Mesajı Okuyun
Old 23-09-2006, 10:35   #54
gerunsal

 
Varsayılan

Öncelikle herkese selamlar;

'Egemenliğini ve yüksek istiklalini yabancı boyunduruğundan kurtarmasını bilen Türk milleti dilini de yabancı boyunduruğundan kurtarmasını bilecektir'

Aslında yüce önderin yukarıya alıntıladığım tümcesi bu konudaki tartışmaya noktayı koyacak olan yegane savdır. Forum başlığını baştan sona okuduğumda sayenizde yüzümde bir çok duyguyu anlatacak mimik oluştu. Kah şaşırmak kah gülümsemek kah üzülmek gibi...

Öz Türkçe hakkında hali hazırda böylesine düşünce savaşlarının olması sevindirici midir yoksa hala olduğumuz yerde durduğumuzu gözümüzün içine soktuğu için acı verici midir bilinmez; ancak artık bu konuda bir görüş birliğinin oluşması kaçınılmazdır.

"Yazın" sözcüğünün “yazmak” eylem kökünden geldiğini düşünemeyecek kadar Türkçe'den bihaber bir "şahsiyetin" "yazar" olarak adlandırıldığı bir ülkede daha fazlasını beklemek ne yazık ki günümüz için pek kolay değildir. Hele hele halk tarafından benimsenmiş ve Türkçe köklerden türeyerek çağrışım yoluyla anlamlandırılabilecek sözcükleri uydurmaca dil -onların deyimi ile "uydurukça"- olarak niteleyip yabancı kökenlileri tercih eden ve kendi bilinçaltında bulunan Türkçe'nin acizliğine ilişkin sözde savlarını gün ışına çıkaran yaklaşımları ile "üstad"laşmış olan sözde dil bilimcilerin savlarına kulak asmak ne kadar anlamlıdır tartışılır. "Olanak, olasılık vb." sözcüklerin Türkçe için bir tehlike olduğunu düşünmek ya da dillendirmek ne kadar samimi bir görüş açıklamasıdır; bu da tartışılır...

Şu an ve yüzyıllardır -ta ki Osmanlı Fermanlar Döneminden günümüze kadar- yaşadığımız siyasal üçlüğü bu konuda da yaşamaya devam ediyoruz. Kimilerimiz eskiden tamamen kurtulmak ümidiyle yeni "kıblesi" saydığı batının dil dahil tüm değerlerini benimsemek için uğraşmakta kimimiz; "miras"tı "köklerimiz"di deyip Osmanlı kültürünü baş tacı etmektedir. Sanırım bu ulusumuz adına genetik bir durumdur. Türk'ün son bin yıllık tarihi göz önüne alındığında 1930 ve sonrası hariç sürekli olarak her yeni devlet kurduğunda kurulduğu çağın önde olan kültürü hangisi ise yüzünü ona çevirmiştir. Belki de bugüne kadar Türk'ün kendi başına ve kendi uygarlığı ile çağına damgasını vuramamasının en büyük nedeni de bu olsa gerekir. İnsan kendi kendisine sormadan edemiyor: "Yarın Türkiye Cumhuriyeti'nin başına bir şey gelse ve dünyadaki önde uygarlık Japon uygarlığı olsa ne yapacağız biz?" Sanırım evlerde artık "sushi"ler hazırlanır, kimonolarla dolaşır insanlar, bir de etrafımızda Geyşalar dolanır...

Son bin yıllık tarihi boyunca Türk, dünya mirasına kendi adı ile anılacak ne kazandırmıştır? Arap-Fars kültürünü yüceltmekten başka ne yapmıştır? Neden diğer toplumlarda hala Türk ile Arap ya da Fars sözcükleri aynı anlamı yansıtmaktadır insanların zihninde? Ortaya koyduğumuzu iddia ettiğimiz uygarlık bizim midir yoksa yazının başında belirttiğim yüce önderin sözündeki gibi yabancıların boyunduruğu altında mı kalmıştır? Burada yapılan ve artık dönülmesi gereken bir yanlış yok mudur?

Dün saray ile halk arasındaki kopukluk hepimiz tarafından yadsınamayacak bir gerçektir. Bugün birçok yazar “Shakespeare’ın sonelerini anlamayan İngiliz yok ama biz Mehmet Akif’in şiirlerini bile sözlüksüz okuyamaz hale geldik” diye hayıflanırlarken Yunus Emre’nin dörtlüklerini hiç zorlanmadan okuyabildiğimizi göz ardı ediyorlar.

Kişiler kendi siyasal görüşleri kendi siyasal gözlükleri ile her şeye bakarak dili de bu eksende görüyorlar. Kimisi çağdaşlık batıdadır savından hareketle Türkçe’nin batı kökenli sözcüklerle boğulmasına kimisi köktür mirastır diyerek hala Osmanlıca’nın baş tacı edilmesine ses çıkarmıyor. “Ayrıntı” varken bazıları “teferruat” diye tutturuyor diğeri karşıdan “detay” diye bağırıyor. Sayın Bakiler’in bir televizyon kanalında dil ile ilgili yaptığı bir programda dediği gibi Fransızca kökenli “onur”u kullanmak yerine “bizden olan, bizim olan” “şerefi” kullanmak daha şerefli midir?

Uzun sözün kısası artık kendi ayaklarımızın üzerinde durup kendi uygarlığımızı geliştirmek adına yapmamız gereken ilk şey dilimizi yabancı boyunduruğundan kurtarmaktır. Yüzlerce yıl önce Çin’de Konfüçyüs’ ün dil üzerine söyledikleri günümüz dünyasındaki geçerliliklerini hala korumaktadır.

Ancak unutulmamalıdır ki dil canlı bir varlıktır ve dildeki değişimler elbette zaman alır…