Mesajı Okuyun
Old 21-10-2006, 10:37   #4
Av.Ömer KAVİLİ

 
Varsayılan 12 Mart özlemi

Ünlü tanıklardan birinin, 12 Mart yargılamaları sırasında ishal olduğundan sık sık tuvalete çıkması nedeniyle örgüt toplantısının tümünde hazır olamadığını belirten bir PROFESÖR olduğunu gazeteci UĞUR MUMCU çok yazmıştı.

Diğer bir ünlü tanığın ise, toplantıya katılanların üzerinde dinleme aygıtı olup olmadığını denetlerken kendi belinde dinleme aygıtı ile resmi bir kurumun memuru olarak toplantıdaki konuşmaları kaydeden ve fakat yaptığı ses kayıtlarının karın guruldamaları nedeniyle anlaşılamayan bir başka PROFESÖR olduğunu gazeteci UĞUR MUMCU çok yazmıştı.

(Bu iki prof.'un kimliği Cumhuriyet gazetesi, Yeni Ortam gazetesi, Demokrat gazetesi ve Milli Kütüphane arşivlerinden bulunabilir.)

Şimdi günümüzde ne amaçlanıyor olabilir?

Alıntı:
Themis99
Üye
Yer: Ankara
Mesajlar: 24
Teşekkür: 5
-----------------------------------------------------

Tanığın maske ile duruşmaya çıkması, ses ve görüntülerinin değiştirilerek dinlenmesi ceza hukukunun doğrudan doğruyalık ve vasıtasızlık ilkelerini zedeler niteliktedir. Hakim maddi gerçeği araya hiç bir vasıta girmeksizin, tanıkların söz, hareket ve mimiklerinden , belge ve bilgileri doğrudan okuyarak ortaya çıkarmalıdır. Kanaatimce bu durum savunma hakkını dahi zedeleyecektir.Sanık aleyhine tanıklık yapacağı kişiyi görmeyecek , onun gerçekte olayla ilgisi olup olmadığını bilemeyecektir.Savunmasını dayandırdığıı olgular kim olduğu bilinmeyen, görülmeyen bir kişi tarafından yıkılacaktır.Hakim dahi tanığın yalan söyleyip söylemediğini test edebilecek (mimik,hareket,ses tonu vb) araçlardan mahrum olacaktır. Bu durumda verilen kararın adaletli olduğuna ne derecede güvenilebilir.? Bu söylemlerimle yanlış anlaşılmak istemem. Elbette bazı davalarda tanıkların korunması gerekebilir. Ama haberde ki şekilde bir koruma durumu ceza hukukunun temel ilkelerine aykırı olacaktır.Selamlar

Hukukçu meslekdaşımız hukuku bekleyen tehlikeleri özetlemiş, katılıyorum.

Ömer KAVİLİ
Hukukçu, Yeni sanık