Mesajı Okuyun
Old 18-08-2002, 13:53   #3
metin karadag

 
Mutlu Cevabınız sorunuzun içinde zaten:)))

Değerli Aristo

Aslında sorularınız yanıtlarını da içinde taşıyor bu nedenle bana söyleyecek bir şey bırakmamışsınız.

Sorunun kaynağını ve çözümünü hep başka yerlerde arama alışkanlığı yeni değil...

Hele bunun "Yabancılaşma" olarak adlandırılması hiç de yeni değil.

Platon'dan Marx'a ve tabii günümüzün düşünürlerine kadar... Üstelik günümüzde bunu bağıra bağıra yapar olmak da daha ilginç.

İnsanın kendisine olan yabancılaşmasından, içinde bulunduğu topluma yabancılaşmasına kadar her alanda zamana zaman farklı adlandırmalar altında olsa bile ("öteki - ötekileşme" gibi sonunda bedeli çok pahalı ve çok acı bir biçimde yine bizler; hepimiz tarafından ödenmekte...

Psikoloji ya da psikiyatride "deliliğin" en kısa tarifi; "her türlü insani ilişkiden yoksunluk hali..." (yani asosyalize bireylik) olarak tanımlandığında karşımıza çıkan tabloda yelpazenin iki ucu arasında bir yerlerde dolanırız her birimiz.

Bu yelpazeyi şöyle bir gözünüzün önüne getirseniz; bir uçta asosyalize birey (delilik hali: insanın topluma ve kendisine yabancılaşmasının en uç sınırı.) diğer uçta sosyalize birey (her türlü insani ilişkiyi kurabilen)...

Her gün içerisinde yaşadığımız ve gözlediğimiz ilişki biçimlerini bu yelpazenin "denk düşen" bir yerine göre işaretlemeye kalksak tablo sanırım daha da vahim olarak gözlerimizin önüne serilecek...

Şimdi şöyle düşünebiliriz, böylesine ilişki bozukluğu yaygın bir toplumda hukuk her gün nasıl kurulacak, adalet huzuru nasıl oluşacak?...

Kaldı ki "hukukun tek kaynağı; insanlar arasındaki insani, doğal ve açık olan her türlü ilişkiler..." olduğuna göre; sorun çözme kabiliyetini ortaya koyabileceği bir sosyal özden yoksun olarak yetişen insanlarimiz yalnızca hukuk ve adalet alanında değil yaşamın diğer alanlarında da bu özürlü ilişkiyi birbirine sıvanarak taşımaya devam edeceklerdir...

Asosyalize yani insani ilişkisizlik ortamında hertürlü insani ilişki geliştirmekten izole edilmiş olarak yetişen insanların damdan düşer gibi sağlıklı sosyalize birey davranışı gösterebilmeleri olanaklı değildir...

Bu sorunun üniversiter öğretimde çözümüne dair önermeyi burada da defalarca dile getirdiğimiz gibi insani ilişkiler ortamını yaygın bir biçimde saglamaya çalışan ve sorun çözme kabiliyetini birlikte üretirken öğrenen öğrencilerin katılımcı bireyler olarak yeni bir davranış alışkanlığı / kültür yaratabilecekleri ortam modelini sunmakla yükümlüyüz diye düşünmekteyiz...

Aşağıya bunun modelini anlatmaya çalışan yazıyı bir kez daha ekliyorum.

Sevgi ve Saygılarımla
Metin Karadağ

( 10 Haziran 2002, Cumartesi Cumhuriyet Bilim Teknik Dergisinde cikan yazinin biraz uzun kopyasını yapıştırdım...)


Üniversite Eğitiminde, Kuram ve Uygulamanın
“İçiçe ya da Paralel” kılınabilmesi üzerine bir model:

Mimari Stajda Rotasyon Programı Uygulamaları:

Kimi üniversiteler doğası gereği Kuram ve Uygulamayı içiçe yaşar ve yaşatırlar. En yakın örnek ise Tıp Eğitimidir...

Tıp Fakültesi ve Hastaneler’in içiçe olması buna iyi bir kanıttır...
Her zaman ve birebir olmasa da; verilen Kuramsal Eğitim Uygulamayı, Uygulama da Kuramsal Eğitimi eşzamanlı ve karşılıklı olarak desteklerler...

