Mesajı Okuyun
Old 17-10-2019, 14:54   #2
Av. Musa TAÇYILDIZ

 
Varsayılan

1 no'lu sorumun cevabını aşağıya eklediğim yargıtay kararı ile buldum. Ancak;

Menfi tespit davasında hem işveren şirketi hemde alacaklıyı birlikte mi davalı göstermeliyim? Yoksa sadece alacaklıyı mı? şeklindeki 2. sorumun cevabında halen tereddütteyim.



YARGITAY
7. Hukuk Dairesi
2014/7633
2014/16129
Karar Tarihi: 10.07.2014
T.C.
YARGITAY KARARI
Yargıtay Kararı
Mahkemesi: Bursa 8. İş Mahkemesi
Tarihi: 21/01/2014
Numarası: 2012/177-2014/40
Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün, Yargıtay'ca incelenmesi davacılar vekili
tarafından istenilmekle, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşılmakla, dosya incelendi, gereği
görüşüldü:
Davacılar, davalı tarafça Bursa 2.İcra Müdürlüğünün 2012/8908 E. sayılı dosyası ile kendileri aleyhine
kambiyo senetlerine özgü icra takibi başlatıldığını, davalı ile aralarında hiçbir borç ilişkisi
bulunmadığını, senedin kaynağının ise davacı C..'un 04.04.2008 tarihinde davalının şirket müdürü
olarak çalıştığı B.. K..Ticaret ve P.. A.Ş. bünyesinde plasiyer olarak işe başlaması sırasında alınan
teminat senedi olduğunu, şirket müdürü konumundaki davalının teminat senedini güvence altına
almak için davacı C..’un babası olan davacı N..'ın da kefil olarak imzasını aldığını, teminat senedinin
davalı tarafça alındığı tarihin 2008 yılı olduğunu, ancak senet üzerindeki keşide tarihi, ödeme vadesi,
borç miktarı ile muhatap kısımları doldurulmadan açık senet olarak verildiğini, davacı C.. tarafından
işyeri koşullarının çok ağır olması, işçilik ücretinin zamanında ödenmemesi, haftalık normal çalışma
saatlerinin çok üzerinde fazla mesai yaptırılmasına karşılık buna denk gelen ücretlerin hiçbir şekilde
ödenmemesi üzerine işveren B... K.. Ticaret ve Pazarlama A.Ş ne Bursa ...?.. Noterliği 05.06.2012
tarih ve 021100 yevmiye no'lu ihtarname keşide edildiğini ve tüm alacakların ödenmesini talep
edildiğini, ihtarnamenin sonuçsuz kalması sebebiyle davacı C..’un Bursa 6. Mahkemesi 02.07.2012
tarih ve 2012/198 E. sayılı dosyası ile işçilik alacaklarının tazmini talepli dava ikame ettiğini, bu
davanın halen derdest olduğunu, senedin imza kısmında kullanılan kalem ile davacılar N.. ve C..
tarafından ad, soyadı, adres ve imza için kullanılan kalem ile vadesi, muhatabı, keşide tarihi ve
meblağını gösteren yerlerin doldurulmasında kullanılan kalemin renk ve ton farkı bulunduğunu, takip
ile amaçlananın davacı C..’un haklarını kullanmasının teminat senedi ile tehdit ederek engellenmeye
çalışılması ve bu sebeplerle davacılara zarar verilmeye çalışılması olduğunu, bu nedenle davalıya
borçlu olmadıklarının tespiti ile kötü niyet tazminatına hükmedilmesini talep etmişlerdir.
