Mesajı Okuyun
Old 12-07-2013, 10:46   #6
Av.Şenel DELİGÖZ

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY
22.Hukuk Dairesi

Esas: 2012/1966
Karar: 2012/6464
Karar Tarihi: 05.04.2012

İŞÇİ ALACAKLARI DAVASI - DAVACININ İŞE İADE DAVASINI KAZANDIĞI VE KARARIN KESİNLEŞTİĞİ - DAVACININ İŞE ALINMAYI TALEP ETTİĞİ FAKAT ALINMADIĞI - DAVANIN DAVALININ İŞ SÖZLEŞMESİ İLE BAĞLI BULUNDUĞU ŞİRKETE YÖNELTİLMEDİĞİ - TARAF TEŞKİLİ SAĞLANMASI GEREĞİ

ÖZET: Davacının, davalının ihale ile verdiği temizlik işini alan firmada çalıştığı ve yine dava dışı şirket tarafından davacının iş sözleşmesinin feshedildiği anlaşılmıştır. Davacı iş sözleşmesi uyarınca davalı işyerinde temizlik işçisi olarak çalışmışsa da dava MKE Genel Müdürlüğü aleyhine açılmış ve davalının iş sözleşmesi ile bağlı bulunduğu şirkete yöneltilmemiştir. Mahkemece taraf teşkili sağlanmalı, taraf teşkili sağlandıktan sonra dava dışı şirketin savunma ve delilleri toplandıktan sonra sonucuna göre karar verilmelidir.

(4857 S. K. m. 2, 17, 18, 20, 21, 41, 57) (1475 S. K. m. 14) (6100 S. K. m. 124)

Dava: Davacı, kıdem, ihbar tazminatı, yıllık izin ücreti alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.

Mahkeme, isteği kısmen hüküm altına almıştır.

Hüküm süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi C. K. Ü. tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Davacı vekili, müvekkilinin davalıya ait iş yerinde, temizlik işçisi olarak çalıştığını, iş sözleşmesinin haksız olarak fesih edildiğini, fesih nedeni ile açmış olduğu işe iade davasının kabulüne karar verildiği ve Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin onama kararı ile kesinleştiğini, kararın tebliğ ile birlikte kanuni süresi içinde işverenliğine müracaat edilerek davanın işe alınmasının talep edildiğini ancak işe alınmadığını, kendisine tazminat ödendiğini, davacıya ücreti ile birlikte yemek ve giyim yardımı ödenmesinin kararlaştırıldığını, davacıya ihbar ve kıdem tazminatının ödenmediğini kanuni haklarının ödenmediğini belirterek alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı vekili, davacının taşeron işçisi olarak çalıştığını, davanın taşeron firmaya yönetilmesinin gerektiğini, taleplerin zaman aşımına uğradığını, davacının iş sözleşmesine davalı kurum tarafından son verilmediğini, ihale bitimi nedeni ile iş sözleşmesine son verilip iş başlatılmadığını, davacının çalışmalarının aynı firma nezdinde geçtiğini, muvazaalı çalışmasının söz konusu olmadığını, davacının belirli süreli hizmet akdine tabi çalıştığından ihbar tazminatının söz konusu olmadığını, davacının izin hak etmediği gibi fazla mesai yapmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

Mahkemece, bilirkişi raporu doğrultusunda davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Karar davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Alt işveren işçisi tarafından, feshin geçersizliğine karar verilmesi istemiyle yalnızca alt işveren hakkında veya geçersizlik yahut muvazaa iddiasıyla sadece asıl işveren aleyhine açılan davalarda, asıl işveren-alt işveren ilişkisinin geçersiz veya muvazaaya dayandığının belirlenmesine bağlı olarak, davalı olarak gösterilen kişinin işçinin gerçek işvereni olmadığının belirlenmesi halinde taraf sıfatı sorunu ortaya çıkmaktadır. Davanın taraf sıfatı yokluğu nedeni ile reddedilmesi halinde, gerçek işverene karşı açılacak davada işçi, çoğunlukla, işe iade davaları için öngörülen bir aylık dava açma süresini kaçırma tehlikesi ile karşılaşmaktadır. Böyle bir sonuç işçiyi mağdur edeceği gibi, bir aylık süre geçmemişse yeni bir dava açılmasını gerektirmesi nedeni ile usul ekonomisine de uygun düşmez. Gerek daha önce işe iade davalarına bakan Yargıtay 9. Hukuk Dairesince ve gerek Dairemiz tarafından davacının temsilcide yanıldığı veya taraf sıfatında maddi hataya düştüğü kabul edilmek suretiyle taraf değişikliği konusunda mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun katı kuralları aşılarak sorun çözülmeye çalışılmıştır.

Ne var ki, işe iade davası asıl işveren ve alt işverene karşı birlikte açıldığında asıl işveren hakkında taraf sıfatı yokluğu gerekçesi ile davanın reddine karar verilmezken, sadece asıl işveren hakkında dava açılmışsa taraf sıfatının bulunmadığı ve taraf sıfatında yanılgı olduğunun kabulüne karar verilmesi sözü edilen çözümün çelişkisi olarak dikkat çekmiştir.

Öte yandan, 01/10/2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 124. maddesinde kabul edilebilir yanılgıya dayanan iradi taraf değişikliği taleplerinin mahkemece kabul edilmesi yönünde düzenleme yapılmıştır. Ancak sözü edilen düzenlemede taraf değişikliğinin talep şartına bağlanması karşısında, hâkim tarafından bu hususta taraflara hatırlatmada bulunulması mümkün değildir. Bu nedenle talep olmadığı halde, taraf sıfatında maddi hataya düşüldüğünden söz edilmek suretiyle mahkeme kararının bozulmasına yönelik uygulamaya devam edilmesinin, kanunun belirtilen açık düzenlemesi karşısında, mümkün olmadığı görülmektedir.

