Mesajı Okuyun
Old 04-02-2015, 23:46   #54
Mustafa Öztok

 
Varsayılan eski kararlardan faydalı olabilecek bir tane

1. HUKUK DAİRESİ
E. 2002/3549
K. 2002/5807
T. 7.5.2002
• KADASTRO EKİBİNİN HATALI İŞLEMLERİ ( Sicile Yerin Orman Tahdidinde Kaldığına İlişkin Şerh Verilmemesi - Sicile Güven İlkesi Uyarınca Davalıların Zarara Uğraması )
• TAZMİNAT DAVASI ( Tapu İptali ve Tescil - Sicile Yerin Orman Tahdidinde Kaldığına İlişkin Şerh Verilmemesi - Sicile Güven İlkesi Uyarınca Davalıların Zarara Uğraması )
• KUSURSUZ SORUMLULUK ( Kadastro Ekibinin Hatalı İşlemleri - Taşınmazın Orman Sınırları İçerisinde Değilmiş Gibi Tesbiti/Hazinenin 20 Yıl Sonra Davalı Satın Aldıktan Sonra Şerh Koydurması )
• SORUMLULUĞUN KUSURA DAYANMAMASI ( Kadastro Ekibinin Hatalı İşlemleri - Taşınmazın Orman Sınırları İçerisinde Değilmiş Gibi Tesbiti/Hazinenin 20 Yıl Sonra Davalı Satın Aldıktan Sonra Şerh Koydurması )
• TAPU İPTALİ VE TESCİL ( Kadastro Ekibinin Hatalı İşlemleri/Taşınmazın Orman Sınırları İçerisinde Değilmiş Gibi Tesbiti - Hazinenin 20 Yıl Sonra Açtığı Dava )
• DEVLETİN TAZMİNAT ÖDEMESİ ( Kusursuz Sorumluluk - Taşınmazın Orman Sınırları İçerisinde Değilmiş Gibi Tesbiti/Hazinenin 20 Yıl Sonra Açtığı İptal ve Tescil Davası )
2709/m.40/3, 129/5
4721/m.1007
818/m.55
ÖZET : Dava konusu taşınmaz, sanki orman sınırları içerisinde değilmiş gibi, senetsizden kişi adına 1959 yılında tespit edilmiş, sonradan satım suretiyle el değiştirmiş; 1994 tarihinde davalı üzerine kaydedilmiştir.Bu arada hazine tespite ses çıkarmamıştır.1982 tarihinde taşınmaz 1744 sayılı yasa ile orman dışına çıkarılmış, yine hazine davalının satın almasından sonra şerh koydurmuş; eldeki davayı ise, çıkarmadan itibaren 20 yıla yakın bir süre geçtikten sonra açmıştır. Kadastro ekibinin hatalı işlemleri sonucu davalıların ( karşı davacılar ) bayii adına tespiti ve kesinleştirilmesi, buna bağlı olarak sicil oluşturulması, sicile yerin orman tahdidinde kaldığına ilişkin bir şerhin verilmemesi nedeniyle ve sicile güven ilkesi uyarınca davalıların zarara uğradıkları yadsınamaz ( inkar edilemez ) bir gerçektir. Davalıların, akidine müracaat etme olanağının bulunması, kusursuz sorumluluktan ötürü hazineye karşı dava açmasını engellemez. Bu durumda uğranılan zararın hazine tarafından karşılanması gereği belirtilen ilkelerin bir sonucudur.
Hal böyle olunca, davalı ve karşı davacının gerçek zararının miktarının araştırılması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir.
DAVA : Davacı tarafından, davalı aleyhine açılan tapu iptali, tesçil, alacak davasının yapılan yargılamasında, mahkemece asıl davanın kabulüne, karşı davanın reddine dair verilen karar karşı davacı vekili tarafından duruşma istemli temyiz edilmekle, duruşma günü olarak saptanan 7.5.2002 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vs.vekili avukat Ahmet ile temyiz edilen Hazine vekili avukat Gülderen geldiler duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı,bilahare dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Davacı hazine vekili, dava konusu taşınmazın öncesinin orman olduğunu hazine adına orman dışına çıkarılan yerde kaldığı halde tapu maliki adına tesçil edildiğini, ormanların özel mülke konu olamayacağını ileri sürerek davalılar adına olan tapu kaydının iptali ile hazine adına tesçilini istemiştir.Davalı-karşı davacılar ise, tapu siciline güvenerek taşınmazın üzerinde şerh olmadan satın aldıklarını tapu iptal edildiği takdirde, zarara uğrayacaklarını ileri sürerek 15.374.000.000 TL. tazminat istemişlerdir. Toplanan delillere ve tüm dosya içeriğine göre, dava konusu taşınmazın 1938 yılında 3116 sayılı yasaya göre yapılan tahditte orman tahdit sınırları içerisinde kaldığı, orman sınırları içinde iken 1959 tarihinde yapılan arazi kadastrosu sonucu tahdit dışında imiş gibi senetsizden davalı ve karşı davacıların bayii üzerine tesçil edildiği, 16.2.1977 tarihinde başlayıp 14.9.1982 tarihinde kesinleşen 1744 sayılı yasaya göre yapılan orman sınırları dışına çıkarma işlemi ile dava konusu taşınmazın orman sınırları dışına çıkarıldığı, 11.7.1994 tarihinde davalıların tapu kaydına güvenerek pay satın aldığı daha sonra 9.11.1995 tarihinde tapu kaydına orman şerhi konulduğu sabittir.