Kimi üniversiteler içinse böylesi bir durum olanaklı değildir... Bu nedenle öğrencinin yani Meslek Adayı’nın ya kuramsal eğitim süreci içerisinde, ya da mezuniyetten sonra okullarının staj yönetmeliklerine göre “sembolik sürelerde ve sembolik uygulamalar”da bulunması istenir.

Deneme ve Yanılma Metodu:

Genelde staj, öğrenci yani meslek adayı tarafından, “hızla yolda giderken aniden önüne çıkan çukur ya da duvar” olarak algılanır. “Nereden çıktı şimdi de bu staj işi?...” Aşıldığında ise geriye dönülüp de bakılmayacak kadar da önemsiz bir anı olarak akılda kalır... Unutulur... Bu unutkanlık, ta ki mezuniyet sonrasında mesleki hayatın dayattığı açmazlar karşısında bocalamaya başlandığında; deneme-yanılma ile yeniden öğrenmek zorunda kalacağı günlere kadar sürer... Ama artık iş işten geçmiş ve metod belli olmuştur... “Dene ve Yanıl” ya da “Deneme ve Yanılma” seçenekleri arasında bocalayarak ancak yıllar sonra birikmiş deneyimlerle ayna karşısında kendisini “Meslek Sahibi Kişi,” olarak görebilir hale gelir... Bedeli çok ağırdır...

Dilimizden aldığı ironik bir şekille uyumlu olarak meslek sahibine yine aynadan başa kakarcasına, “yanılmamanın en kolay yolu olan denememeyi” sırıtarak söylemektedir zaten; DENEMEseydin YANILMAzdın!...:

Bu konuda üniversite eğitiminde ideal olana dair yani yukarıda verdiğimiz Tıp Eğitimi ile ilgili ilk örneğe dönersek;

Kuram ve Uygulamayı İÇİÇE ya da olmadı PARALEL kılabilecek bir model kurgulanabilir ve tabii uygulanabilir miydi? Ayrıca dünyada benzer bir örneği var mıydı?

Son soruyu yanıtlayarak başlayabiliriz. Konu hakkında dünyada başka bir örneğe rastlanmamıştır.

Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi’ni, İstanbul’daki Mimarlık Fakültelerimizle birlikte ve yine Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi’nin Mimarlık Eğitim ve Kültür Araştırmaları Kurulu koordinasyonunda; Galata Grubu gibi mimarlık öğrencileriyle birlikte uzun yıllara dayanan çalışmalarda, yakın gözlemlerden çıkan bir dizi problem noktası; sorunu çözmek yönünde harekete geçirdi...

Benzer sorunların tekrarlı sürekliliği, çözüm ve önerilerin de bir sürekliliğe yani bir sisteme aktarılması gerektiği yönünde işaretler taşıyordu...

Örneğin öğrenciler büyük ölçüde “naylon staj yapmak zorunda kalıyorlardı.”

Küçük çaplı bir mimari projenin tepeden tırnağa gerçekleşme öyküsü ortalama 6 ay sürüyordu... Aynı projenin yine uygulama ve ruhsat süreci ise ortalama 2 yıl...

Oysa ki, öğrenciden istenen büro ve şantiye stajları ise 35’erden 70 gün ya da 45’erden 90 gün gibi tadımlık bir sürece denk düşüyordu... Ve bu da büyük ölçüde “naylon” yapılarak geçiştiriliyordu...

Ve mesleğin adayı muhtemel yanlışlarının tümünü olmasa bile önemli bir bölümünü bu uygulama sürecinde “tüketebilmeliydi...” Ama bu, bir türlü gerçekleşemiyordu...

Verili staj sürelerinde tüketilemeyen yanlışlar; mesleki hayatın içerisinde DENEYİP YANILARAK öğrenmeye kalıyordu... Hatta bu konuda sık kullanılan bir espri de mevcuttur: “Doktorlar’ın denemelerinde hataları görünmez çünkü gömülürler; Mimarlar’ın denemelerinde ise hataları hemen görülür, çünkü dikilir, bina olurlar...”

Mimarlık eğitimindeki stajı ve staj anlayışını, esnek ve kesintisiz bir biçime dönüştürüp tüm eğitim sürecine PARALEL hale getirerek “staj olmaktan çıkarabilecek bir sistem;” aynı zamanda şu an yönetmelikler gereği okullarca istenen stajında öğrenci tarafından YETKİN BİR MİMAR ADAYI OLARAK yapılabilmesine olanak sağlamalıydı.