Hal böyle olunca, Dairemizde yukarıda belirtilen içtihadın yeniden gözden geçirilerek değerlendirilmesi ihtiyacı doğmuştur.

Mahkemece verilecek hükmün etkisi bakımından mecburi dava arkadaşlığı, maddi bakımdan mecburi dava arkadaşlığı ve şekli (usulü) bakımdan mecburi dava arkadaşlığı olarak ikiye ayrılmaktadır. Maddi bakımdan mecburi dava arkadaşlığı, maddi hukuka göre bir hakkın birden fazla kimse tarafından birlikte kullanılması veya birden fazla kimseye karşı birlikte ileri sürülmesi ve tamamı hakkında tek hüküm verilmesi zorunlu hallerde söz konusu olur(6100 sayılı Kanun m.59). Şekli (usulü) bakımdan mecburi dava arkadaşlığı ise, kanunun özel hükümleri ve davanın niteliğinden kaynaklanan, birden fazla kişiye karşı dava açılmasının ve yürütülmesinin zorunlu olduğu hallerde oluşan dava arkadaşlığına denir (PEKCANITEZ Hakan/ATALAY Oğuz/ÖZEKES Muhammet, Medeni Usul Hukuku, 12. Bası, Ankara 2011, s.223). Şekli dava arkadaşlığı, gerçeğin tam olarak ortaya çıkarılması ve taraflar arasındaki ilişkinin doğru karara bağlanmasını sağlamak için kabul edilmiştir. Bu durumda, dava konusu hukuki ilişki hakkında bütün dava arkadaşlarına yönelik tek ve aynı doğrultuda bir karar verme zorunluluğu yoktur. Ayrıca dava arkadaşlarının yaptıkları usulü işlemler birbirinden bağımsızdır.

4857 sayılı İş Kanunu'nun 2. maddesinin altıncı ve yedinci fıkralarına göre asıl işveren-alt işveren ilişkisinin geçerli olup olmadığı veya muvazaaya dayanıp dayanmadığına yönelik re’sen yapılması gereken yargısal denetim, ilişkinin taraflarının, yani asıl işveren ve alt işverenin davada yer almalarını ve kendi hukuklarını koruyacak açıklama ve ispat haklarını zorunlu kılmaktadır. Aksince bir düşünce Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkına ve 6100 sayılı Kanun’un 27. maddesinde öngörülen hukuki dinlenilme hakkına aykırılık teşkil eder. Buna göre, işe iade davalarına özgü olarak, asıl işveren-alt işveren ilişkisinin söz konusu olduğu davalarda, davalı taraf yönünden bir çeşit şekli (usulü) bakımdan mecburi dava arkadaşlığının mevcut olduğu kabul edilmelidir.

Görüldüğü üzere, bu çözüm tarzı hem işçi hem de işveren yönünde hukuka uygun maddî ve usulü bakımdan her iki tarafın haklarını korumasını sağlayan bir çözümdür.
Böyle olunca, işe iade davasının yalnızca asıl işveren veya alt işveren aleyhine açılması durumunda, mahkemece, dava hemen reddedilmemeli, davalı olarak gösterilmeyen asıl işveren veya alt işverene davanın teşmili için davacı tarafa süre verilmeli, verilen süre içinde, diğer dava arkadaşına teşmil edilirse davaya devam edilmeli, aksi halde dava sıfat yokluğundan reddedilmelidir.

Taraf teşkili sağlandıktan sonra işin esasına yönelik olarak yapılacak inceleme sonucunda, asıl işveren-alt işveren ilişkisinin geçersiz veya muvazaaya dayanması nedeni ile feshin geçersizliğine yönelik karar gerçek işveren hakkında kurulmalı, geçersiz veya muvazaaya dayalı ilişkinin diğer tarafı hakkında sıfat yokluğu davanın reddine karar verilmelidir. Ancak, 6100 sayılı Kanun’un 327. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca taraf sıfatı olmadığı halde, davacıyı, davalı sıfatı kendisine aitmiş gibi yanıltarak kendisine karşı dava açılmasına sebebiyet verdiği için, davanın sıfat yokluğu nedeni ile hakkındaki davanın reddine karar verilen taraf lehine vekâlet ücreti takdir edilmemelidir.

Somut olayda, davacının davalı MKE Genel Müdürlüğünün ihale ile verdiği temizlik işini alan firmada çalıştığı ve yine dava dışı şirket tarafından davacının iş sözleşmesi 4857 sayılı Kanun'un 17. maddesi gereği feshedildiği anlaşılmıştır. Davacı iş sözleşmesi uyarınca davalı işyerinde temizlik işçisi olarak çalışmışsa da dava MKE Genel Müdürlüğü aleyhine açılmış ve davalının iş sözleşmesi ile bağlı bulunduğu Çağ Müşavirlik İnşaat Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti.'ne yöneltilmemiştir. Yukarıda ayrıntılı olarak açıklandığı üzere mahkemece taraf teşkili sağlanmalı, taraf teşmili sağlandıktan sonra dava dışı Çağ Müşavirlik İnşaat Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti.'nin savunma ve delilleri toplandıktan sonra sonucuna göre karar verilmelidir. Eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması hatalıdır.

Sonuç: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 05.04.2012 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)

Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programı