Davalı, davanın görev yönünden reddi gerektiğini, davalı ile davacılar arasında işçi işveren ilişkisi
olmadığını, davalının davacının belirtmiş olduğu B... K..T.. ve P... A.Ş. nin yetkilisi ya da ortağı
olmadığını, davanın ticaret mahkemelerine açılması gerektiğini, senedin davalının davacılara verdiği
şahsi borca ilişkin olduğunu, senedin adı geçen firma ile ilgisi bulunmadığını, senedin tanzim tarihinin
davacının işe girdiği tarihten sonrası olduğunu, senedin vade tarihinin de işten çıkış tarihi ile ilgisi
olmadığını, davalı tarafından adı geçen firmaya da 1.haciz ihbarnamesi gönderildiğini, davalı ile adı
geçen firma arasında ilişki olsaydı haciz ihbarnamesinin gönderilmesinin açıklamasının ne olduğunu,
Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programı Sayfa 1 / 4
davacının işverenine gönderdiği ihtarnamede senetten bahsedilmediğini, senedin illetten mücerret
olduğunu, senede karşı iddiaların senetle ileri sürülmesi gerektiğini bildirerek davanın reddi gerektiğini
savunmuştur.
Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak, her ne kadar dava dilekçesinde davalı
A.. K..’ün B.. K... T.. ve Pazarlama A.Ş’nin müdürü olduğu, davacının plasiyer olarak işe başladığı ,bu
şirkette işe girişte teminat senedi verdiği, diğer davacı ve C...’un babası olan N..’ın da kefil olduğu
beyan edilmiş ise de getirtilen Ticaret Sicil kayıtlarında davalının şirketin yönetimine her hangi bir
görevi olduğunun tespit edilemediği dolayısı ile adı geçen şirket ile davalı arasında bu anlamda bir
bağlantının tespit edilemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Uyuşmazlık, taraflar arasındaki ilişkinin 4857 sayılı İş Kanunu kapsamında değerlendirilip
değerlendirilemeyeceği ve bu bağlamda iş mahkemesinin görevi noktasında toplanmaktadır.
4857 sayılı İş Kanununun 1 inci maddesinin ikinci fıkrası gereğince, 4 üncü maddedeki istisnalar
dışında kalan bütün işyerlerine, işverenler ile işveren vekillerine ve işçilerine, çalışma konularına
bakılmaksızın bu Kanunun uygulanacağı belirtilmiştir.
Kanunun 2 nci maddesinde bir iş sözleşmesine dayanarak çalışan gerçek kişi işçi, işçi çalıştıran
gerçek veya tüzel kişi ile tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşlar işveren olarak tanımlanmıştır. İşçi
ve işveren sıfatları aynı kişide birleşemez.
Yasanın 8 inci maddesinin birinci fıkrasına göre iş sözleşmesi, bir tarafın (işçi) bağımlı olarak iş
görmeyi diğer tarafın (işveren) da ücret ödemeyi üstlenmesinden oluşan sözleşmedir. Ücret, iş görme
ve bağımlılık iş sözleşmesinin belirleyici öğeleridir.
İş sözleşmesini eser ve vekâlet sözleşmelerinden ayıran en önemli ölçüt bağımlılık ilişkisidir. Her üç
sözleşmede, iş görme edimini yerine getirenin iş görülen kişiye (işveren-eser sahibi veya temsil
edilen) karşı ekonomik bağımlılığı vardır.
İş sözleşmesini belirleyen ölçüt hukukî-kişisel bağımlılıktır. Gerçek anlamda hukukî bağımlılık işçinin
işin yürütümüne ve işyerindeki talimatlara uyma yükümlülüğünü içerir. İşçi edimini işverenin karar ve
talimatları çerçevesinde yerine getirir. İşçinin işverene karşı kişisel bağımlılığı ön plana çıkmaktadır. İş
sözleşmesinde bağımlılık unsurunun içeriğini, işçinin işverenin talimatlarına göre hareket etmesi ve iş
sürecinin ve sonuçlarının işveren tarafından denetlenmesi oluşturmaktadır. İşin işverene ait işyerinde
görülmesi, malzemenin işveren tarafından sağlanması, iş görenin işin görülme tarzı bakımından iş
sahibinden talimat alması, işin iş sahibi veya bir yardımcısı tarafından kontrol edilmesi, işçinin bir
sermaye koymadan ve kendine ait bir organizasyonu olmadan faaliyet göstermesi, ücretin ödenme
şekli, kişisel bağımlılığın tespitinde dikkate alınacak yardımcı olgulardır. Bu belirtilerin hiçbiri tek
başına kesin ölçüt teşkil etmez. İşçinin işverenin belirlediği koşullarda çalışırken kendi yaratıcı gücünü
kullanması ve işverenin isteği doğrultusunda işin yapılması için serbest hareket etmesi bağımlılık
ilişkisini ortadan kaldırmaz. Çalışanın işyerinde kullanılan üretim araçlarına sahip olup olmaması, kâr
ve zarara katılıp katılmaması, karar verme özgürlüğüne sahip bulunup bulunmaması bağımlılık unsuru
açısından önemlidir.
