Mesajı Okuyun
Old 31-05-2012, 14:18   #5
AV. COŞKUN ÖZBUDAK

 
Varsayılan

Emre aykırı davranma kabahati; yetkili makamlar tarafından adlî işlemler nede-niyle ya da kamu güvenliği, kamu düzeni veya genel sağlığın korunması amacıyla, hukuka uygun olarak verilen emre aykırı hareket etme halinde oluşur. Bu cezaya emri veren makam tarafından karar verilir (md. 32/1).
Bu madde, ancak ilgili kanunda açıkça hüküm bulunan hallerde uygulanabilir (md. 32/2). 1.3.1926 tarihli ve 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 526’ncı maddesine diğer kanunlarda yapılan yollamalar, bu maddeye yapılmış sayılır (md. 32/3).
Kabahatler Kanununun 32’nci maddesinin gerekçesi:
765 sayılı Türk Ceza Kanununun 526’ncı maddesinin birinci fıkrası hükmü şöyledir:
"Yetkili makamlar tarafından adlî işlemler dolayısıyla ya da kamu güvenliği ve kamu düzeni veya genel sağlığın korunması düşüncesiyle kanun ve nizamlara aykırı olmayarak verilen bir buyruğu dinlemeyen veya bu yolda alınmış bir önleme uymayan kimse, eylem ayrı bir suç oluşturmadığı takdirde, üç aydan altı aya kadar hafif hapis ve bin liradan üçbin liraya kadar hafif para cezasıyla cezalandırılır."
Söz konusu kabahatin oluşabilmesi için;
a) Yetkili makamlar tarafından hukuka uygun bir biçimde verilmiş bir buyruk olmalıdır,
b) Bu buyruk, "adlî işlemler dolayısıyla ya da kamu güvenliği ve kamu düzeni veya genel sağlığın korunması düşüncesiyle" verilmelidir,
c) Bu buyruk, usulen ilân edilmelidir.
Keza, bu madde hükmünün uygulanabilmesi için kanunda açık hüküm bulunması gerekmektedir. Başka bir deyişle, ancak ilgili kanunda açıkça hüküm bulunan hallerde bu maddeye istinaden yaptırım uygulanabilir.
Nitekim, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 12/11/1973 tarihli ve 333/705 sayılı Kararı ve pek çok özel daire kararlarında da açıklandığı gibi, 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 526’ncı maddesinin uygulanabilmesi için, özel yasalardan birinde bu maddeye göre cezalandırılacağının hükme bağlanmış olması ve eylemin bütün un-surlarıyla birlikte açıklanması ve ayrıca; kanun ve nizamlara aykırı olmayarak yetkili makamlarca verilen bir buyruğun "kamu güvenliği", "kamu düzeni", "genel sağlığın korunması" amacıyla veya "adlî işlemler dolayısıyla" verilmiş olduğunun açıkça anlaşılması gerekmektedir.
Bu düşünceyledir ki, pek çok kanunda, bu konuda açık hükümlere yer verilmiştir. Nitekim, 5442 sayılı İl İdaresi Kanununun 11/C ve 32/Ç maddelerinde, il ya da ilçe sınırları içinde, huzur ve güvenliğin, kişi dokunulmazlığının, tasarrufa müteallik em-niyetin, kamu esenliğinin sağlanmasının ve önleyici kolluk yetkisinin vali ya da kaymakamın ödevlerinden olduğu, anılan amirlerin bunları sağlamak için gereken karar ve önlemleri alacağı; alınan ve ilan olunan karar ve önlemlere uymayanlar hakkında aynı Kanunun 66’ncı maddesinin uygulanacağı belirtilmiştir.
Anılan 66’ncı maddede ise: "...en büyük mülkiye amirleri tarafından kanunların verdiği yetkiye istinaden ittihaz ve usulen tebliğ veya ilan olunan karar ve tedbirlerin tatbik ve icrasına muhalefet eden veya müşkülat gösterenler veya riayet etmeyenler hakkında, hareketi ayrı bir suç teşkil etmediği takdirde, Türk Ceza Kanununun 526’ncı maddesi uygulanır" denilmektedir.
Ayrıca, işaret etmek gerekir ki; 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 526’ncı mad-desinde sözü edilen "kamu güvenliği ve kamu düzeni" kavramları, idare ve anayasa hukukundaki anlamlarına göre, daha dar bir anlam taşımaktadırlar. (Anayasa Mahke-mesinin 28/1/1964 tarihli ve E.1963/128, K.1964/8 ve Ceza Genel Kurulunun 10/1/1969 tarihli ve 528/471 sayılı kararları).
Madde metninde kullanılan "kamu güvenliği" "kamu düzeni", "genel sağlığı koru-ma", "adlî işlemler dolayısıyla olma" koşulları, hukuka uygun olarak verilen emirle, bu koşullar arasında bağlantı kurmak için kullanılmıştır.
Maddeye göre 32’nci maddenin uygulanabileceği iki durum tartışmasızdır.
Birinci durum: “Yetkili makamlar tarafından adlî işlemler dolayısıyla ya da ka-mu güvenliği ve kamu düzeni veya genel sağlığın korunması düşüncesiyle hukuka uygun bir biçimde verilmiş ve usulen ilân edilmiş bir emre uyulmaması” halinde söz konusudur.
