Mesajı Okuyun
Old 14-05-2011, 11:15   #5
Av.Nevra Öksüz

 
Varsayılan

Yargıtay 4. Ceza Dairesi'nin (01.10.2002 T., 2002/11758-13949 E-K):

"...Ancak; sanığın, haciz işlemi için evine gelen katılan olan avukata silah yöneltip "buradan mal kaldıramazsınız" biçiminde tehdit etmekten ibaret eyleminin TCY.ının 191/2, 273. maddelerine uyacağının gözetilmemesi,

Yasaya aykırı ve sanık N____ G____ müdafiinin temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden tebliğnamedeki onama düşüncesinin reddiyle HÜKMÜN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 1.10.2002 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞIOY:Sanığın haciz sırasında yakınan avukatı silahla tehdit ederek haczi engelleme eyleminin, TCY.nın 258/2. maddesine uyduğundan sayın çoğunluğun bozma kararına katılmıyorum."

kararını kaldıran;

Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 26.11.2002 T., Esas: 2002/4-279, Karar: 2002/406: "...1136 sayılı Avukatlık Yasasının Avukatlığın Mahiyeti başlıklı 1’inci maddesinde; "Avukatık, kamu hizmeti ve serbest bir meslektir.” hükmüne yer verilmiştir. Yine aynı Yasanın 57. maddesinde;”Görev sırasında veya yaptığı görevden dolayı avukata karşı işlenen suçlar hakkında bu suçların hâkimlere karşı işlenmesine ilişkin hükümler uygulanır.” kuralı yer almaktadır. Bu düzenlemelere göre avukatların, TCY’nın 279. maddesinde açıklanan “memur” kavramına dahil olduğu açıktır. Öğretideki görüşler de bu doğrultudadır. Nitekim Prof. Erman ve Prof. Özek ortak yapıtlarında konuya ilişkin olarak düşüncelerini avukatlar, kamu hukuku alanını düzenleyen Avukatlık, Hukuk, Ceza, İdari ve Askeri Usul Yasalarının öngördüğü esaslar dairesinde, adli bir tasarrufun oluşmasına katılırlar. Çünkü avukat talepleri, iddia ve savunmaları, hatta bilirkişi ve tanıklara yönelttiği sorularla adli mekanizmanın karar vermesinde büyük rol oynamaktadır şeklinde bildirmektedirler. (ERMAN-ÖZEK Ceza Hukuku Özel Bölüm, Kamu İdaresine Karşı İşlenen Suçlar, sh. 494)

Bu açıklamalar ışığında somut olay ele alınıp değerlendirildiğinde;
Olay tarihinde evine haciz işlemi için gelen katılan avukat ile yanındakilere silah çeken sanığın, “ben buradan mal kaldırtmam” şeklinde tehditle haciz işleminin, dolayısıyla kamu görevinin yapılmasına engel olduğu sabittir. Katılan avukatın, yukarıda da açıklandığı üzere TCY’nın 279. maddesi uyarınca”memur” sayıldığı ve yine haciz işlemi nedeniyle kamu görevi yaptığı sırada sanığın etkin direnmesi ile karşılaştığı nazara alındığında, sanığın 1136 Sayılı Yasa’nın 57’nci maddesi gereğince, hâkimlere karşı suç işlediğinin kabulüyle buna göre cezalandırılması gerekmektedir. Kaldı ki, sanığın eylemi yalnızca katılan avukata yönelik olmayıp haczin yapılmasını engellemekle aynı zamanda Devletle istihdam bağı bulunan icra memuruna da yönelmiştir. Bu nedenle sanığın sabit olan eylemi bir bütün halinde, memura silahla etkin direnme suçunu oluşturmaktadır.

Bu itibarla yerel mahkemenin uygulaması isabetli olduğundan Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının kabulüne karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan kurul üyeleri ise, “İcra işlemlerinde kamu otoritesini kullanan, bu işle görevli olan kimse icra memuru olup, avukat değildir. Bu nedenle özel daire kararı yerinde olduğundan Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.” görüşüyle karşı oy kullanmışlardır..."

CGK'nun yukarıdaki karar ve açıklaması 4. Ceza Dairesini ikna etmemiş halen; gerçi (mavi renkte işaretlediğim cümle) Ceza Genel Kurulu'nun karara katılan üyelerinin dahi "hukuki ve yerinde olana" ikna olmakta zorlandığını gösteriyor maalesef... Yazık, gerçekten çok yazık...

Oysa ki aynı Ceza Dairesi, yukarıdaki CGK kararından sonra:

Yargıtay 4. CD, 23.11.2004 T., Esas: 2003/11512, Karar: 2004/11292: "...Ancak;
Sanığın, çocuk teslimine ilişkin mahkeme ilamının icrası için evine gelen davalı vekili katılan avukata karşı "hangi hakla çocukları almaya geldin, kalkın buradan gidin, buradan kan çıkar, çocukları vermem" diyerek tehdit etmesi eyleminin, kamu görevini engelleme amacıyla işlenmesi, Avukatlık Yasasının 2,57.maddeleri ve Yargıtay Ceza Genel Kurulunun Dairemizce de benimsenen 26.11.2002-279/406 sayılı kararı karşısında, TCY.nın 258/1.maddesine uyduğu gözetilmeden, aynı Yasanın 191/1,273.maddeleriyle hüküm kurulması,
...Bozmayı gerektirmiş..."

Yargıtay 4. CD, 24.03.2003 T., Esas: 2002/20854, Karar: 2003/1152: "... Ancak;
Sanığın, evine hacze gelen alacaklı vekili katılan avukata, haciz yapıldığı sırada, önce sövüp, silah sayılan kırık bardakla ( ben burada haciz yaptırmam, eşya da götürtmem, seni öldürürüm ) diyerek tehdit etmesi ve daha sonra bıçakla yaralamaya kalkışması, bu kez duruma müdahale eden icra müdürüne de silahla saldırması üzerine anılanların haczi gerçekleştiremeden kaçmaları eyleminde, katılanın Avukatlık Yasanın 57. maddesi uyarınca kendisine karşı işlenen suçlardan memur sayılması ve aynı Yasanın 2. maddesine göre avukatın esasen yargı kurumlarının yardımcısı olması ve Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 26.11.2002- 279/406 sayılı kararı karşısında, avukata yönelik hareketlerin ayrı bir suç oluşturmadığı, eylemin kamu yönetimine karşı ve Kamu görevini engelleme amacıyla işlenmesi nedeniyle bütünüyle TCY.nın 258/2, maddesine uyan tek suç oluşturduğu gözetilmeden, aynı Yasanın 266/3, 269, 258/2. maddeleriyle hükümler kurulması,
...Yasaya aykırı..."

Yargıtayın bu istikrarı gözlerimi yaşartıyor gerçekten; gelecek yıl da başka bir şey derler Sayın Akpunar; onlar istedikleri gibi yorum yapar merak buyurmayınız...

P.S: Son kararda avukatın görevine yüklenen bu anlamın amaç ve sonucuna da ayrıca dikkatinizi çekerim

Saygılar...