendirmektedir.Çocukların edineceği “aile adı” kavramı toplumumuzda henüz yer etmemiştir.Büyük kentlerde yaşayan kadınlarımızın sorunları ile anadolu kadınlarımızın sorunları birbiriyle uyuşmamaktadır.
Bu sebeple;”önce yasayı iptal edip,sonra çözümleri düşünmek” sorunları katlayacak bir öneridir.
Anayasa Mahkemesi’nin bu konuda karar verirken kendini kanun koyucu gibi düşünerek değerlendirme yaptığını ancak verdiği kararı 4 yıl sonra gerekçelendirebilmesini ise inandırıcı bir açıklamaya sığdıramıyacağını düşünüyorum.

Teknik tartışma konusundaki yargılarınıza ise,bir önceki mesajımda cevap vermiştim
Saygılar

ege