Mesajı Okuyun
Old 12-11-2012, 23:22   #1
ersintoker

 
Varsayılan İnsanlık Hallerİ

Kendimle barışık mıyım?
Hayatımız öğretilmişlikler üzerinden belirleniyor,,, pek çok şey hazır kalıplar halinde ısmarlanmış giysiler gibi giydiriliveriyor üzerimize,,, genel algılardaki olumlamalar da bizi alıp rehavetin kollarında pışpışlayıveriyor,,, mutlumesut devam ediyoruz yolculuğumuza,,, ta ki biri provokatif düşüncesiyle karşımıza dikilinceye kadar,,, ki bu, huzur içinde kulaçlarken hayatı, aniden bir kayaya başını çarpmış gibi sendeletiveriyor insanı,,, “kendiyle barışık olmak”,,, ilk bakışta ne kadar çekici, özendirici, olmazsa eğer, insan içine çıkma konusunda tereddütler uyarıcı bir söz geliyor insana,,, aranan insani özellik işte bu: “kendiyle barışık olmak”… kabulleniyorsun,,, belki de kendi içsel derinliklerini şöyle bir kolaçan etmeye bile gerek duymadan, “tamam” diyorsun, “evet canım, ben de kendimle barışığım işte!” o andan itibaren bütün denizleri sütliman ilan ediveriyorsun,,, hafif bir meltem vurmuş yelkenlerine,,, dengelerini bozmadan,,, yalpalamadan sağa sola,,, iki adım ileri bir adım geri de yapmadan,,, süzülüp gidiyorsun işte enginlere doğru,,, içkavgadan uzak, erinçli bir dinginlikle başını kaldırıp haykırıyorsun insanlık alemine,,, “kendimle barış içindeyim!” yüzünde bu halin getirdiği sevecen bir gülümseme de olmalı ama!

Ne yalan söyleyim, ben de bu sözün cazibesine kapılmış, kendiyle barışık olanlara imrenir olmuş, kendimde ise bunun karşılığını bulamamış olmayı da bir defo gibi kabullenmeye başlamıştım,,, ta ki,,, Mario Levi’yi dinleyinceye dek,,, ki onun, belli başlı kitaplarından “İstanbul Bir Masaldı”yı birkaç kez okumak için elime almış ama bir türlü sonunu getirememiştim,,, beni sarmayan,,, hep bir yerlere gelip gelip tıkanan bir yanı vardı kitabın,,, her neyse,,, Levi, konuşurken, sözü nereden dolandırıp getirmişti, pek hatırlamıyorum,,, birden, “ben kendimle barışık değilim” deyivermişti,,, evet, insanın daha önce bellediklerini, sorgusuz sualsiz kabul ettiklerini, yeni baştan sorgulamaya başlaması için, bu türden provokatif kıvılcımlar gerekiyordu,,, “kendiyle barışık olmamak”, kendi içinde sürekli bir mücadelenin, belki de kendinle kavga ederek, zihninde ve de gönlünde yer etmeye, belki de giderek yosun bağlamaya yüz tutabilecek durağanlığı, şöyle bir dalgalandırarak, havalandırmayı, yenilenmeyi getirecekti ki,,, bu da hayatın ritmini kendi kalp atışlarında her gün yeniden duyabilen, her an yeniden ateşlenmeye hazır bir ruh hali demekti…

Bugün, İTÜ’de bilimsel düşüncenin fırtına gibi esen savunucusu, 1970’li yılların efsane devrimci hocalarından Prof. Tarık Özker’in, ölümünden tam 35 yıl sonra ilk kez düzenlenebilen anma toplantısında, düşündüm bunları,,, hocanın şu sözünün altını çizdikten sonra: “kendiyle çelişmeyen insan ölmüş demektir…” İşte bu da, o yıllarda öğrencileri sarsmakla kalmayıp, tepeden tırnağa silkeleyen provokatif bir görüştü…

“Kendiyle barışık olmak” türünden, farkına varmadan kucağımızda bulduğumuz, pek çok “öğretici” söz var,,, arada bir durup,,, “gerçekten öyle mi acaba” diye,,, provokatif olmasa da,,, masumane sorucuklar geçiresi geliyor insanın içinden…