Mesajı Okuyun
Old 29-08-2006, 11:44   #20
medenikal

 
Varsayılan

günlerden cumartesi galericiye müşteri gelmiş,galericide bu müşteri ile bir ön sözleşme yapmış;

sözleşme şartları olarak galericiye araba teslim edilecek; araç sahibi ise parasını peşin alacak,

araçı satacağı zaman ise galerici asıl maliki çağırıp noterde yeni malike devir teslim yapacak.

bu satım. sözleşmesi değildir.noterde satış yapılmasını gerektiren,bu yükümlülüğü galericiye yükleyen bir ifa borcudur.

ifa borcunun yerine getirilmesiyle ,satım sözleşmesi kurulacaktır.

aldıklarını geri verirler derseniz.yani sebebsiz zenginleşme söz konusudur.derseniz.hem galericiye hem araçın malikine hem de 3. kişiye haksızlık yapmış olursunuz.

hukuki alem de öncelikli olan taraf iradeleridir.fiili gerçeklik ,kayıtlar daki gerçek olmayan mülkiyetten önce gelir.gerçek olmayan mülkiyet düzeltilir.

artı işin realitesine ve uygulamasına da aykırı bir durum söz konusu olur.

cumartesi günü açık olmayan notere galerici müşteriyi nasıl götürecektir.vede galerici araçları üzerine uygulamada almaz.genel de satış yetkisi alırlar.olayımız da ise bu yetki dahi alınmamış.alınsa bile satış yapmadan fiili olarak satım yapabilirde.

taraflar arasındaki sözleşme gecerlidir.sözleşmeye aykırılıktan dolayı ifa artı tazminat istenebileceği gibi ,sözleşme feshedilerek taraflar verdiklerini iade eder ve tazminatta talep edilebilir.

sonuçta ön protokol gecerlidir.ve bunun ifası istenebilir.

gayrimenkuller açısından da aynı durum söz konusudur.

borçlanılan ifa etme borcudur.yani tescili yapmaktır.

T.C.
Y A R G I T A Y
13.HUKUK DAİRESİ
BAŞKANLIĞI
Sayı
Esas 2003 Karar
1729 5973
Y A R G I T A Y İ L A M I
MAHKEMESİ : A 8 Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 6.11.2002
NO : 983-793
DAVACI : Z K vekili avukat İ S
DAVALI : T Genel Müdürlüğü vekili avukat İ Y

Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği düşünüldü.
K A R A R
Davacı, davalının yapımını üstlendiği binadan harici sözleşme ile 114.000 mark karşılığı daire satın aldığını ve oturmaya başladığını, mark kurumdaki artış nedeniyle ödeme güçlüğüne düştüğünü, taksitlerin Türk Lirası olarak ödeme talebinin sözleşmedeki hüküm nedeniyle reddedildiğini, bilahare 4.7.2001 tarihinde taksit sayısını uzatan anlaşma yapıldığını ancak bununda yeterli olmadığını, haricen yapılan sözleşmenin zaten geçersiz olduğunu bildirerek, geçersiz sözleşmesinde dolayı ödenen taksitlerin tahsiline, henüz ödenmeyen taksitlere ilişkin bonoların iptaline ve sözleşmeden dolayı davalı tarafın kira talep edemeyeceğinin tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı, davacının ödeme güçlüğü nedeniyle uyarlanan 4.7.2001 günlü sözleşme ile bağlı olduğunu, tüm taksitler ödendiğinde tapunun verileceğini, halen davacının taşınmazda oturduğunu bildirerek, sözleşmenin geçersizliğini ileri sürmenin bu aşamada hakkın kötüye kullanılması niteliğinde bulunduğunu savunarak davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, davacının uyarlanan 4.7.2001 günlü sözleşme ile bağlı olduğu gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Dava konusu taşınmazın davacıya haricen satıldığı ve satış tarihi olan 19.9.2000 tarihinde 114.000 Mark bedeli taksitli harici satış sözleşmesi imzalandığı evin davacıya teslim edildiği taraflar arasında ihtilaflı değildir. Taraflar arasındaki satım sözleşmesine konu taşınmazın davalı adına tapulu olup tapulu taşınmazların satış ve ilişkin sözleşme resmi biçimde yapılmadığı için hukuken geçersizdir. (MK. 634, BK. 213, Tapu Kanunu 26. ve Noterlik kanunu 60. maddeleri) o nedenle geçerli sözleşmelerde olduğu gibi taraflarına hak ve borç doğurmaz. Bu durumda taraflar verdiklerini haksız iktisap kuralları çerçevesinde geri isteyebilir. Davacı 4.10.2001 tarihli sözleşmenin feshi ihbar yazısı ile ödediği bedelin iadesini talep etmiştir. Davacı mark olarak yaptığı ödemelerin mark olarak iadesini talep etmiş olmakla dava tarihine kadar ödenen 60.000 markın dava tarihinden itibaren Merkez Bankasının marka uyguladığı yıllık faiz oranı nazara alınıp uygulanarak ödeme tarihindeki merkez bankasının kur üzerinden tespit edilecek TL. karşılığının davalı taraftan tahsiline, henüz ödenmeyen bonolardan dolayı borçlu olmadığının tespiti ile geçersiz sözleşmelerden dolayı tarafların birbirlerinden kullanma bedeli de isteyemeyeceğinin tespiti ile davacı elinde bulunan evin davalıya teslimi şartıyla davacı talebinin kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan gerekçelerle kararın BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 13.5.2003 gününde oy çokluğuyla karar verildi.
Başkan V. Üye Üye Üye Üye