Gerçekten, taşınmaz orman sınırları içerisinde iken kadastro tesbiti ile kişiler üzerine yapılan tesçilin yolsuz olduğu kuşkusuzdur.Nevarki, davalılar yolsuz oluşan tapu kaydına güvenerek taşınmazın bedelini ödemek suretiyle tapudan pay alan 2.el konumundadırlar.Taşınmazın tapu kaydı üzerinde ormandan çıkarıldığına ilişkin hiçbir şerh bulunmamaktadır.Başka bir anlatımla temlikten önce hazine tarafından tapunun yolsuz olduğundan bahisle açılmış bir dava yoktur.
Öncelikle belirtmek gerekirki Anayasa'nın 40 ncı maddesinin 3.fıkrasında "kişinin resmi görevliler tarafından vaki haksız işlemler sonucu uğradığı zarar da kanuna göre Devletçe tazmin edilir." Hükmü öngörülmüş, 129 ncu maddenin 5 nci fıkrasında "memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davalarının ancak idare aleyhine açılabileceği" açıklanmıştır.M.K.nun 1007 nci maddesi bu bağlamda yorumlandığında, tapu sicillerinin tutulmasından ve bundan doğan zararlardan devletin sorumlu olacağı ilkesinin benimsendiği anlaşılmaktadır. Yasanın bu açık hükmünün kaynak olduğu devletin sorumluluğu tapu sicilinin tutulması sırasında, sicil memurunun hukuka aykırı işlemi ile sonuç arasında nedensellik bağının varlığı gerekli isede, eylem yada işlemin kusura dayanması gerekmez.Zira devletin sorumluluğu kusursuz sorumluluktur.Anılan ilke 27.3.1957 tarih ve 1/3 sayılı İnançları Birleştirme Kararı ile benimsenmiş, B.K. nun 55 nci maddesindeki sorumluluğun kusura dayanmadığı 22.6.1966 tarih 7/7 sayılı İnançları Birleştirme kararı ile de tekrarlanmıştır.Adam çalıştıran ( somut olayda devlet ) objektif özen eksikliğinin doğurduğu zarardan sorumludur.Çalışanın seçiminde, talimat vermede ve denetlenmesindeki eksiklik yada bozukluk nedeniyle çalışan çevre ve ilgililer için hakların kazanılması ve kullanılması açısından özel bir tehlike oluşturur.Kusursuz sorumluluk, tapu siciline bağlı çıkarların ve ayni hakların yanlış tesçil sonucu sicile güven ilkesi yönünden değişmesi yada yitirilmesi bu haklardan yoksun kalınması temeline dayanır.Çünkü sicillerin doğru tutulmasını üstlenen ve taahhüt eden devlet, aykırı kayıtlardan doğan zararlarıda ödemeyi taahhüt etmektedir.Dayanaksız yada hukuksal duruma uymayan kayıtlar düzenlemek taşınmazın niteliğinde yanlışlıklar yapmak da aynı kapsamda düşünülmelidir.
Somut olayda, dava konusu taşınmaz, sanki orman sınırları içerisinde değilmiş gibi, senetsizden kişi adına 1959 yılında tespit edilmiş, sonradan satım suretiyle eldeğiştirmiş; 1994 tarihinde davalı üzerine kaydedilmiştir.Bu arada hazine tespite ses çıkarmamıştır.1982 tarihinde taşınmaz 1744 sayılı yasa ile orman dışına çıkarılmış, yine hazine davalının satın almasından sonra şerh koydurmuş; eldeki davayı ise, çıkarmadan itibaren 20 yıla yakın bir süre geçtikten sonra açmıştır.Kadastro ekibinin hatalı işlemleri sonucu davalıların ( karşı davacılar ) bayii adına tespiti ve kesinleştirilmesi, buna bağlı olarak sicil oluşturulması, sicile yerin orman tahdidinde kaldığına ilişkin bir şerhin verilmemesi nedeniyle ve sicile güven ilkesi uyarınca davalıların zarara uğradıkları yadsınamaz ( inkar edilemez ) bir gerçektir. Davalıların, akidine müracaat etme olanağının bulunması, kusursuz sorumluluktan ötürü hazineye karşı dava açmasını engellemez. Bu durumda uğranılan zararın hazine tarafından karşılanması gereği belirtilen ilkelerin bir sonucudur.
Hal böyle olunca, davalı ve karşı davacının gerçek zararının miktarının araştırılması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken karşı davanın reddine ilişkin hüküm kurulması doğru değildir. Davalı-karşı davacılar vekilinin temyiz itirazı yerindedir.Kabulüyle hükmün yukarıda açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.nun 428.maddesi uyarınca BOZULMASINA, 4.12.2001 tarihinde yürürlüğe giren Av.ücret tarifesinin 14.maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 250.000.000. TL. duruşma Av.parasının temyiz edilenden alınmasına ve peşin alınan harcın temyiz edene geri verilmesine 7.5.2002 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.