Mesajı Okuyun
Old 30-09-2007, 23:30   #154
RıFaT

 
Varsayılan

AYN-ŞIN-KAF

Daha söylenmemiş ve söylenmişse de herkesçe anlaşılmamış olanın adıyla... '

Hiç beklenmedik bir anda apansızın gelecekmişsin. Öyle diyor lugâtler. Veya gökten –belki de aheste aheste, nazlı nazlı- inecek bir melekmişsin. Öyle anlatıyor seni kitaplar. Ama sadece bu kadar –ne olurdu az/biraz daha bahsetselerdi-.

Dedikleri gibi oldu/ kitapların ve kocakarıların ' '

Daha çok anlatsalar, keşke hep seni anlatsalar kitaplar, lugâtler ve kocakarılar. Sana ait bilmediğim bir şeyler hep kalacak zaten, muhakkak, ama yine de anlatsalar ya seni. Doyamıyorum işte sana, -gör- bahisler senden açılınca zaman duruyor, dünya duruyor; aklım duruyor, dudaklarım kuruyor -ama dilim dönmüyor-. Sadece sen ve sana dair ne varsa o kalıyor. Olacak olan oluyor. Sen, ille de sen, kaplıyorsun her yeri. Sanırım ve galiba, adı, aşk oluyor.

Aşk acıdır, hasrettir. Hicran ve hayrettir, firkat ve gurbettir. Göz yaşı ve ahtır. Tazarru ve münacaattır. ' ' '

Peki neden ? Bu soru da elbet, cevapsız değil. Lakin, henüz mukaddimesindeyim;

ay mı tutuldu önce
güneş mi
hangimiz

hiç

farketmedim

sanırım veya galiba
ben
önce tutuldum

ne de
sakınırdım kendimi
halbuki.

hal, bu ki
-bak-
sanırım veya galiba

ben
aşık oldum ' ' ' '




Farketmeden ve farkettirmeden Züleyha misal, adını başka adlara gizliyorum. Onları andığımda aslında seni anmış olmak için. Öğrettikleri gibi meleklerin / bir tek mahremlerime diyorum seni. Kimselere demesinler diye de tembihliyorum.

kimseler
bilmesin

ama herkesler
anlasın
-istiyorum-

seni ' '


Değişik.

Ansızın boşalıyor, dediği gibi şairin, içimden sebepsiz kanım. Ağlamak, -hakikaten- güzel geliyor. Herkese ve herşeye mutluluğumdan paylar dağıtıyorum. Hanımeli kokan, bahçeli sokaklar keşfediyorum, ve mahsustan hep o sokaklara düşürüyorum yolumu. Gökyüzüne dalıyorum uzun uzun. Gökyüzünden dünyaya, muhakkaktan rüyaya. Dalıp dalıp gidiyorum. San(a), doğru, geliyorum.

Peki ama ya,
di mi,
belki bihabersin ?

Aşk ki, gerisi vesairedir. ' ' '

Ne farkerder ki. Hem, keşke. Keşke, bihaber olsan benden. Bilmesen beni. Hiç tanımasan. Acaba diyorum, cidden tanımasan mı, sürse gitse mi yüzyıllarca bu hal ? Hep bu hâl, ben yansam, ben dalsam gitsem sadece, sen hep aynı mı kalsan ? Acaba diyorum, vuslat da mı olmasa hiç ? Dayanabilir miyim ki ? Ben dayanabildiğim kadar tutsam mı elimi ateşte -inatla-, ve hep seni mi seyretsem öylece ? Sen de böylece kalsan. Ateş diye beni seyretsen. Ama farkıma varmasan. Ateş değmese sana. Sen hiç yanmasan. Sen hiç tanımasan, keşke o üç harfi,

hiç bilmesen ?

halbuki
ben

üç harpte
teslim
olmamıştım

-da, şimdi-

ayn’
-ile sabit-
300
dağ
-öteden-

üç harfe
esir
düşüyorum

ayn
şın
kaf

diye
sanırım veya korkarum ki
okunuşları
aşk
olsun ' ' ' '