İş sözleşmesinde işçi işveren için belirli veya belirsiz süreli olarak çalışır. Vekâlet sözleşmesinde ise
vekil kural olarak uzmanlığı bakımından iş sahibinin talimatları ile bağlı değildir. İş sözleşmesinin
varlığı ücretin ödenmesini gerektirir. Oysa vekâlet için ücret zorunlu bir öğe değildir. Vekâlet
sözleşmesine ilişkin hükümlerde iş sözleşmesinin aksine sosyal nitelikte edimlere ve koruma
yükümlülüklerine rastlanmaz. Vekil bağımsız olarak iş görür, bu nedenle faaliyetini sürdüreceği
zamanı belirlemede kısmen de olsa serbestliğe sahiptir. Bütün zamanını tek bir müvekkile özgülemek
zorunda olmayan vekil, farklı kişilerle vekâlet sözleşmeleri yapabilir. Ekonomik olarak tek bir işverene
bağımlı
Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programı Sayfa 2 / 4
değildir.
Tüzel kişilerde yönetim hakkı ile emir ve talimat verme yetkisi organlarını oluşturan kişiler aracılığıyla
kullanılır. Tüzel kişiler yönünden tüzel kişinin kendisi soyut işveren, tüzel kişinin organını oluşturan
kişiler ise somut işveren sıfatını haizdir.
Ticaret şirketleriyle tüzel kişilerde somut işveren sıfatını taşıyan organ bir kurul olabileceği gibi tek
başına bir kişiye verilen yetki çerçevesinde gerçek kişinin de organ sıfatını kazanması mümkündür.
Limitet, hisseli komandit ve kolektif şirketlerde yönetim yetkisi şirket ortaklarından birine
bırakıldığında, bu kişi müdür sıfatıyla kişi-organ sayılır. Türk Ticaret Kanununun 319 uncu maddesine
göre, anonim şirketler yönünden yönetim ve temsil yetkisinin yönetim kurulu üyelerine bırakılması
halinde, bu kişi veya kişiler kişi-organ sıfatını kazanır. Şirketi temsil ve yönetime yetkili kişi-organ
sıfatını taşıyan kişiler işveren konumunda bulunduklarından işçi sayılmazlar.
5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 1 inci maddesine göre, iş mahkemelerinin görevi “İş
Kanununa göre işçi sayılan kimselerle işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya iş
Kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözülmesi”dir. İşçi
sıfatını taşımayan kişinin talepleriyle ilgili davanın, iş mahkemesi yerine genel görevli mahkemelerde
görülmesi gerekir.
Somut olayda; davacı C..’un davalının müdür olarak çalıştığı dava dışı Bursa Kahvecileri Ticaret ve
Pazarlama A.Ş.’de müdür olarak çalıştığı tanık beyanları ve dosya kapsamı ile sabittir. Davacı N..ise
davacı C..’un babası olup davacıların iddiaları davacı C..’un işe girmesi sırasında davacılardan
teminat senedi alındığı yönündedir. Davacı tanığı C.. G.. davalının müdür olarak çalıştığı dava dışı B..
K.. Ticaret ve Pazarlama A.Ş.’de teminat senedi alınma uygulaması olduğunu doğrulamıştır.
