Mesajı Okuyun
Old 10-04-2007, 00:39   #32
Heybe Hukuk

 
Mesaj Sabır sabır ama ne için?

Çok sevgili meslektaşlarım;
Tüm yanıtları okudum. Genel kanaat sabretmenin gerekliliği. Ancak bu mesleği, kim bilir ne umutlarla ideal edinmiş bizler; umduğumuzu bulabilecek miyiz? Her hukukçu, mesleğini edinmek için idealist olmak zorunda bence. Zira ülkemizin hepinizce malum koşulları neticesi, bu meslek ancak idealist bir yaklaşım, çaba ve fedakarlıklar neticesi edinilebiliyor. Kanımca idealist bir yaklaşımın harcı da muhakkak ki, üstün tutulan bir hedef olmalıdır. Peki, bu mesleği tercih ederken; hedeflenilen ne idi?

Bu soruya ben kendi adıma cevap vermek istiyorum. Adaletsizliğe asla tahammülü olmayan bir çocuk olmuştum. Güzel konuşuyor, çok okuyor, kendimi doğru ve etkili bir şekilde ifade edebiliyordum. Çevremce lakabım zaten "avukat" idi. "Memuroğlu memur" sülalemde, zinciri kırmak cesaretine sahip olduğumu düşünüyordum. Masaya yumruğumu vurabilmek istiyordum. Neticede de mesleğimi tercih ettim. Bu tercihimi de idealist bir yaklaşımla elde edebilmem mümkün oldu.

Gelinen sonuç; adaletsizliklere karşı mücadelede mesleğime sahip olmam sadece bazı nadir zamanlarda işime yaramakta. Herhangi bir meslek mensubu, hak ve ödevlerinin sınırlarını bilen bilinçli bir vatandaş olarak ta aynı mücadeleyi ancak bu kadar yürütürdüm. BU mesleği icra etmek için güzel konuşmak, çok okumak, kendini yada düşencelerini doğru ve etkili ifade edebilmenin gerekliliğine artık inanmıyorum. Tersine örnekler, olması gerekene uygun örmeklerden niceliksel olarak çok daha fazla. İnsanlarca, mesleğimden ötürü, ancak ve ancak işleri düştüğünde, özel bir saygı duyuyorum. İşleri olmayan, yakın zamanda olmayacağına inanan insanlar nazarında; yalancı, düzenbaz, fırsatçı gibi bir takım sıfatlara (sadece mesleğim nedeniyle -ve şahsım hakkında en ufak bir fikirleri olmaksızın) sahip olduğumu biliyorum. Yeri gelmişken kısa bir anımı aktarmak isterim:

Ankara'da okuduğum fakülte yıllarımın birinde, tatilimi geçirmek için memleketim olan İzmir'in ilçesine, ailemin yanına gelmiştim. Yolda yürürken çok yaşlı bir amca bana seslenip,
-Kızım sen bilmem kimin nesi oluyorsun? Çok benziyorsun onlara, dedi.
Bahsini ettiği kişi dedemdi. Kısa bir tanışma faslı neticesi, amcanın, rahmetli dedemin bir arkadaşı olduğunu öğrendim. Amca bana ne yaptığımı sordu. Hukuk fakültesinde okuduğumu söyledim. Çok gurur duydu. Gözleri yaşardı. Öpmem için elini uzattıktan hemen sonra
-Mezun olunca ne iş yapacaksın yani sen? Avukat olmayacaksın değil mi?, diye sordu.
Ben de amacımın avukat olmak olduğunu, hakim, savcı yada diğer meslekleri düşünmediğimi söyledim. Birden yüzü ciddi bir ifadeye bürünen amca
-Sakın kızım.. Sakın avukat olma. Avukat dediğin, dolandırıcının tekidir. Sen hakim ol, dedi ve başından geçen bir olayı anlattı.
Amca yıllar önce, herne ise bir suç işlemiş. Kendisini savunması için bir avukat tutmuş ve avukat kendisine duruşmadan önce "duruşma salonuna girerken, bastonunla gözlerin pek görmüyormuş gibi yerleri yoklayarak gir içeri. Hakim ne sorarsa sorsun, tekrarlamasını iste. Kulaklarının ağır işittiğini söylersin." diye salık vermiş.
Yerel şivenin kendine has sempatik fonetiğinin büyüsüne kapılmış olarak
-Ee amca, sen ne yaptın?, diye sordum.
-Avukatım herne dedi ise aynen yaptım ve sonuçta beraat ettim, diye yanıtladı. Ardından da ekledi "Şu avukat milletine güven olur mu hiç? Hem yalancı hem de dolandırıcılar! Gayet sağlıklı bir adamı hem sağır hem kör diye yutturur hakime işte böyleee" demez mi.
-Eh amcacım, sen bu dolandırıcılığa ortak olmasaydın ya, eyleminin neticesi alman gereken ceza ne ise alsaydın ya, dedim.
Ama gayet sağlık duyduğunu bildiğim amca, birden o an da duyamaz olmuştu sanırım ki, cevap alamadım.

İşte vatandaşın avukat hakkındaki genel kanaati: "Köprüyü geçene dek, dayı denilen kişi..."

Sabrınız neticesi, mesleğinizin, emeğinizin, fedakarlıklarınızın övgüye değer bulunacağı beklentisi içinde iseniz; bence hiç denemeyin.

Herkese kolay gele..