MUHALEFET ŞERHİ
Kural olarak geçersizliği ileri sürmek hakkın kötüye kullanılması olarak sayılmaz. Ancak bazı durumlarda özellikle taraflarca akdin bazı hükümleri yerine getirildikten sonra bunu ileri sürmek objektif iyi niyet ilkeleri ile bağdaşmaz. 30.9.1988 T. E2.K.2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ile tapuda kayıtlı bir taşınmazın mülkiyetini devir borcu doğuran ancak yasanın öngördüğü biçim koşullarına uygun olarak yapılmadığından geçersiz bulunan sözleşmeye dayanılarak açılan tescil davalarının satıcının Kat Mülkiyeti Kanununa tabi olmak üzere yapımına başlanan taşınmazdan sattığı bağımsız bölümü tüm borçlarını eda ederek alıcıya teslim etmesi ve alıcının bu bağımsız bölümü malik olarak kullanmasına rağmen, satıcının tapuda mülkiyetin devrine yanaşmaması halinde olayın özelliğine göre hakim tarafından Medeni Kanunun 2. maddesi gözetilerek kabul edilebileceği kararlaştırılmıştır. Yine 25.1.1984 gün 3/1 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurul kararında da ifade edildiği üzere M.K.nun 2. maddesinin 2. fıkrasında düzenlenen hakkın kötüye kullanılması yasağı kuralın amacı; hakime özel ve istisnai hallerde adalete uygun düşecek şekilde hüküm verme imkanı sağlamaktır. Hukukun her alanında uygulanma niteliğine sahip olan hakkın kötüye kullanılması yasağı kuralının şekle aykırılığı ileri sürme hakkı içinde bir sınır teşkil ettiği, buyurucu niteliği itibariyle hakim tarafından resen gözetilmesi gerektiği Türk Hukuk Öğretisi ve uygulamasında tartışmasız olarak kabul edilmektedir.
Davaya konu olayda geçersiz olduğu ileri sürülen sözleşmeye göre davacıya satılan bağımsız bölümün sözleşmeyle birlikte davacıya teslim edildiği ve davacının bu taşınmazı malik sıfatıyla kullana geldiği, satış bedelinin büyük kısmının davalı tarafa ödendiği geriye kalan kısmının ise taksitler halinde ödenirken ülkenin geçirdiği ekonomik kriz nedeniyle, uyarlama talepleri kabul edilmediği için akdin şekil yönünden geçersiz olduğu gerekçesiyle bu dava açılmıştır.
Davalı sözkonusu bağımsız bölümü davacıya teslim etmiştir. Davacının bu davayı açmayıp geriye kalan borcunu davalıya ödemesi halinde yukarıda belirtilen Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ve müstekar H.G.K. Kararları ile diğer Yargıtay kararları karşısında sözleşmenin şekil şartlarına uyulmadan yapılmış olmasına rağmen bu sözleşmeye dayanarak davalı aleyhine tapu iptal ve tescil davası açabileceği ve lehine hüküm kurulacağı açıktır.
Esasen bir çok kamu kuruluşu ve kamu bankalarının kendilerine ait taşınmazları önce şekil şartlarına uyulmadan düzenlenen sözleşmelerle 3. şahıslara sattıkları ve daha sonra tapuda devir yaptıkları bilinmektedir. Yasa tapuya kayıtlı taşınmazların devri için şekil şartları getirmekle taşınmaz satın alan kişileri korumak istemektedir. Davalını n T. H. K olması karşısında tarihsel kişiliği de gözönüne alındığında, davacının sözleşme şartlarına göre edimlerini yerine getirmesi halinde taşınmazın davacıya tapuda devrinin yapılacağı konusunda bir tereddüt bulunmamaktadır. Ekonomik kriz nedeniyle sözleşmede kararlaştırılan bedelin davacının işine gelmemesi, uyarlama taleplerinin kabul edilmemesi gibi nedenlerle açıldığı anlaşılan bu dava yukarıdaki açıklamalar ışığında M.K.na göre bir hakkın kötüye kullanılmasının bariz bir örneğidir.
Bu nedenlerle mahkeme kararının onanması kanısında olduğumdan yazılı gerekçelerle bozulmasına yönelik çoğunluk görüşüne katılmıyorum.