İkinci durum ise: “Diğer kanunlarda 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 526’ncı maddesine yollama yapılmış olması” halidir. Zira bu yollamalar KK’nın 32’nci mad-desine yapılmış sayılmaktadır (KK md. 32/3).
Tartışmalı olan ve kolluk uygulamaları açısından önem arz eden husus, kanunda kolluk görevlilerine emir verme ve yasaklama yetkisi tanınmış olmasına rağmen, yaptırımının gösterilmemesidir.
Örneğin PVSK’nın 17/A fıkrası; kolluğun kanun ve usul dairesinde verdiği emre itaatsizlik ve ittihaz eylediği tedbirlere riayetsizlik edenlerin “karakola götürülüp hak-larında tanzim olunacak evrakla beraber adliyeye verileceği” hükmünü taşımaktadır.
Bu hükme göre, kolluğun emrine itaatsizlik edenler hakkında hangi suçtan işlem yapacağı (faili adliyeye sevk edeceği) açık değildir.
Bu durumda, “ilgili kanunda açıkça hüküm bulunması” koşulundan ne anlaşıl-ması gerektiği hususunun yorumlanmasıyla bir sonuca gidilmesi düşünülebilir mi?
Acaba “ilgili kanunda açıkça hüküm bulunması” ifadesinden, kanunda, bir ey-lemin karşılığı olarak, Kabahatler Kanununun Emre Aykırı Davranma başlıklı 32’nci maddesinin (ya da 765 sayılı TCK’nın 526’ıncı maddesinin) uygulanacağına yönelik bir hükmün bulunması mı, yoksa, yetkili idarî organlara adlî işlemler nedeniyle ya da kamu güvenliği, kamu düzeni veya genel sağlığın korunması amacıyla, hukuka uygun olarak emir verme yetkisi konusunda açık hüküm bulunması mı kastedilmektedir?
Nitekim, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 32’nci madde gerekçesinde atıf yapılan kararı birinci görüş doğrultusundadır. Bu karara göre, 765 sayılı Türk Ceza Kanunu-nun 526’ncı maddesinin uygulanabilmesi için, özel yasalardan birinde bu maddeye göre cezalandırılacağının hükme bağlanmış olması, eylemin bütün unsurlarıyla birlikte açıklanması ve ayrıca; kanun ve nizamlara aykırı olmayarak yetkili makamlarca verilen bir buyruğun "kamu güvenliği", "kamu düzeni", "genel sağlığın korunması" amacıyla veya "adlî işlemler dolayısıyla" verilmiş olduğunun açıkça anlaşılması gerekmektedir.
Buna karşılık, SOYASLAN, “Kanunların açıkça atıf yapmadığı, yetkili idarî ve adlî makamların verdikleri emir ve aldıkları tedbirlerin yaptırımsız kaldıkları hallerde maddenin uygulanması için başka bir suç oluşturmayan, adlî muameleler, kamu düzeni, genel sağlık amacıyla yetkili makamlar tarafından kanuna uygun olarak ve-rilmiş bir emir veya önlem olmalıdır.” demek suretiyle; ilgili kanunlarda adlî muame-leler, kamu düzeni, genel sağlık amacıyla yetkili makamlar tarafından kanuna uygun olarak emir verme yetkisinin varlığının da, KK’nın 32 nci (765 sayılı TCK md. 526) maddesinin uygulanabilmesi için yeterli olduğunu ifade etmektedir.
Yine, MERAN da: “Yönetim toplumun güvenlik, sağlık, huzur ve her bakımdan çıkarlarını korumaya yönelik bir kısım emir ve yasakları içeren kurallar koyar, bu kuralları uygular, gerekirse kuvvete de başvurur ve bu şekilde kamu düzenini koru-mayı amaçlar. Bu kuralların yetkili makamlar tarafından hukuka uygun bir biçimde, “adli işlemler dolayısıyla ya da kamu güvenliği ve kamu düzeni veya genel sağlığın korunması düşüncesiyle” verilmiş ve usulüne uygun ilan edilmiş olmaları ya da özel kanunlarda açık hüküm bulunması durumunda Kabahatler Kanununun 32’nci mad-desindeki kabahat oluşur.” demek suretiyle yukarıdaki görüşe paralel bir görüş öne sürmüştür.
Bize göre;
- Yetkili makamlar tarafından adlî işlemler dolayısıyla ya da kamu güvenliği ve kamu düzeni veya genel sağlığın korunması düşüncesiyle hukuka uygun bir biçimde verilmiş ve usulen ilân edilmiş bir emre uyulmaması,
- Diğer kanunlarda 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 526’ncı maddesine yollama yapılmış olması (bu yollamalar KK’nın 32’nci maddesine yapılmış sayılmaktadır),
halleri dışında; örneğin, kolluğun kanun çerçevesinde verdiği emre itaatsizlik ve aldığı tedbirlere riayetsizlik edilmesi durumunda KK’nın 32’nci maddesinden işlem yapılması mümkün değildir.
Her ne kadar, kanun maddelerinin gerekçeleri bağlayıcı değilse de, maddenin uygulama alanını bir yargı kararına atıf yaparak gösteren 32’nci maddenin gerekçesi karşısında başka bir sonuca ulaşmak hukuka uygun olmayacaktır. (C. ÖZBUDAK, K. GÜNDOĞAN, C. KOÇ: "Kolluğun Önleyici ve Adli Görevleri, Ankara, 2011, s. 300-302)

Bu açıklamalar uyarınca, Savcılığın görevsizlik kararının isabetli olmadığı kanaatindeyim. Saygılar.