Mesajı Okuyun
Old 11-01-2008, 16:06   #1
Durdu GÜNEŞ

 
Varsayılan Kişisel Gelişim

KUTUP YILDIZIMIZ ERDEM Mİ?
Durdu GÜNEŞ
Günlük hayatımızda erdem kelimesine çok sık yer veririz. Hoşumuza gitmeyen bir davranış gördüğümüzde erdemli bir davranış değil deriz. İnsan davranışlarına bakarak onu erdemli ve erdemsiz diye tasnif ederiz.
Bazı kelimeler vardır ki hayatta çok sık kullanıldığından sözlük anlamının ötesinde geniş bir anlam kazanır. Erdem öyle bir sözcüktür. Kullanıldıkça anlam zenginleşmesi oluşmaktadır. Erdemi bazen ahlak anlamında, bazen etik anlamda, bazen adalet anlamında kullanırız. Erdemi kısaca insanı insan yapan değerler bütünü olarak tanımlamamız mümkündür. Erdem insana dair güzel şeylerdir. Erdem itidaldir. Erdem mutluluktur. Erdem sevgidir. Erdem dostluktur. Erdem vefadır. Erdem dinlemektir. Erdem şükretmektir. Erdem teşekkür etmektir. Erdem sağduyudur. Erdem alçakgönüllülüktür. Erdem hoşgörülü olmaktır. Erdem kinden nefretten, düşmanlık duygusundan kalbi arındırmaktır.
Bizi insan yapan erdem, elbette belli bir bedel-ödül dengesi üzerinde durur. Bedelini ödemediğimiz bir şeyin değerini de bilemeyiz.
Erdem hayatımıza egemen değilse dilimizde süs olmaktan öteye gidemez. Dilimizde de çok eğreti durur. Çünkü hayatımızla teyit etmediğimiz sözler bizde bir sahtecilik izlenimi uyandırır.
Hukuk erdemin yaptırıma bağlanmış somut hali sayılabilir. Onun için erdemli olmak aynı zamanda şerefli olmanın gereklerindendir.
Bu bağlamda özel bir parantez açarak şunu ilave etmeliyim Bir zamanlar suç işleyenlerin alınlarına şerefsizlik damgası vurulurmuş. Bu damgayı yiyenler alınlarını kapatır, başlarını da öne eğerlermiş. İşte o dönemden günümüze “Alnım açık, yüzüm ak” “Alnım ak, başım dik” gibi sözler kalmış.
İnsanın erdemli olması aynı zamanda alnı ak, başı dik olmak demektir. Erdemli olmak onurlu yaşamanın temel şartıdır.
Bizi insan yapan onurlu kılan önemli bir değer atfettiğimiz erdem konusunda hayat zaman zaman bizi test eder. Bazen hayat önümüze iki seçenek sunar. Erdemli olarak zarar görmek, ya da erdemsiz davranarak bundan çıkar sağlamak. İşte böyle bir uyuşmazlıkta tercihimizi hangi yönde kullanıyorsak insan olarak kalitemizi de seçmiş oluruz. Eğer erdem bir bedel istemeseydi herkes erdemli olabilirdi. Gerektiğinde bedel ödemeyi göze alamayanlar asla erdemli olamazlar. Bu tür insanlar eyyamcı erdem pazarlayıcılardır.
Sokrates mahkemede savunma yaparken şöyle seslenir. “Gerçeği aramaktan vazgeçmemle benim beraatıma hükmetmek önerisinde bulunursanız, size şöyle derim. Teşekkür ederim Atinalılar, ancak ben sizlere değil beni o görevle yükümlü kılmış Tanrı’ya uyacağım. Önüme çıkan her insana “yüreğini yalnız zenginlik ve şerefe kaptırıp, bilgelik ve gerçek ile nefsini düzeltmek kaygılarına uzak yaşamaktan utanmaz mısınız.” demeye devam edeceğim. Ölümün nasıl bir şey olduğunu bilmiyorum, belki iyi bir şeydir.; ama ondan da korkmam. Ancak görevden kaçmanın kötü bir şey olduğunu biliyorum. İyi olması olanağı bulunan her şeyi ise, kötü olduğunu bildiğim şeye yeğ tutarım. (john Bury-Düşünce Tarihi)
Nasreddin Hoca fıkralarında da insanın çıkarcılığı ile erdemi çok işlenen bir konudur. Çıkarı uğruna kazanın doğuracağına inanan kişinin, kazanın ölmesine inanmaması insanın çıkar karşısında nasıl erdemden saptığını çok açık ortaya koyar.
Diğer taraftan bazı Nasreddin hoca fıkralarında hoca kendi nefsini model göstererek erdem testi konusunda bilgi verir. İnsanın çıkarı söz konusu olduğunda doğruluktan nasıl saptığını komik şekilde göz önüne serer.
Hocanın kadılık yaptığı bir dönemde biri gelir ve hocaya sorar “Hocam bir inek bir ineği vurur öldürürse bunun hükmü nedir?” Hoca düşünür sonra “Hükmü ne olacak, dilsiz hayvandan tutup hesap mı soracaksın?” diye cevap verir. Adam bu defa “Hay ağzına sağlık hocam bizim inek sizin ineği vurdu öldürdü de..” deyince Hoca tereddütsüz “Ha o zaman iş değişir, getir bakayım şu kara kaplı kitabı” diye karşılık verir.