T.C.
Y A R G I T A Y
Ondördüncü Hukuk Dairesi
E. 1994/38
K. 1994/1552
T. 14.2.1994

ÖZET : Kendisinin hissedar olduğu taşınmazın diğer müşterek hissesini
malikinden haricen satın alarak üzerine meyve ağaçları diken davacının,
iyiniyetli olduğunun kabulü gerekir. Bu nedenle, MK.nun 650. maddesinde
yazılı objektif şartlar da mevcut bulunduğu takdirde, haricen satın aldığı
hisse davacı adına tescil edilebilir. Bu durumda, ilk ödenen satış bedeli,
taşınmazın bedelinden düşülmelidir.
(743 s. MK. m. 650, 655)
Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davasından dolayı mahal
mahkemesinden verilen hükmün, Dairemizin 19.11.1993 gün ve 1993/8428-9061
sayılı ilamiyle onanmasına karar verilmişti. Süresi içinde davalılar vekili
tarafından kararın düzeltilmesi istenilmiş olmakla; dosya içerisindeki bütün
kağıtlar incelenerek, gereği düşünüldü:
Davacı, taşınmazda 2/3 pay sahibidir. Diğer 1/3 pay sahibi de davalıların
murisidir. Davacı, davalıların murisinden 1/3 payı haricen satın almıştır. Bu
payın kendisine tapudan ferağ edileceği inancı ile taşınmaz üzerine meyve
ağaçları dikmiş, satıcı ölmüş bulunduğundan mirasçıları davalılar ferağa
yanaşmadığı cihetle MK.nun 650. maddesine dayanarak davalılar murisinin
payının adına tescilini istemiştir. Davacı ve davalıların murisinden başka
taşınmazda paydaş yok iken, harici satış sözleşmesi düzenlenmiştir. Davacının
iyiniyeti olayda vardır. Objektif şartlar da davacı yararına bulunursa, 1/3
payın bedeli ilk ödenen bedel düşülerek davalılara ödenmek suretiyle pay
tesciline karar verilebilir. Davalının tashihi karar sebepleri itibariyle
yerinde görülmediğinden istemin reddi gerekmiştir.
S o n u ç : Yukarıda açıklanan nedenlerle HUMK.nun 440. maddesindeki hallerden
hiçbirisine uymayan karar düzeltme isteminin (REDDİNE), aynı kanunun 442/3'e
göre takdiren 198.000'er lira para cezası ile 60.800 lira red harcının
düzeltme isteyenlerden alınmasına, 14.2.1994 günü oybirliğiyle karar verildi.


