Mesajı Okuyun
Old 03-12-2006, 00:37   #9
ibreti

 
Varsayılan

Olaya "hukuken olması gereken" penceresinden değil, "pratikte her zaman olan" penceresinden bakınca;

Vatandaş tutuklanmıştır!
Çünkü;
Vatandaş jandarma kontrolünü farketmemiştir. Bunu bilmeyen jandarma, vatandaşın kontrolden kaçmaya çalıştığını düşünüp, komutanının da emri ile aracı ile vatandaşın önüne geçip durdurmuş ve evraklarını istemiş, hatta neden kaçtığı konusunda ithamkar bir tavırla vatandaşı azarlamıştır. Vatandaş kendisinden emin bir şekilde evraklarını çıkarsa da sonuç değişmez. Geriye, kontrol noktasına kadar dönülecektir! Vatandaş açısından bu anlamsız olsa da, komutanın emri böyledir, yerine getirilecektir! Vatandaş kendisine anlamsız gelen bu emre uymak istemez; lakin jandarma zor kullanarak bu emri uygular! Bu arada ufak tefek tartışmalar çıkmıştır tabi. Vatandaş kendisinden emin olmanın verdiği güven yanında tutumu anlamsız bulmanın verdiği öfke ile biraz fevri davranmıştır. Jandarma komutanı da bu fevri davranışı nedeni ile vatandaşa ders verme arzusundadır. Jandarma aracı ile karakola gidilir. Vatandaş doğruca nezarete atılır. Bir müddet bekletilir. Bu arada nöbetçi savcı aranır. Olay abartıla abartıla anlatılır. Vatandaşın kuşkulu ve edepsiz bir kişi olduğu konusunda savcı ikna edilir ve savcının "buraya sevk edin!" emri alınır. Tabiki bu süre içerisinde kalemi en kıvrak asker bilgisayarın önüne oturtulur ve olayı bütün ayrıntıları ile fakat abartarak tutanak haline getirmesi sağlanır. Kendisini bir film platosunda yönetmen zanneden yazıcı asker de bu işi büyük bir keyifle yapar. Hatta arada bir komutanına göstererek abartının yeterli olup olmadığı konusunda onay alır. Bu arada olay yerinde bulunan bir kaç personel daha kendi el yazıları ya da başkaca yazı aletleri ile olaya ilişkin görgülerini içeren prototip üzerinden beyanlarını hazırlar.
Olay kalınca bir dosya ve üst yazı ile savcılığa iletilecek hale gelmiştir. Nezarette bulunan vatandan karga tulumba çıkarılır, iki asker ve bir uzman çavuş eşliğinde adliyeye getirilir. Önceden ikna edilmiş olan ve zaten iş yoğunluğundan başını kaşımaya bile fırsatı olmayan savcının önüne evraklar konur. Savcı bey ikişer saniyelik zaman ayırarak sayfaları kontrol eder. Muhtevasını okumamıştır, lakin onca adam yalan mı söyleyecek, deyip "sanığın tutuklanması" yönünde mütalaa bildirerek nöbetçi mahkemeye sevk eder. Nebetçi mahkemede onca belgeyi okumaya çok kere zaman yoktur ve vatandaş ... ihtimaline binaen tutuklanır.

Borçlu salıverilmiştir.
Çünkü;
Aslında avukata bıçak çekilmemiştir. Avukat kendi kendini yaralamıştır. Hatta bu durumu kimse görmemiştir. İcra memuru o esnada haczedeceği TV'nin banrol numarasını okumaktadır. İcra memuru ve avukatı oraya götüren taksici o esnada arabasının camını siliyordur. Borçlunun eşi ve çocuğunun gördüğüne göre, avukat önce borçluya sinkaflı sözler söylemiş, bununla da yetinmeyerek o esnada masada duran bıçağı kaptığı gibi borçluya saldırmıştır. Borçlu çok uysal bir insandır. Öyle durduk yerde birilerine saldıracak bir adam değildir. Munistir!
Hem öyle avukata her saldıranı tutuklayacak olsan işin sonu mu gelir? Üstelik avukat milleti dokuz canlıdır, bir bıçak darbesi ile birşey olmaz onlara

İletişim fakültesindeki yıllarımda senaryo dersleri almıştım
-

Ben hakim olsam nasıl verirdim?
Böyle bir ihtimal yokki. Aklımın ucundan bile geçmedi hakim ya da savcı olmak. Gazeteci olmaya heveslendim bir aralık. Hatta yedi sekiz seneliğine kendimi gazeteci bile sandım. Ama sadece sandım, sonra iyileştim. Zayıf bir ruh halim var. Şimdi de kendimi avukat sanıyorum. Biliyorumki yakın zamanda bu da geçer

Saygılarımla...