Mesajı Okuyun
Old 27-07-2009, 16:40   #15
av. hamza nuh özer

 
Varsayılan

bugün evden çıkarken kapıyı biraz hızlı çarptığınız için okyanusta büyük bir depreme yol açarak meydana gelen tusunami ile binlerce insanın ölümüne yol açabilirsiniz. hapşırdığınızda bir yıldız patlayabilir.kısaca, non-lineer (doğrusal olmayan) sitemlerde kelebek etkisi geçerlidir. sisteme en küçük bir girdi sonuçları sıfırdan sonsuza kadar farklı ihtimalde etkiler. sisteme girdi olmasa bile sistemin iç olasılıkları sonuçları sıfırdan sonsuza kadar ihtimal çeşitliliğinde etkiler. biz çok küçük farklılıkları ölçemiyoruz diye, bu farklılıkları yok da kabul edemeyiz.

mühendislerin (benzer nitelikte tüm uzmanlık alanları için genelleme olarak kullanıyorum) pratik hayatta üretken olabilmeleri için bir takim yasalara, kabullere ve sabitlere ihtiyaçları vardır. ancak felsefe, psikoloji, hukuk gibi dallar(bilim dalları), yasa ve kabul adı verilebilecek veya herhangi bir ad altında tanımlanabilecek bu sınırlamaları kabul edemez.

bununla birlikte, yasalar gerekliliklerini hayatta karşılaşılan problemlerden alır. bir yasa, üzerinde kıyas ve yorum yapılabilir çerçeve niteliğini, ne ölçüde içerebiliyorsa, o ölçüde insan ve eşya doğasına uygun hale gelir. bu durumda yasa; bireyin hakkını, toplumun menfaatini, eşyanın tabiatını, "adalet" üst kavramı altında gözetiyor olmalıdır.

adalet kavramının ince çizgisinde kalmak çabası içinde olan bir hukuk anlayışının ise, felsefeden psikolojiye, matematikten fiziğe, bilimden kurguya kadar, geniş bir beslenme alanı vardır. Bu beslenme alanı kim zaman kurmaca ve safsatayı da içine alır (örneğin kriminoloji)

neden sonuç ilişkisinin herzaman görülebilir mahiyette olmaması, tabiat kanunlarının ve insanın yapıp ettiklerinin, neden sonuç ilişkisi içermediği iddiasına delil olamaz.

Sn. av.barisdalgic, bu konuda fikrinize katılmıyorum. hukuk (yasalar değil), insan eyleminin sebepsizliğini de ihtimal dahiline almıştır. birey, toplum ve eşya (bir bütün olarak doğa)için adalet çizgisine ancak uyuşmazlıkların çözülmesiyle yaklaşılır. Uyuşmazlığın herhangi bir şekilde çözümü, çözümsüz kalmasına tercih edilir.

buradaki tartışma zaten uyuşmazlığın çözüm yolu üzerine yoğunlaşmıştı. somut tartışmanın dışına fazlaca çıkmaktayım ama şu alıntıyı eklemekte yarar görüyorum:

Alıntı:
Adalet-i mahza, “Tam ve mükemmel adalet.” “Bir ferdin hakkını, bütün insanlar için de olsa, feda etmeyen adalet.” şeklinde tarif edilir. Adalet-i izafiye ise, “Küllün selâmeti için, cüz’ü feda eden adalet tarzı.”

Buna göre, adalet-i mahza, “tam ve katıksız adalet, mükemmel adalet,” demek olur. Bu adalette, hiçbir kimsenin en küçük bir hakkının bile çiğnenmemesi esastır. Adaletin diğer şubesi olan adalet-i izafiye ise katıksız, tam değildir.