T.C.
Y A R G I T A Y
Onüçüncü Hukuk Dairesi
E. 1990/5909
K. 1991/238
T. 15.1.1991
Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda, ilamda
yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne ve kısmen reddine yönelik
verilen hükmün süresi içinde taraflar avukatlarınca temyiz edilmesi üzerine;
dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Davacı, arsa sahipleri ile yaptığı eser sözleşmesine göre kendine bırakılan üç
nolu daireyi davalı yüklenici Aykut'un 700.000 TL. harici sözleşmeyle satıp
teslim ettiği halde tapusunu vermediğini, ikame ettiği tapu iptali ve tesçil
davasının ise taşınmazın üçüncü kişiye satılmasından dolayı reddedildiğini,
diğer davalı Müzeyyen'in Aykut'un annesi olup inşaat işlerini yönettiğini
ileri sürerek şimdilik 6.000.000 TL. olumlu zararının ödetilmesine karar
verilmesini istemiştir.
Davalılar vekili, tapulu taşınmazın harici satışına ilişkin mutlak butlanla
malul sözleşmeye dayanılarak tazminat istenemeyeceğini, davacının
yararlandığı 1.485.000 TL. kira parasının davacı alacağından mahsup
edilmesini, davanın zamanaşımına uğradığını savunmuş, davanın reddini
dilemiştir.
Mahkeme, 700.000 TL. satış parasının haksız iktisap hükümlerine göre
davalılardan müştereken ve müteselsilen alınmasına karar vermiştir.
Karar, her iki tarafça temyiz edilmiştir.
1- Davalılardan Müzeyyen'in temyizinin incelenmesinde;
Satım sözleşmesinde Müzeyyen taraf değildir. Bundan ayrı sorumluluğunu
gerektirir bir yönü de kanıtlanamamıştır. Bu nedenle hakkında açılan davanın
reddine karar verilmesi gerekir.
2- Davacının temyizinin incelenmesinde;
Davalı Aykut ile dava dışı arsa sahipleri aralarında İsak Şah Mahallesi ve
sokağında tapunun 14 pafta, 117 adada 16 parsel sayılı arsa üzerine yapılacak
çok katlı bina için kat karşılığı inşaat sözleşmesi düzenlendiği, yüklenici
Aykut'un inşaatı tamamlayarak eser sözleşmesince kendisine bırakılan bağımsız
bölümlerin adına tesçilini isteme hakkını kazandığı, bunlardan ikinci katta,
köşebaşı konumundaki üç nolu daireyi 15.8.1981 günlü sözleşme ile davacıya
satıp teslim ettiği, daha sonra üçüncü kişiye tapuda satış yaptığı, davacının
Bursa Üçüncü Asliye Hukuk Mahkemesi'ne 1985/339 esasına kayden açtığı tapu
iptali tesçil davasının davalıca, dairenin üçüncü kişiye satılması nedeniyle
reddedildiği, yanlar arasında uyuşmazlık konussu olmadığı gibi mahkemenin
kabulü de bu yoldadır.
Davacı ile davalı Aykut arasında haricen düzenlenmiş 15.8.1981 tarihli
sözleşme tapulu taşınmaz mülkiyetini devir borcu doğuran bir sözleşme olarak
yasanın öngördüğü biçim koşullarına uygun yapılmadığından hukuken geçersizdir
(MK. m. 634, BK. m. 213, Tapu Kanunu m. 26, Noterlik Kanunu m. 60/3). Ne var
ki genel kural böyle olmakla beraber, davacı kat mülkiyetine tabi olmak üzere
yapılan taşınmazdan üç numaralı bağımsız bölümü davalı yükleniciden satın
alıp tüm borçlarını eda ettiği davalıdan teslim alıp yıllarca malik gibi
kullandığı çok açıktır. İşte bu maddi vakıa Medeni Yasanın 2. maddesinde
