Mesajı Okuyun
Old 20-07-2011, 19:25   #39
fikirbay

 
Varsayılan

14 veya 15 yaşında evlendirilen gençler konusunda söylemek istediklerim de şunlardır:

Medeni Kanun uyarınca "rüşt" 18 yaşında başlıyor olsa da, bu, "yaş rüştü" ya da "kanuni rüşt" aslında. Türk hukukunda yaş rüştünden başka kişi "evlenme" veya "yargı kararıyla" da reşit sayılabiliyor bildiğim kadarıyla.

Türk hukukunda, evlenmek için erkeğin 17 ve dişinin 15 yaşını bitirmiş olması gerekliydi. Yeni Medeni Kanun'da bu esaslar her ikisi için de 17 yaş olarak düzenlendi sanırım. Hamilelik gibi olağanüstü haller söz konusu olduğunda mahkemeye başvurulduğu takdirde, hakim, küçüğün ana, baba ya da vasisini dinlemek suretiyle, 15 yaşını doldurmuş erkeğe ya da 14 yaşını tamamlamış dişiye de evlenme müsaadesi verebiliyordu. O halde, 18 yaşını doldurmadan ve yaş rüştünü kazanmadan evlenmek ve reşit sayılmak mümkün. Evlenmeyle kazanılan rüşt kesindir. Yani, evlenmenin ölüm ya da boşanma gibi bir nedenle sona ermesi halinde de kaybedilmiyor ve kişi, böyle hallerde, 18 yaşını doldurmamış olsa da reşit sayılmaya devam ediliyor. Mahkeme kararıyla kazanılan rüşt "erken rüşt" hali ve Medeni Kanun uyarınca 15 yaşını doldurmuş bir genç için gerekirse mahkemeye (asliye hukuk) başvurulabiliyordu. Çocuğun rızası ve ana-babasının izniyle, hakim takdir yetkisini kullanarak reşit olmada çocuğun menfaatinin bulunup bulunmadığını araştırıp kararını veriyor. Buna da kazai (yargısal) rüşt deniliyor ve kesinlik arzediyor, geri alınamıyor.

Bu çerçevede olaya bakınca, şunu görüyorum:

Bir çocuğun/gencin rüştüne ermiş sayılması, duruma göre, 14-15 ile 17-18 yaşları arasında iken, günümüzde eğitim ve öğrenimin tamamlanması, çocuk süper zeka değilse, ancak 22 yaşında mümkün olabiliyor.

Arada toplumsal açıdan "kritik" denilebilecek en azından bir "5 yıllık" oldukça uzun bir zaman dilimi var. Olay bu noktada düğümleniyor. Bütün çocuklarımız 22 yaşına dek, yani üniversite mezunu olana dek, okumuyorlar. Bütün çocuklarımız büyük şehirlerde de yaşamıyorlar.

Bu bağlamda, sorun bir eğitim sorunu değil bence. Rüştüne eren çocuğun cinsel ihtiyaçlarını meşru zeminde karşılayabilme sorunu...

Cinsel açıdan, her ne kadar zina suç olmaktan çıkarılmış olsa da, toplumun binlerce yıllık (Afrikalı vahşi yerli bir toplum olmadığımız için) bir dini ve örf, adet, gelenek ve görenek birikimi mevcut olduğundan, bu yaklaşık "5 yıllık" kritik dönemde cinsel ihtiyaçların meşru yoldan karşılanması sorunu doğuyor. Yani, çocuk/genç, diyelim ki 16 yaşından itibaren yetişkinler gibi cinsel ihtiyaç duymaya başladıysa eğer ve okumayıp babasının dükkanında çalışacaksa, evlenip cinsel ihtiyaçlarını meşru yoldan gidermek istiyor. Kız da razı ise eğer, arada cebir, şiddet, hile vs. yok ise, ne var bunda anlamıyorum doğrusu.

Çocuk pornosu sektörüne bakıldığında, asıl kafamızı meşgul etmesi gereken "sorun" bu olmalı. Neden gelip meşru cinsel ilişki endişesiyle bulunmuş ara çözümlere takıyoruz ki kafamızı?

Bu konuda, dini hükümler bir çözüm getirirken, yasal düzenlemelerle de nispeten soruna çözüm bulunabiliyor...

Hukuk ve ahlak konusunu tartıştığımıza göre, yukarıda örneklediğim baba-kız veya ana-oğul ilişkilerinden yola çıkarak konuyu tartışmaya çalışsak daha ilginç olacak bence.

İki yetişkin erkek cinsel ihtiyaçlarını neden birbirlerinden karşılamasınlar ki? Kadının kaprisi de yok arada. Benim şahsi düşüncemi soran olursa eğer, benim inançlarım ve beni bağlayan "göksel buyruklar" nedeniyle bu yola tevessül etmem söz konusu bile olamaz. Ama, 1-Akıl; 2-Mantık; 3-Bilim; 4-Teknik çerçevesinde düşündükleri iddia olunan ve toplumda "ilerici, çağdaş, uygar" diye nitelenen pozitivist insanların bu yolu denemekten asla kaçınmamaları gerektiğini düşünüyorum.

Zira, mutlu olmayı denemekten kaçınmak için, "akıl-mantık-bilim-teknik" çerçevesinde mutlaka bir zarar veya bir sakınca bulmaları gerekmez mi? Bu "dört dörtlük" düşünce kalıpları ile bir zararlı yanını veya sakıncasını ispat edemiyorlarsa ve sonuçta birbirlerini mutlu edeceklerse eğer ve hayatın anlamı da nihayetinde mutluluğa erişmekse sadece, bu yolu da denemeleri gerekmez mi?

İlerici, çağdaş ve uygar insanlar da değişmez tabu veya dogmalarla hareket edecek değiller ya?