Bu noktada daha fazla detaya girmeden sözü edilen modele geçebiliriz. Mimari Stajda Rotasyon Programı adı verilen çalışma; pilot bölge olarak İstanbul’daki 9 mimarlık fakültesinin toplam 3000 küsür öğrencisine servis vermek üzere;

FARKLI OKULLARIN FARKLI SINIFLARINDAKI ÖĞRENCİLERİN BİRARADA ÇALIŞABİLECEK ŞEKİLDE GRUPLAMA SİSTEMİ OLUŞTURULMUŞTUR....

Tanımı pekiştirmek için AYNI OKULUN AYNI SINIFINDAKI İKİ ÖĞRENCİNİN AYNI GRUPTA BİRARAYA GETİRİLMEMESİ TEMEL KURALINA DAYANMAKTADIR da diyebiliriz.

Çünkü “bilginin termodinamik akışkanlığı yani dinamikleşmesi” ancak farklılıkların birarada bulunmasıyla olanaklı hale gelmektedir...
Örneğin, bir Mimari Stajda Rotasyon Grubu: YTÜ’den 1,2,3,4. sınıf + MSÜ’den 1,2,3,4. sınıf + İTÜ’den 1,2,3,4. sınıf öğrencileri olmak üzere (öğrenci sayıları şu an bu 3 devlet okuluna göre çok az olan); özel-vakıf üniversitelerinde okuyan mimarlık öğrencilerinin de birer ikişer katılımıyla oluşturulmaktadır...

Bu 9 mimarlık fakültesinde okuyan 3000 küsür öğrenci MSR gruplarına dağılımı tamamlandığında yaklaşık 250 grup oluşacaktır. Şu an açılan grup sayısı ise fiilen 61’dir...

Elektronik ortamda tüm grupların birarada bulunabildiği bir genel haberleşme ağı ve ayrıca her bir grubun kendi arasında iletişimini sağlayan e-mail grubu/web sayfası da bulunmaktadır...

Oluşturulan gruplar her yıl farklı okullarının birinci sınıflarına yeni kaydolan öğrencileri gruplarına almaktadırlar. Bir gruba giren öğrenci mezun oluncaya kadar yani 4 yıl boyunca ve hatta isterse mezuniyet sonrasında da gruplarıyla olan ilişkilerini ve hatta çalışmalarını sürdürebilmektedirler.

Bu gruplar ne yapabilmektedirler(ne işe yaramaktadırlar)?: Gruplarında öğrenciler mesleki ilgi alanlarına giren her konuda programlayabildikleri her işi, bir arada ya da tek tek birebir olarak gerçekleştirebilmektedirler.

Mimarlık öğrencileri daha önce var olmayan bir biçimde gruplarıyla birarada; eğitimleri sürecinde yani 48 ay boyunca defalarca yaz alan çalışmalarına katılabilmelerinin yanısıra; defalarca farklı şantiyeleri görebilmekte; yapı sektöründeki farklı malzemelerı üretildikleri alandan uygulandıkları alana kadar izleyebilmekte; mesleki deneyimi olan uzmanlarla ortak atölye çalışmaları gerçekleştirmekte; yarışma projeleri de dahil ilgili detay ve eskiz çalışmalarına katılabilmekte ve tüm bu çalışmalar konusunda ihtiyaçları olan konu ve alanlarda konferans ve söyleşiler gerçekleştirebilmektedirler...

Tüm bu mesleki alanlarda geçekleştirdikleri çalışmaları, belgelemek amacıyla yine kendilerinin grup olarak ya da tek tek hazırladıkları 4 sayfa dosya kağıdı (Standart boyutu : “ikiye katlanmış a3 kağıdıdır”) MSR Bültenleri’nde yazı, çizgi ve diğer araçlarla yansıtmakta ve bu MSR Bültenleri Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi tarafından 200 adet çoğaltılarak yine kendilerine teslim edilmektedir...