açıklanan dürüstlük kurallarının uygulanması için önemli ve yeterli bir
gerekçe oluşturmaktadır.
Gerçekte de, açıklanan tartışmasız olgular ile tarafların sözleşme yapılması
sırasında ve daha sonraki davaranışları, olayın kendine özgü özellikleri
birlikte değerlendirildiğinde, davalının sözleşmenin şekil noksanlığı nedeni
ile geçersizliğini ileri sürmesi tam anlamıyla hakkın kötüye kullanılması
olacağında kuşku ve duraksamaya yer olmamalıdır. Davalının bu tutumu Medeni
Yasanın 2. maddesindeki objektif iyiniyet kurallarıyla bağdaşmaz. Bu nedenle
butlan savı eksiksiz kalacağından hakim, MK. m. 2'ye dayanarak davalıyı aynen
ifaya mahkum edebilir. Bu görüşler tüm unsurlarıyla uyuşmazlığa ve olaya uyan
1987/2 Esas, 1988/2 Karar numaralı ve 30.9.1988 günlü Yargıtay İçtihadı
Birleştirme Büyük Genel Kurulu Kararında geniş olarak açıklanmıştır. Taraflar
arasındaki harici satım sözleşmesinin hukuki tanımının şumul ve etkisinin
tesbitinde anılan İçtihadı Birleştirme Kararının alıcıya tanıdığı hak ve
yetkiler ile satıcıya yüklediği edimlerin gözden kaçırılmaması zorunluluğu az
yukarıda açıklanan kabulün doğal bir sonucu olacaktır. Hal böyle olunca istem
konusu tazminatın hukuki dayanağı ve kapsamı borcun ifa edilmemesi ve
sonuçlarını düzenleyen Borçlar Kanununun 96-108. maddelerince tayin ve tesbit
edlieceği açıktır.
Davalı Aykut'un satım konusu dairenin ferağını davacı alıcıya vermediği,
kusurlu davranışlarıyla 13.4.1984 tarihinde üçüncü kişiye satış yaptığı
dos-yadaki delillerle kanıtlanmıştır. Böylece ifa etmeme borçlu davalının
kusurundan doğan bir imkansızlıktan kaynaklanmaktadır. Borçlunun kusuru
yüzünden ifa imkansız hale gelse bile taraflar arasındaki borç ilişkisi devam
eder. Böyle bir imkansızlık sadece alacak hakkının içeriğini değiştirir.
Diğer bir anlatımla o zamana kadar aynen ifa edilmesi gereken alacak bir
tazminat alacağı şekline dönüşür. Borçlunun kusuru ile ifanın
imkansızlaşmasıyla alacaklı zararının tazminini istemeye hak kazanır. Borcunu
ifa etmeyen borçlunun ödemekle yükümlü olduğu giderim ise ifa menfaati
karşılığıdır. Borcunu gereği gibi ifa etseydi alacaklının mal varlığı durumu
ne miktarda zenginleşecek idiyse, işte bu miktar tazminatı borçlu ödemekle
yükümlüdür.
Tüm açıklananların ışığı altında mahkemece yapılacak iş, ifanın imkansız hale
geldiği üç nolu dairenin üçüncü kişiye satıldığı tarihteki gerçek ra-yiç
değeri uzman bilirkişilere tesbit ettirilmeli, isteme bağlı kalınarak
tazminata hükmedilmelidir.
Mahkemenin hukuki değerlendirmede yanlışlığa düşerek yazılı şekilde sadece
satış parasına hükmetmesi usule ve yasaya aykırıdır, bozma nedenidir.
3- Davılı Aykut'un temyiz itirazlarının bozma nedenine göre şimdilik
incelenmesine gerek görülmemiştir.
S o n u ç : Mahkeme kararının birinci bent gereğince davalı Müzey-yen, ikinci
bentte açıklanan nedenlerle de davacı yararına (BOZULMASINA), üçüncü bent
uyarınca davalı Aykut'un temyiz itirazlarının incelenmesine, istek halinde
peşin harcın iadesine, 15.1.1991 gününde oybirliğiyle karar verildi.