Erdemli görünmek, erdemden bahsetmek kolaydır. İnsana külfet yüklemez. Esas olan erdemli yaşamaktır. O zaman erdemin sorumluluğunu alır bedelini ödemiş olursunuz. Bedeli ödenmişse ona sahip olmuşsunuz demektir.
Nejat Muallimoğlu Bütün Yönleriyle Hitabet adlı kitabında bir anekdot nakleder.
Amerikan dâhili harbinden sonra, büyük bir sigorta şirketinin temsilcisi Güney Eyaletlerinin hürmet ve hayranlığını kazanmış olan Başkumandan General Robert E. Lee’ye temsil ettiği sigorta şirketinin genel müdürlüğünü kabul ettiği takdirde kendisine senede 50.000 dolar maaş ödeyeceklerini söyledi.
General Lee, hayatını devam ettirebilmek için bir iş bulması gerekli olmakla beraber bu kadar yüksek maaşı hak ettirecek derecede hizmeti dokunamayacağını söyledi.
“Biz sizin, şirketimize yapacağınız hizmet üzerinde durmuyoruz” dedi adam. “Biz, sadece sizin adınızı kullanmak istiyoruz.”
General Robert E. Lee sakin fakat kesin sesle cevap verdi.” O, satılık değildir.”
General Lee sonra senede 1.500 dolar maaşla küçük bir kolejin rektörlüğünü kabul etti.
Erdemli davranışlar sadece tarihe mal olmuş insanlarda değil günlük hayatımızın içindede yer alır.
Değerli dost ağabeyim Hazine uzmanı Cuma Biner’e bir gün neden lojmanlarda oturmadığını sormuştum. O ise çok doğal bir şekilde “Yıllardır lojmanların memurlar arasında adaletsizlik doğurduğunu ve devlete gereksiz yük olduğunu savundum durdum. Hal böyle iken lojmana geçip oturmayı doğru bulmadım.” dediğinde çok duygulanmıştım.
Erdem, eğitimli bir beyin ile duyarlı bir yüreğin arakesitinde yetişir. Abraham Lincoln “Tecrübeme göre eğitimsiz kimselerin erdemleri de çok azdır. “ der. Franklin Roosvelt ise “Bir insani ahlaken eğitmeden sadece zihnen eğitmek topluma bir bela kazandırmaktır.” diyerek bilgi ve ahlakın yan yana olması gerektiğine vurgu yapar.
Erdemli davranışlarımız yeni erdemli davranışları tetikler. Mevlana bir sözünde “Bir mumu, diğerini tutuşturmakla ışığından bir şey kaybetmez.” der.
Erdem bizden hep bedel mi ister? Erdemli olmak bizatihi ödülün kendisi değil midir?
Erdemin esasında sonuç itibariyle bir ödül olduğunu bir Çin hikâyesiyle anlatmak istiyorum
Bir zamanlar Çinde Kral yerine geçecek yeni kralı gençlerden seçmek ister ve onları bir teste tabi tutar.
Tüm gençleri toplayarak onlara birer tane çiçek tohumu verir. Bir yıl içinde gençlerin o tohumu ekip, çiçek olarak yetiştirdikten sonra çiçeklere bakarak karar vereceğini söyler.
Gençler aşk, şevk ve heyecanla tohumları alarak eve dönerler.
Bunlar arasında Ling isim genç de vardır. Ling’te herkes gibi umutla, aşkla çiçek tohumunu eker ve beklemeye başlar. Ancak haftalar, aylar geçer, çiçek saksısında hareketlik görülmez. Ama Ling umudunu kaybetmeden sanki çiçek çıkacakmış gibi bakım yapar, suyunu verir.
Arkadaşları rengarenk çiçekler yetiştirdiği halde Ling’in saksısı çiçekten yoksun kuru toprak olarak kalır.
Artık süre bitmiştir. Törenle yeni kral seçilecektir. Annesi Ling’ede yarışmaya katılmasını söyler. “Sen elinden geleni yaptın. Tohumu ektin, bakımını yaptın, suyunu verdin sevgi gösterdin, çiçeğin çıkıp çıkmaması senin iradenle ilgili değildir.” der. Ling annesinin de tavsiyesiyle yarışmaya katılır.
Yüksek bir tepede duran kral çiçekleriyle gelmiş gençlere bakmaktadır. Gözleriyle kalabalığı tarar ve Ling’i görür. Muhafızlarına Ling’i getirmesini söyler. Ling gelir.
Kral adını sorar “Ling efendim.” der genç. Sonra kral kalabalığa döner ve “Yeni kralınızı selamlayın yeni kralınız ling” diye konuşur.
Bir uğultu halinde “ama olur mu onun bir çiçeği bile yok. Bizim çiçeklerimiz var olur mu öyle şey.” Sesleri yükselince, Kral kalabalığa şöyle seslenir. “Bir yıl önce burada herkese bir tohum verdim. Siz ekip, sulayıp bir yıl sonra getirecektiniz. Ama hepinize kaynamış tohum vermiştim. Asla büyümeyecek olan... Ling dışında herkes ağaçlar, bitkiler ve çiçekler getirdi, çünkü tohumun büyümediğini fark edince hepiniz onu bir başka tohumla değiştirdiniz. Oysa sadece Ling içinde benim verdiğim tohum olan boş saksıyı getirme cesaret ve dürüstlüğünü gösterdi. Onun için yeni imparatorunuz o olacak.”
Hayatımızda erdem kutup yıldızımız olsun. Yerimizi yönümüzü ona göre belirleyelim. Başka türlü nasıl insanlaşır ve mutlu olabiliriz ki!