Mesajı Okuyun
Old 28-12-2002, 17:57   #1
Hamdi Sırrı Duyguseli

 
Varsayılan Lanetli Gündem

Yaşadığımız günlerde şu üç önemli konu gündemde:
1- savaş
2- ekonomik kriz
3- avukat sayısının sınırlandırılması

Savaşın getireceği ölümler, maddi ve manevi zararlar çok büyük olduğundan, bence, savaş gündemin ilk maddesi olmayı hak etmekte. Lanetlenmeyi hak etmekte.

Kanıtlamak için sadece şunu söyleyebilirim ki, ‘mahşerin dört atlısı’ndan biri savaştır. Bu dört atlıdan daha kötüsü yoktur.

Ulu önderimizin ‘’yurtta barış, dünyada barış’’ sözünü bize ilkokulda öğrettiler. İlkokulda öğrenilenler kolay unutulmuyor. Yere tükürmemeyi de, insanca yaşamanın diğer temel kurallarını da ilkokulda öğrenmiştik.

İkinci Dünya Savaşına girmemek için rahmetli İsmet İnönü’nün diplomatik manevralarını lisede gülümseyerek okuduk. İnönü’nün bu başarısını bugün yine alkışlamamızın zamanıdır.

Hukuk fakültesinde savaşla ilgili pek fazla şey öğrenmedik. Kantinlerdeki küçük çaplı mücadeleler ile geçti günlerimiz. Meydanlara çıktığımızda gördüğümüz polis panzerleri maviydi; ilkokuldaki oyuncak tankımın rengi gibi...

Haki renkli, gerçek panzerler 1971 ve 1980 de kendilerini gösterdiklerinde hiç ateş etmediler. Ne denli korkunç olduklarını görmedik. 70’li yıllardan geriye katliamlar, faili meçhuller, idamlar, gözaltındaki travmalar kaldı. Savaş gibiydi ama yine de yıkım savaş kadar değildi.

İkisinin arasında bir ‘Barış Harekatı’ yaptık, yararlı olduğundan kuşku duymadık. Ama zararları konusunda benim bilgim olmadı.

Sonra yavaş yavaş bir su ısındı: tencerede kurbağalar gibi hareketsiz kaldık ve 30 bin kardeşimiz öldü....

Şimdi aynı tencere yine ocağa konuyor. Aynı su yine ısınıyor. Asker üniforması içindeki kardeşlerimi yolda görünce, yüzlerine bakamıyorum. İçim sızlıyor. Gözlerim yaşarıyor. ‘’Son bir kez sarılsam’’ diye geçiyor içimden. Sarılamıyorum. Utanıyorum. Kaçıyorum.

Gençliğimizde, parasız kaldığımızda, Fransız Lejyonuna katılıp, paralı askerlik yapıp, biraz birikimden sonra yurda dönme fikri atılmıştı ortaya bir arkadaşım tarafından. Diğer arkadaşlar onu fena halde kınamışlardı. Paralı askerliğin kiralık katillik olduğunu düşünüyorduk. Şimdi ulus olarak paralı askerlik dayatması altındayız. Lejyonerliğe karşı çıkan arkadaşlar hala hayatta. Kimi dışişlerinde, kimi general oldu. Savaşa karşı bütün umudum bu arkadaşlarda. (Orgeneral Torumtay’ın adını şimdi daha iyi anımsıyor, daha iyi anlıyor ve minnetle anıyorum)

Savaşın yıllarca süreceği düşünülürse, şimdi 16 yaşında olan çocuklarımız da 4 yıl sonra aynı üniformayı giyecekler. Bu üniforma ‘’vatanı korumak ve kollamak’’ anlamına gelirken şimdi ‘’dış borç alma’’ anlamını mı taşıyacak? 16 yaşındaki çocuklarımız dış borcun ne olduğunu biliyorlar mı? Bu konu ilkokulda bize öğretilmişti. Biz onlara öğrettik mi? Biz öğrendiğimizi uygulayabildik mi? ‘’Bilmek, uygulayabilmektir’’

Gündemin diğer konuları, ne kadar önemli olsalar da, savaşın kara-yeşil gölgesinde yok oldular . Savaşın ‘yok ediciliği’ ne denli etkili, bundan bile anlaşılıyor.