Mesajı Okuyun
Old 24-08-2006, 14:51   #14
Av.K.P

 
Varsayılan

T.C
Y A R G I T A Y
1.HUKUK DAİRESİ
Sayı:
Esas 2003 Karar
10552 11503
YARGITAY İLAMI[/color][/size][/font]
Mahkemesi :K As.H.H.
Tarihi :8.5.2003
Nosu :42-218
Taraflar arasında görülen davada;
Davacı,45 parsel sayılı taşınmazda paydaş iken davalılardan kardeşi Fatih'in taşınmazdaki kahvehanenin ruhsat işleri için vekaletname istediğini,ancak vekaletnamenin diğer davalı baldızı adına düzenlendiğini ve taşınmazdaki payını aynı vekaletname ile satış yoluyla temlik aldığını,vekaletnamenin kötüye kullanımı ve hile ile temlikin sağlandığını ileri sürüp tapu iptal ile payının adına tescilini istemiştir.
Davalı Fatih,usulüne uygun vekaletname ile satış yapıldığını,zamanaşımı nedeniyle de davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece,davacının iddialarının sübut bulmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar,davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla,Tetkik Hakimi raporu okundu.Düşüncesi alındı.Dosya incelendi.Gereği görüşülüp,düşünüldü:
-KARAR-
Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptal-tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece,davanın reddine karar verilmiştir.
Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi,ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur.


[font=Times New Roman][size=3][color=#000000]Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Nevarki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Somut olayda çekişme konusu 45 parsel sayılı taşınmazdaki davacı payının 22.2.1993 tarihli vekalet ile toplam 5.000.000 Tl. bedelle temlik edildiği anlaşılmaktadır.Yerinde yapılan keşifte dinlenen yerel bilirkişi taşınmaz değerinin 3.000.000.000 TL.ile 5.000.000.000 TL. olduğu belirlenmiştir.Davalı bu bedeli ödediğini belirtmediği gibi satış bedelinin vekil tarafından davacıya ödendiğine dair bir belge de ibraz edilmiş değildir.
Saptanan bu olgular,toplanan tüm delillerle birlikte yukarıda açıklanan ilkeler de gözetilerek değerlendirildiğinde çekişmeli taşınmazdaki davacı payının,davacının zararlandırılması amacıyla vekalet görevi kötüye kullanılarak temlik edildiği sonucuna varılmaktadır.
Hal böyle olunca,davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek reddedilmesi doğru değildir. Davacının temyiz itirazları yerindedir.Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü H.U.M.K.'nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA,alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine,27.10.2003 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Başkan Üye Üye