Konu: tüp bebek
Mesajı Okuyun
Old 29-05-2008, 18:49   #19
Av. Nurten Kozan

 
Varsayılan

Sayın Meslektaşlarım;
Açılan konu özgürlükler ve ahlak kuralları yönünden tartışılıyor gibi geldi bana. Bence burada konuyu ahlak kuralları çerçevesinden uzaklaştırıp, evrensel hukuk kuralları, olması gereken hukuk normları ve özgürlükler çerçevesinde değerlendirmeliyiz.
Çünkü; sayın Yaren'inde belirttiği üzere ahlak kuralları toplumların sosyo- ekonomik seviyesi ve toplumda hakim dini kurallara göre oluşur. Her din, dünya üzerinde varoluşuyla birlikte kendi egemenliğini bütün dünyaya kabul ettirmek için uğraşagelmiştir. Sayın Yacimin, hıristiyan kültüründe yozlaşmanın arttığını söylerken, diğer yandan hıristiyan katolik kilisesinin boşanmayı katiyetle yasakladığını da göz önüne alsa, bu durumu salt dine indirgemenin yanlış olacağını söylerdi sanırım. Ancak; Amerika'da istatiksel olarak gençlerin fazlaca dejenere olmuş olması bir gerçek iken, dünyadaki en iyi ilk 200 üniversiteninde %60 ının da Amerikada olduğu da bir gerçek. Ve bu durumun bilim- teknolojiye yansımasıda yadsınamaz bir gerçek.Amerika, diğer hıristiyan ülkelere göre çok daha fazla dindar olduğuda bir gerçek. Bu durumda, dejenerasyonun din kaynaklı olduğu olgusu tamamen yersiz olup ancak sosyo- ekonomik sistemlerin bir sonucu olarak yorumlamak gerekir. Kapitalist sistemin doğal sonuçları diye düşünüyorum. Yalnızlaşmış bireyler, bencilliğin yüksellişi, sorgusuz dindarlığın yükselişi ve cahilleştirilen bir halk.
Teist inançlarda, tartışılmaz doğrular, tarşılmaz kurallar, doğmalar yerleşiktir. Ve bu doğmalar yüce yaratıcının emirleri olarak kabul edildiği sürece tartışılmazdır. Dinin ahlaksızlık olarak nitelediği bir davranışı, o dinin inanmış mensubuna bunun ahlaksızlık olarak nitelendirilemeyeceğine ikna edemezsiniz. Çünkü, kutsal doğrunun tartışması olmaz.
Bu nedenle burada bu konunun din- ahlak- özgürlükler çerçevesinde tartışılmaması gerektiğini düşünüyorum.
Ben bu konu hakkında, Sayın Yücel Kocabaş gibi düşünüyorum. Özgürlükler ve evrensel hukuk kurallarına göre irdelemeli.
Bence burada konu önce ikiye ayrılmalı. Babanın belirli olması ve olmaması şeklinde.
Babanın belirli olması halinde, evlilik zorunlu bir unsur olmamalı. Tabii burada babanında, çocuğa karşı yükümlü olacağı hususunu gözden uzak tutmamak gerekir.
Babanın belirsiz olması durumu ise çocuk yönünden değerlendirilmeli;
Kadın, sadece annelik duygusunu tatmak, anne olma hissini yaşamak için tek başına bir çocuk doğurmak istiyor. Baba meçhul. Burada sözünü ettiğimiz, dünyaya gelecek bir insan. Ve hukuk normlarına göre " Sağ doğmak kaydıyla, anne karnına düştüğü andan itibaren hak ehliyetine sahip olacak", ve bir insan olarak dünyaya gelecek bir canlı. Bakkaldan alınan bir oyuncak bebek değil. Annenin, "anne olma duygusunu yaşama hakkı ve özgürlüğü" mevcutken, bunun yanısıra dünyaya bir babadan mahrum olarak gelecek insanın bunu ne kadar isteyip istemediği yada hukuk normları açısından çocuğa tanınan anne ve babasını bilme hakkını ve özgürlüğünü daha baştan elinden alma hakkınıda anneye vermelimiyiz? Bence konuyu tamemen hukuki açıdan tartışmak gerekir.
Diğer yandan, her çağda ve her toplumda, evlilik içi ve evlilik dışı yada babası belirsiz olan çocuklar her zaman olagelmiştir. Doğal yollardan çocuk dünyaya gelebilirken, bu duruma tıbbi destek vermenin nesi sakıncalı olabilir?
Tıp kuralları ve kurumlarının işleyişi hukuk normlarıyla belirlenmektedir. Toplumların gelişmişlik seviyelerine paralel olarak hukuk normlarıda değişmektedir. Özgürlüklerimizin sınırı diğerinin özgürlüğünü kısıtlamama esasına göre belirlendiğine göre, anneye bu özgürlüğü ve hakkı verirken, çocuğun özgürlüğüne ve haklarına ne kadar müdahale edilmiş olur? Amaç daha sağlıklı, daha gelişmiş, hak- özgürlük ve insanlık onuruna yakışır bir topluma ulaşmak istiyorsak önce çocukların hak ve özgürlüklerine saygı duymak gerekmez mi?