Mesajı Okuyun
Old 01-10-2004, 21:38   #4
sbudak

 
Mesaj Bir Tatlı Huzur Almaya Geldim Cezaevinden!!

Sayın nfb'nin aktardığı yazıda ifade edilenler bir hukukçu olarak kabul edilebilir sözler olarak gelmedi bana. Tutulanın cezaevlerine atıldığını söylemek çok büyük haksızlık. Gerçi düşünce ve ifade özgürlüğü için bu söze hak verebilirim. En azından adi suç olarak nitelenen diğer suçlar için bu sözün çok haksız olduğunu düşünüyorum. Yazı sahibi, paraya çevrilip ertelenmesi gereken suçlar söz konusu olmasına rağmen hakimin keyfi uygulaması yüzünden bunları para cezasına çevrilmediğini ve bu yüzden de balık istifi yoğunluğunda cezaevinde kaldığını söylemiş. Biliyoruz ki hürriyeti bağlayıcı cezaların para cezasına çevrilmesi ve ertelenmesi hukukumuzda mecburi olmayıp hakimin takdirindedir. Oysa yazı sahibinin ifadeleri sanki bu yönde bir mecburiyet olmasına rağmen böyle yapılmayarak keyfi bir uygulamaya gidilmiş gibi izlenim vermeye çalışıyor. Yazı sahibi, hükümetin IMF'den kredi alacağına hürriyeti bağlayıcı cezaların para cezasına çevrilmesi imkanını kullanabileceğini söylüyor. Bununla, hükümetin bir kanun değişikliği yaparak belli bir sınırın altındaki hürriyeti bağlayıcı cezaları otomatik (zorunlu) olarak para cezasına çeviren bir değişlik yapmalı mı denilmek isteniyor yoksa hükümet hakimlerin takdir haklarını kullanmasında para cezasına çevirme yönünde hakimlere telkin ve tavsiyede bulunsun mu denilmek isteniyor onu tam çözemedim. Ama sonuçta bu yönde bir uygulama olsaymış devlet gelir edecekmiş, insanlarda sıkıntı çekmek zorunda kalmayacakmış deniliyor. Maksat gelir elde etmekse o zaman bir sınır koymadan bütün hürriyeti bağlayıcı cezaları para cezasına çevirelim ve daha çok gelir elde edelim! Böylece devletin bu kadar yüksek sayıda tutuklu ve mahkumu besleme gereği de kalmaz, oradan da tasarruf yoluyla bütçeye katkı sağlamış oluruz! Ama benim merak ettiğim nokta; borcunu ödeyemediği için icra takibine maruz kalan ve bu takip sebebiyle (mal beyanında bulunmama sebebiyle) hapis cezası alan bir kişi madem para cezasını ödeyerek devlete gelir elde etme fırsatı sunma imkanına sahip o halde neden borcunu ödememiş de icra takibine maruz kalmış!

Bir hukukçu olarak aktarılan bu yazıyı ciddiye almaya gerek görmüyorum.

İstatistikler toplumda suç işleme oranının gün geçtikçe arttığını gösteriyor. Farklı sebeplerinin yanında, Türkiye'de cezaların caydırıcı olmamasının bu sonucun doğmasında önemli bir etken olduğu herkesin dile getirdiği bir realite. Yani Türkiye'de bir şeyler hep yapanın yanına kar kaldığı için suç işleme oranı gün geçtikçe artıyor. Şimdi hukukçular bundan yakınırken birileri çıkıp bunun aksi sonuç doğuracak bir isteği dile getirecek. Ne adına? Cezaevlerinde kapasitenin üzerinde kişi var diye. Devlet ne yazık ki toplumda suç işleme oranındaki artışa yetişemiyor. Olabilir. Ama buradaki kusurlu, hatalı taraf devletten çok suç işleyen değil mi? Cezaevine girip asgari seviyede sağlanan koşullardan şikayet etmek yerine suç işlememeyi dene!
Elbette ki cezaevinin şartları bir kamu kurumunun misafirhanesi şartlarına sahip olmayacak. Gerçi bazı cezaevleri bu şartları da sağlıyor. Üsküdar Paşakapısı Cezaevindeki şartlar artık misafirhane şartlarına ulaşmış. Bu açıdan bence Üsküdar Paşakapısı Cezaevi ulaşılabilecek son nokta. Bu cezaevi 2004 yılı Mayıs'ından beri kadın tutuklu ve mahkumların kaldığı bir cezaevi. Koğuşlarına kadar içerisini görme imkanı bulduğum için buradaki şartları biliyorum. Belki Türkiye'nin diğer cezaevleri bu derece bakımlı ve iyi şartlara sahip olmayabilir. Ama neticede buralar cezaevidir. Buralarda bulunan insanlar, geride mağdur(lar) bırakan, suç işleyen insanlar. İnsan onuruna aykırı olmayan asgari şartlar sağlandıktan sonra daha fazlasını istemek ceza vermenin mantığıyla bağdaşmaz. Burada kalan insanlara ceza çektirmenin anlamını ortadan kaldıran imkanların sunulması dışarıda kalan mağdurların veya suç işlemeyen kanunlara saygılı diğer insanların cezalandırılması anlamına gelmez mi? Her fırsatta cezaevlerindeki şartlardan alabildiğine şikayet eden insanları bu noktaları da düşünmeye çağırıyorum.