Zira, toplumun menfaati için ferdin hukukunu nazara almaz. Adalet-i izafiyede ehven-i şer esas alınır. Bütün insanların zarara uğraması büyük ve küllî bir şer, bu zararın giderilmesi için bir insanın, yahut küçük bir gurubun hakkının çiğnenmesi ise, cüz’î bir şerdir. Küllî şerden kurtulmak için cüz’î şerri kabul etmek ise ehven-i şer ile amel etmek demektir ve adalet-i izafiyenin esasıdır. Adalet-i mahzada bir şahıs kendi rızasıyla hakkından vazgeçmediği müddetçe, bütün insanların faydası için de olsa onun hakkı çiğnenemez.


Meselâ, adalet-i mahzaya göre, bir şahsın rızası olmaksızın evi istimlâk edilemez. Bunun uygulanmasında ise bazen çok büyük zorluklar ortaya çıkar. İşte bu gibi zaruret hallerinde, adalet-i izafiye tatbik edilir. Ve o şahsın hukuku, umumun menfaatine feda edilir; rızası olmaksızın evi sökülür, istimlak edilir.

insanın uyguladığı hukuk zahire (görünen, varlığında hiç şüphe olmayan, varlığı her şeyden âşikâr olan) göre hareket etmelidir. Tartışma konusuna dönersek, Türk Ceza Hukuku ve Usul Hukuku da bu ahvalde hareket eder.

Alıntı:
CMK 217
(1) Hâkim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir. Bu deliller hâkimin vicdan kanaatiyle serbestçe takdir edilir.
(2) Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir.

hukuka uygunluk dairesinde; duruşmaya getirilebilir, tartışılabilir, yenlip, içilebilir delil nedir?
Cevap:Somut delildir.

Mağdurun beyanı somut delil midir?
Cevap: Somut bir delildir. Çünkü tartışılabilir, ölçülebilir, vs.

Ancak bu somut delil tek başına, başka hiç bir delille desteklenmeden, mahkumiyete yeterli sayılabilir mi?
Cevap:Bence hayır. Çünkü bu somut delilin karşısında, sanığın beyanı gibi aynı kudrette başka bir somut delil daha vardır.


Alıntı:
Eğer mağdurun beyanı tüm dosya içeriğine göre inandırıcı ve hayatın olağan akışına aykırı değilse, mağdurun sanığa iftira atmasını gerektirir ciddi bir neden yoksa, mağdurun bu beyanlarına itibar edilir.

Dr. Fuat Şenoğlu'nun ileri sürdüğü ve bir kısım Yargıtay içtihadının dayanağını oluşturan bu fikir, sadece "somut delil" kavramına bir bakış açısı getirmektedir:

1-hayatın olağan akışına aykırı olmayan beyan
2-iftira atmasını gerektirir ciddi bir nedenin olmaması

İleri sürülen cümlelerden mağdur kelimesini çıkarıp bu kelimenin yerine sanık kelimesini koyduğumuzda benzer bir sonuca ulaşmaktayız.

Alıntı:
Eğer sanığın beyanı tüm dosya içeriğine göre inandırıcı ve hayatın olağan akışına aykırı değilse, sanığın mağdura karşı eylemde bulunmasını gerektirir ciddi bir neden yoksa, sanığın bu beyanlarına itibar edilir.

Mağdur kavramının, sanık kavramına neden üstün olduğu konusunda, harf sayısının fazla olması dışında, mantıklı açıklama getirilebileceğini düşünmüyorum.

Bu noktada sonuç olarak, ceza hukukuna hakim olan ve evrensel olduğunu inandığım ilkeler çerçevesinde,

-sadece mağdur beyanının, sadece sanık beyanına bir üstünlüğü olamayacağını,

-böyle bir üstünlüğü tanımanın masum insanların yaptırımlarla karşılaşması ihtimalini, bu üstünlüğü tanımamanın ise suçlu insanların cezasız kalabileceği ihtimalini barındırdığını,

-masum bir insanın yaptırımla karşılaşması yerine suçlu bir insanın cezasız kalmasını tercih ettiğimi,

belirtmek isterim.