Davacının dava dışı B.. K.. Ticaret ve Pazarlama A.Ş.’de plasiyer olarak çalıştığı taraf tanıklarının
beyanları ile sabit olup satış temsilcisi ve plasiyer olarak çalışanlardan teminat senedi alınması
konusunda işverenlerin genel bir uygulamaları olduğu bilinmektedir. Bu durumda davalının söz
konusu şirketin müdürü olması nedeniyle davalının B.. K.. Ticaret ve Pazarlama A.Ş. şirketinin işveren
vekili konumunda olduğu ve işçi ve işveren vekili olan taraflar arasında görülmekte olan bu menfi
tespit davasına bakmakla görevli olan mahkemelerin ise İş Mahkemeleri olduğu anlaşılmaktadır.
Davacılar aleyhine yapılan icra takibine konu senet üzerinden yapılan imza ve yazı incelemesine
ilişkin bilirkişi raporunda; söz konusu senedin üzerinde üç farklı el yazısı ve üç farklı kalem
kullanıldığı, senetteki 30.04.2012, 37.000,00, 30 Nisan 2012, A.. K.., Otuzyedibin Türk Lirası, Bursa,
Yıldırım/Bursa, 30/06/2011 yazılarının bir kaligrafide, C.. B.. el yazısının ikinci bir kaligrafide,
Bağlaraltı Mah. 211.Sok. No.2.2 N.. B.. el yazılarının ise üçüncü bir kaligrafide olduğu, 30.04.2012,
37.000,00, 30 Nisan 2012, A.. K.., Otuzyedibin Türk Lirası, Bursa, Yıldırım/Bursa, 30/06/2011
yazılarının bir kalemle, C.. B.. el yazısının ikinci bir kalemle, Bağlaraltı Mah. 211.Sok. No.2.2 N.. B.. el
yazılarının ise üçüncü cins bir kalemle doldurulduğunun tespit edildiğinin belirtildiği görülmektedir.
Bilirkişi raporu davacıların senedin açık senet olarak düzenlendiği yönündeki iddialarını
doğrulamaktadır.
Davalı taraf davacılarla aralarındaki borç ilişkisinin şahsi nedene dayandığını savunmuş ise de bu
konuda her hangi bir delil sunmamıştır. Aksine taraflar arasındaki ilişkinin mahiyeti ve teminat senedi
uygulaması konusunda tanık dinlenmesi nedeniyle alınan taraf tanık beyanlarından taraflar arasındaki
ilişkinin işçi-işveren vekili ilişkisi olduğu, davacı tanık beyanlarından ise davacı C..’un çalıştığı
işyerinde teminat senedi alınma uygulaması olduğu, davalının davacılara 37.000,00 TL borç verecek
maddi durumu olmadığının belirtildiği görülmektedir.
Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programı Sayfa 3 / 4
Davacı C..un bir kısım işçilik alacaklarının tahsili amacıyla dava dışı B.. K.. Ticaret ve Pazarlama A.Ş.
aleyhine dava açmasının akabinde davacılar aleyhine söz konusu şirket müdürü alacaklı gösterilerek
daha önce davacılar tarafından imzalanarak dava dışı şirket tarafından alınan teminat senedi
doldurularak icra takibi başlatıldığı ve dava dışı şirkete de haciz ihbarnamesi gönderildiği, haciz
ihbarnamesine dava dışı şirket tarafından verilen cevapta davacı C.. ile dava dışı şirket arasında
alacak davası olduğu, söz konusu dava sonunda davacının hak edeceği alacağın haciz ihbarnamesi
gereğince ilgili icra dosyasına ödeneceğinin bildirildiği görülmektedir. Bu tespitler karşısında davalı ile
davacılar arasında borç ilişkisi olmadığı, davacı C..’un çalışmış olduğu dava dışı B.. K.. Ticaret ve
Pazarlama A.Ş. tarafından davacının ileride her hangi bir alacağa hak kazanması durumunda bu
alacağa kavuşmasının engellenmesi amacıyla şirket müdürü olan davalı aracılığıyla davacılar
aleyhine icra takibi başlatıldığı dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Mahkemece davanın kabulüne
karar verilmesi gerekirken yazılı şekildeki gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi hatalı olup
bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın, yukarıda açıklanan nedenle BOZULMASINA, peşin alınan temyiz
harcının istek halinde davacılara iadesine, 10/07/2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.