Deneysel bir başlangıç olarak şu ana kadar 10 ayrı grubun birbirinden farklı alanlarda 22 bülten çıkarmış olması önemli bir kaynak olarak sistemin gelecek umudunu kendi içinde taşımaya başlamıştır... Sistemin aynı zamanda bir “Öğrenen Organizasyon” olması MSR Grup Bültenleri’ni çıkarma periyodunu da kendilerinin belirlemesi gereğini doğurmaktadır....

Mimarlık ve Mimarlık Eğitimi’nin, Mühendislik ve Mühendislik Eğitimi’nden farklılaştığı alanlardan biri olarak “beşeri ilimlerle olan ilişkisidir...” diyebiliriz. İnsan ilişkilerinin irdelendiği Sosyoloji, Sosyal Psikoloji, Bireysel Psikoloji vb, günümüz mimari eğitiminde özel bir anlama ve yere sahiptir.
Örneğin proje derslerindeki grup çalışmalarına “çekingen/dilsiz/asosyal” olarak başlayan öğrenci kısa sürede “aktif/geveze/sosyal” olmayı öğrenemezse; proje dersleri onun için işkenceden farksız hale gelebilir ve buna bağlı olarak da asla mezun olamayabilir... Burada mecazi anlamda bir gevezelikten söz edilmesiyle öğrencinin kendi proje grup hocasını çizimleri ve ifadeleriyle ikna edebilecek yeteneği kazanması kastedilmektedir. Tüm bu gerekçelerle Mimar Adayı’nın “gözlem gücünü ve ifade yeteneğini” her alanda test etmekten çekinmeyecek bir medeni cesarete de sahip olması beklentisi ifade edilmektedir. MSR Bültenleri’nde de bu yeteneklerinin gelişimini ve çizgisini herkese oldukları gibi kendilerine de sunmaktan kendilerini alıkoymamalarını sürekli beklemekteyiz...

Tek başlarınayken 3000 küsür farklı sorun oluşturan dağınık bir konumdan çıkıp; 250 grupta ortak konu alanında bir araya gelen öğrenciler, bir süre sonra kendi gruplarını “Sorun Çözme Kabiliyeti Geliştirme” atölyesine çevirebilmekteler...

Örneğin: iyi bir yerde staj olanağı bulan bir öğrenci stajını bitirdikten sonra kendi grubundan ya da başka bir gruptan staj yeri bulmakta zorlanan bir arkadaşını bu sorunundan kurtarabilmektedir.
Bu arada belirtmeden geçmemek için; bu çalışma sistemi ile bir süre sonra Mimar Adayları’na büro ve şantiye stajı için ideal olanaklar sunan iş alanları da, bir yandan akredite olacaklar eğitime katkıları sistemleşebilecektir...

Öğrenciler MSR Programına göre oluşturdukları bu “Öğrenen Organizasyon” yapılanmasıyla; bugüne kadar öngörülmemiş sorun alanlarını da kendilerinin tanımlayarak sorun alanı olmaktan çıkarabilme konusunda yetkinleşebildiklerini artık kendileri de fark etmeye başlamışlardır... Bu grup kimliği ile birlikte kişisel ve mesleki kimlik oluşum sürecinde; mutlaka birbirlerine eser miktarda bile olsa yeni bir davranış alışkanlığı aktarmaktadırlar. Davranış alışkanlıklarını da geliştirebilecekleri bu çalışma alanı ile şu an farklı bir eğitim kültürü ortaya çıkarmaya başladıklarının farkına yavaş da olsa varıyorlar.

Aynı modelin, İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi ve ilgili Öğrenci Komisyonu’nca gündeme alınarak “İnşaatta Staj Rotasyonu Programı” adıyla hazırlıklarına başlanmış olması; KURAM ve UYGULAMANIN İÇİÇELİĞİ ya da PARALELLİĞİNİ kurmak konusunda mevcut üniversite eğitim sistemimize acaba küçük de olsa bir yarar sağlayabileceğinin işareti olabilir mi?...

Yine aynı modelin uygulanabilirliği konusunda; üzerinde henüz fikri tartışmaları tamamlanmamış olan “Hukukta Staj Rotasyonu Programı” artık bir üçüncü adıma kalıyor...

Metin Karadağ(*)
Mimar
(*)Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi
Mimarlık, Eğitim ve Kültür Araştırmaları
Kurul Sekreteri;
(*) Mimarlık Vakfı Enstitüsü
Yönetim Kurulu Üyesi
karadagmetin2@yahoo.com