Mesajı Okuyun
Old 30-01-2007, 14:45   #47
Hekimbaşı

 
Varsayılan

Sn.Yılmaz (34) ve Sn.Denizkurdu (42) nun yazıları her ne kadar zıtmış gibiyse de, tartışırken gözardı edilen bir konuyu gözümüze sokuyorlar: her ikisi de haklı. Hatta, daha da ileri giderek denebilir ki herkes haklı. Felsefi açıdan bu, herkesin haksız olmasıyla aynı şey.

Elbette bunun nedeni konuya sistematik yaklaşmıyor olmamız. Nasıl olmalı derseniz, bir başlangıç önerim olabilir, sonra isteyen konuyu derinleştirir, geliştirir. Her ne kadar bir yere varılamaz ise de, aydınlatıcı, yararlı bir zihin jimnastiği olur.

Bence, hukuk ve tıp mesleklerinin

Dayandıkları felsefi temeller ve bilimle ilişkileri
Eğitimlerinin özellikleri
Mezunlarının görev, yetki ve sorumlulukları
Uygulama kural ve koşulları (ücretler dahil)
Mensuplarının toplumdaki algılanma biçimi

açılarından benzerlik ve farklarını ele almak gerekir. Şu ana kadar yapılmış olan tartışmalar daha çok uygulama ve algılanma ile ilgili oldu. Biraz daha temele inmekte yarar görüyorum.

FELSEFİ TEMELLER
================
Örneğin, işin içine mühendisleri de katarak bu üç mesleğin felsefi temellerine bir göz atarsak, şunu görürüz:

Hukuk
-----
Hukuk, toplumsal yaşamın modern zamanlarda zorunlu hale getirdiği, insan yapımı bir düzeni hem kurar, hem inceler; ve tümüyle insanlar tarafından değiştirilebilir, geliştirilebilir. Herşey bellidir, belirsiz olan şeyler de kolaylıkla belirli kılınabilir.

Mühendislik
-----------
Öte yandan, mühendislik, doğada olup bitenin anlaşılmasının ardından yine doğada mevcut olan şeyleri, hedefe yönelik en uygun kullanmakla ilgilidir. Mevzuat kapsamına giren yönü hariç, hiçbir unsurunu insan
kurmamıştır. Yani, bütünüyle edilgen bir uygulama alanıdır. Bilinenin dışında birşey yapmadığınız sürece neredeyse asla bilinmezlikle karşılaşmazsınız.

Tıp
---
Halbuki tıp, ne biri, ne de ötekidir. Evet, mühendislikte olduğu üzere birçok şey doğadan öğrenilmektedir, fakat öğrenilenler asla mühendislikteki düzeyde ölçülebilir, tahmin edilebilir nitelikte olamamaktadır; çünkü etken olan fakat bilinmeyen şeyler çok fazladır. Üstelik, öğrenilen şeylerin henüz öğrenilmesi gerekenlere oranı
bile bilinmemektedir. Bu nedenle; oldukça deneyim, biraz sezgi, bazen de iyimser bir bakışla uygulama yönlenmektedir.

Hukuk Bilimi
------------
Bu felsefi temelin gereği olarak, bir hukukçunun birşey keşfetmesi asla söz konusu olamaz. Onu zaten ya bilmekte, ya da bilmemektedir. (Bana göre avukatlık stajı da bu nedenle zorunlu kılınmamalıdır) Eğer bilmiyorsa, öğrenmesi için bir kitabı bulup okumasından başka
bir ihtiyacı yoktur. Hatta, okuması gereken kitaplar aslında yasama tarafından hazırlanan yasalar, yönetmelikler ve yönergelerle yargıtay yorumlarından ibaret olduğundan, çok araması da gerekmez. Buna rağmen
okumamayı seçmesi tamamen kendi bileceği iştir.

Mühendislik Bilimi
------------------
Mühendisler için de benzer bir durum söz konusudur. Çünkü mühendis de birşey keşfetmemektedir. Bilinenleri bilinen biçimde kullanmakla yükümlüdür, o kadar. Tek sorun, hukukçularda olduğu üzere, yeni gelişmeleri izlemekten ibarettir; fakat okunması ve anlaşılması gereken şeylerin çok daha geniş ve belirsiz kaynaklardan gelmeleri bir yana, eğer ihtiyaç duyarsa, kendisi araştırmak, denemek durumunda da kalabilir. Ama bu daima çok ender olacaktır ve tamamen araştırma kuruluşlarında yürütülecektir.

