Mesajı Okuyun
Old 17-10-2010, 17:30   #2
Nur Deniz

 
Varsayılan Özgür

Özgür

Herkesin ismini büyükleri koyar. Özgür'ün adını ise birçok kişi koymuş.

Psikiyatri servisinde ilk mesaimdi. İnsanların elinden yiyeceklerini kapıp kaçan sevimli bir delikanlı, koridorda dolaşıp duruyordu. Konuştuğu iki cümle vardı, ''Ben Özgür.'' ve ''Çay çay.''. Kolları ve bacakları yanık izleriyle doluydu. Hatta yüzünün bir kısmında da yanık izleri vardı. Orta boylu, zayıfçaydı. Kimsenin gözlerine bakmazdı Özgür. Orta derece mental retarde ve konuşma özürlü.

Şehrin göbeğinde, bir çöpün yanında bulunmuş. Hiçbir şey anlatamamış başına gelenlerle ilgili, kimse gelip arayıp sormamış. Yanıkları iyileştikçe, kalbinin acıları ortaya çıkmış. Psikiyatri servisine alınmış. Hekimlerin sırayla hastası oluyordu. Severdik O'nu. Evden birşeyler götürürdük yemesi için. Her hafta banyo yapardı Özgür. En sevdiğimiz şeylerden biriydi banyodaki seslerini, gülüşünü dinlemek. Çığlıklarla gösterirdi su sevgisini.

Bulduğu her bardakla koşardı yanımıza ''Çay çay.'' diyerek. Sıcakken vermez, biraz bekletirdik ağzı yanmasın diye. Çünkü dayanamaz hemen içer sonra da yanardı. Doyduğunu bilmezdi, çok yer, hastalanırdı. Bazı gecelerde uyumaz, uyursa uyanır, oturur ve ağlardı, sessizce. Çok çekirdek yemişliğimiz vardır birlikte nöbetlerde. Sıkılınca, atar giderdi elinde ne varsa, kızmazdım. O'nu uyandıran düşler gördüğünü anlardım o gecelerde.


En erken o kalkardı. Çift ekmekti kahvaltıda hakkı, çayı iki bardak. Bütün hastalara öğüt verirdik, '' Özgür e sigara vermeyin!''. Neredeyse tüm hastalarımız bağımlıydı sigaraya, alışmasın isterdik. 3 yıl zaman geçirmişti Özgür o serviste ya da bizim Özgür, bizim Özgür dediğimiz çocuk.

Serviste çalışan herkes elinden geleni yaptı, gazete ilanları, radyolardan yayınlarla yakınlarını bulmaya çalıştı. Özgür'ün hiç yakını çıkmadı. Hiç bir bakımevi kabul etmedi. Kimliği bile yok ki Özgür'ün.

Hemşire odasının önü camla kaplıydı. Oradan tüm koridoru görebilir, hastaları gözleyebilirdik. İlaç saatlerinde küçük pencereden ilaçlarını dağıtırdık. İlaçlarını verdik tüm hastaların, hepsi uyudu. İnlemesini duydum. Adını söyledim, nadiren kurduğu göz temasını kurdu, gözlerime baktı.

''Gel!'' dedim.

Geldi, çay verdim. Hemen içmedi, ağladı. Sonra su dolu bardak getirdi, eliyle ağzını gösterdi, uyumak için ilaç istiyordu. Doktor'unu aradım ve uyuması için ilaç verdim.

Ertesi gün Özgür, personelle kantine çukolata almak için çıktığında kaçmış. Öyle üzüldük ki, günlerce aradık. Karakollara haber verdik, yoktu Özgür. Hepimizin neşesi kaçtı, endişelendik.

Bir hafta sonra, elinde çöpten aldığı belli yarım ekmekle, bir sokak lambasının altında otururken bulundu ve servise getirildi. Sevdiği her yiyecekten koyduk önüne yemedi. Çay verdim, içmedi. Üzeri değiştirilecekti, sessiz banyosundan sonra, öncesinde çıkarılan kıyafetini geri alabilmek için hırçınlaştı, sinirlendi. Kıyafetlerini geri alınca,cebinden bir kağıt çıkardı, bana verdi.

Açtım. Kaçmadan önce, etkinlik saatlerinde tüm hastalara evlerini çizmeleri için boyalar, kağıtlar vermiştim. Özgür de istemişti. O gün yaptığı resimdi verdiği. Meğer evini aramak için kaçmış.

Bir aydan fazla hüzünlendi, yemedi, içmedi. Sessizce koridorun bir köşesinde yere bakarak, oturdu durdu.

Yeniden ev resmi yapılacağı zaman geldi. Dört kareden ibaret hasta odaları, bir dikdörtgene benzeyen kocaman bir salon (hasta koridoru). Özgür'ün evi, psikiyatri servisiydi.

Hala da orası.