Mesajı Okuyun
Old 28-04-2011, 17:20   #90
Av.Suat Ergin

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Dr. Fuat Şenoğlu
Yukarıda da belirttim, sözlerin tümü ve o anki ortam ve değerlendirme hususları dikkate alınmalı, tüm deliller birlikte değerlendirilmeli, kast öyle saptanmalıdır; .

Hatta Sayın Kavili'nin yargılandığı ve savunman olarak görev aldığı tüm dosyalar delil olarak gösterilebilir. Kavili, bir gün bir Sayın Savcının odasına girerek bu sözleri söylememiştir. Daha önce yargılandığı "El ,kol hareketiyle Savcıya ve Hakime akaret" davasında da bir hakimin odasına girerek "el kol hareketi" yapmamış; savunmanlık yaptığı davada yapmıştır. İşin garip yanı "El, kol hareketi" yaptığı için yargılandığı mahkeme heyetine de (hemen yanındaydım) aynı şekilde "el,kol hareketi" yapmış ve heyeti de bu konuda uyarmıştır. Ama bu defa nedense kendisi hakkında dava açılmamıştır. Üstelik beraat kararı verilmiştir.

Savunman olarak görev aldığı dosyalarda ne yapmaktadır pekiyi? Israrla ve inatla ulusal ve uluslarası mevzuattan örnek vererek, savunma makamının başını dik tutmaya çalışmaktadır. Kavili, bazı hakim ve yargıçların "ezberini" bozmuştur. Ceza davası olmasına rağmen, dosyaya ve mevzuata hakim olmayan bazı meslektaşlar(bazı örnekleri siz vermişsiniz) "evet, efendim, sepet efendim" ile yetinirken Kavili yargılamanın yasalar çerçevesinde yapılması için çırpınmaktadır. Talep ettiği hiçbir şey, yasada olmayan şey değildir. Her "gereği düşünüldü"de ayağa kalkmanın yasada yeri olmadığını savunduğunda da ilk başlarda aynı tepki verildi. "Ama mahkemeye saygı" "Ama örf olmuş artık" dendi. Sonuçta, o ve onun gibi bir avuç meslektaş sayesinde uygulama yerleşti.

Bir yerden sonra, Kavili ile bazı hakim ve savcılar arasında "inat savaşı" başladı. Kavilinin inadı, "savunma makamının olması gerektiği gibi olması" idi; bazı hakim ve savcılar için ise bugüne kadar her davada usul kurallarını tartışan, zaptı dahi kendi yazdırmak isteyen bir hukukçu ile karşılaşmadıkları için "statükoyu koruma inadı" adına, önyargı ile yaklaşmaya başladılar. Sonuçta savaş, "Kavili'nin burnunu sürtme" noktasına geldi. Nasıl ki biz avukatlar yemekte biraraya geldiğimizde hakim ve savcıların olumlu-olumsuz davranışlarını konuşuyorsak, hakim-savcılar da yemeklerde Kavili'yi konuşmaya başlamışlardı. Bizzat tanık olduğum gibi, kendisiyle hiç tanışmamış ve kendi mahkemesinde Kavili'nin hiç davası olmamış hakim-savcılar da Kavili hakkında fikir(!) sahibi olmaya başlamışlardı. Tıpkı askerlikteki "muvazzaf dayanışması" gibi davarananlar vardı. Hal öyle bir hal aldı ki,(tabir-i caizse) Kavili'yi deviren, kahraman ilan edilecekti. Benim kanaatimce gelinen nokta budur.

Kavili'nin uslubu beğenilir ya da beğenilmez ama dikkatlerin kendi üzerinde olmasına rağmen ve bu kadar yetkin olması da gözönüne alındığında, o hiçbir hakim ve savcıya hakaret kastı ile söz söylemez. Hatta onlar isteseler bile söylemez.

Yazı çok uzun olduğu ve çıkmak zorunda kaldığım için kesmek zorundayım. Belki devam ederim. Ama lütfen yazdıklarıma siz alınmayın.