Tıp Bilimi
----------
Hekimler içinse durum biraz farklıdır. Bilinmeyenlerin ne kadar olduğunu bile bilmemekten doğan belirsizlik yüzünden, hemen her girişim başlı başına bir araştırma, deneme niteliği taşır. Hekim, farklılıkları ayırdetme açısından uyanık olmalıdır. Zaten, bilginin gelişmesine, bilinmeyenlerin azalmasına yol açan özenli hekimlerin bu
özellikleri gözden kaçmaz. Hemen literatürde yerlerini alırlar. Ayrıca hekimliğin bir başka farklılığı da, her ne kadar öğrenilen şeyler bir doğa kuralı ise de, bilinmeyen değişkenlerin çokluğu nedeniyle herkese, her zaman ve koşulda uygulanmaları mümkün değildir. Bu nedenle de, her vakayla ayrı ayrı ilgilenerek, ona özgü bir yaklaşım geliştirmek zorunda kalınır. Yani, işi kalıplaştırma yoluna gitmek bir hata olabilir, bu hataya düşülmemelidir. Bu yaklaşımın sadece üniversitelerdeki hekimlere özgü olacağını düşünmek çok yanlış olur.
Nitekim, literatüre geçen Türk hekimlerinin çoğu üniversite dışı görevlerdeydiler. Dolayısıyla, daima okumak ve bilinenin sınırını izlemek hekimin asla vazgeçemeyeceği bir niteliği olmak zorundadır.

Genelleştirmedeki Fark
----------------------
İkinci temel fark, yarar sağlanan kitleyle ilgilidir. Evet, bir aşının geliştirilmesi bütün insanlığa ilişkin bir katkıdır; fakat hekimin temel işi bireyle, sağıltımla ilgilidir. O aşıyı herkese yapmaya kalkışırsanız, bir kısmını öldürebilirsiniz; ki elbette kabul edilemez. Bu nedenle, toplumsal düzeydeki ilgi dahi aslında bireylere yöneliktir. Öte yandan, bilgi hem hukuk, hem mühendislikte anında genelleştirilip tüm topluma teşmil edilebilmektedir.

EĞİTİM FARKLILIKLARI
====================

Hukuk
-----
Gayet doğal olarak, tümüyle insan yapımı olan; ve bilgisi, eğitimi yeterli herkesçe okunup öğrenilebilecek bir uygulama alanı olan hukuktaki eğitim tümüyle teoriktir. Uygulama, sadece kavramayı arttırmak açısından anlam taşır. Olursa iyi olur, fakat olsa da olur, olmasa da.

Mühendislik
-----------
Mühendislikte ise uygulama öğretilenlerin uygulanması için bir örnek oluşturma amacıyla sınırlıdır. Hiçbir inşaat mühendisliği öğrencisinden gökdelen inşa etmesi istenmez; fakat eğitiminin en çok % 3-5 lik bir kısmında uygulama gereklidir. Sadece öğrendikleri havada kalmasın diye.

Tıp
---
Tıptaki eğitim ise usta çırak unsurlarını taşımak zorundadır, başka türlü bilinmeyenlerin etkisini öğrenciye algılatmak mümkün olamaz. Kan kaybı % 50 olan 10 hastadan 3 ü ölür, 4 ü kalıcı hasar görür, kalanı kurtulur. Bunu kitaplar yazabilir; fakat eğitim sırasında
bunların aralarındaki farklar, uygulamada yaşanan zorluklar, çevre koşulları, malzeme, yöntem farklılıklarını öğrencinin gözlemlemesi zorunludur. Bu nedenle, tıp eğitiminin yarısına yakını çıraklıkla geçirilir. Çıraklık yapmadan hekim olmak olanaksızdır. Uzman hekim olmak ise % 90 çıraklıktan ibarettir.

SONSÖZ
======
Diğer konularda konuşursam çok uzayacak. Bu kadarı yeterli bence. Fakat, siz hukukçulara şunu söylemek isterim: sınırlarını tümüyle insanların belirlediği bir ortamda çalışmak büyük bir kolaylıktır; en fazla kendiniz kadar yetkin birileri ile karşı karşıyasınız demektir, asla yaratılanların bilinmezliğiyle değil. Mesleğinizin
kıymetini bilin. 'Şu iğneyi yapsaydım, hasta ölmezdi' diyebilmeyi ne kadar çok isterdim, bilemezsiniz. Benzer biçimde, 'Şu iğneyi yapmasaydım, hasta ölürdü' diyebilmek de mümkün değil. Diyenler var elbette; ama onlar da bizim mesleğimizin şarlatanları.

Saygılarımla,