Mesajı Okuyun
Old 06-02-2006, 18:41   #34
Merhaba

 
Varsayılan

Sayın İbrahimbey,

Dilerdim ki, konuyla ilgili olarak karşı soru yöneltmeden önce, 31-01-2006 tarihli yazımda, aslında hiç te olumsuz bir maksat taşımayan, ve insani bir duyarlılıkla bir hukukçu bakışıyla değerlendirilmesine ve aydınlatılmasına gerçekten ihtiyaç duyduğum sorulara yanıt vermiş olsaydınız.

Değindiğim o yazımdan sonra bunu ne siz, ne de söz konusu olayda verilen kararı eleştiren diğer katılımcılar maalesef yapmadılar.

Buna karşın sizin sorunuza yanıt vermeye çalışacağım.

Şahsıma yönelik bir şikayette, yalnızca müştekinin beyanıyla ve sizin söyleminizle bana göre çok basite indirgenmiş "canım adam-kadın şikayet ettiğine göre, delili de yok ama vardır bir sebep ki şikayet etmiştir" mantığıyla hiç bir mahkemenin hiç kimseyi cezalandıracağına ihtimal vermiyorum.

Verilen kararı ve gerekçesini eleştiren bir hukukçu olarak, işyerlerinde cinsel tacize uğrayanların hukuki çerçevede ne yapmaları gerektiğine ilişkin bir çözüm öneriniz olması gerekmez mi.?

Böyle bir öneri getirmeksizin getirilen eleştiri, taciz mağdurlarının hukuken hiç bir şey yapamayacakları ve yalnızca susmaları gerektiği anlamına mı geliyor.?

Sonuç : "istediğin kadar taciz edebilirsin, hiç riski yok, yeter ki bir tanık olmasın" şeklinde mi olacak.?

Yazılarınızın bitiminde dikkat çekici bir slogan var.: "Salondaki hukuk, vicdanlardaki hukuka uymalı."

Fiziki delil ya da tanık bulunamadığı durumlarda, gerçekten böyle bir fiili işlemiş bir taciz zanlısının cezasız kalması vicdanlardaki hukuka ne kadar uymuş olacaktır.

Bu düşüncelerde tek yanlı ve konunun karşı boyutunu gözden kaçıran bir tutum içinde olduğum sanılabilir. Öyle olmadığını bir önceki yazımda yeteri kadar açıklayabildiğimi düşünüyorum. Elbette her isnat, isnat edilenin suçlu olduğu anlamında da gelmez.

Bence hukukçulara düşen önemli bir görev de, uygulamalara ve kararlara eleştiri haklarını saklı tutmak ve gerektiğinde kullanmak kadar, söz konusu ve benzer olaylarda gerçekten "salondaki hukukun vicdanlardaki hukuka uygunluğu" na katkıda bulunabilecek çözüm önerileri üretmeleridir.

01-02-2006 tarihli yazımda ve sayın Hykayar'ın son yazısında değindiği, mağdurun psikolojik çözümlemelerinin ve buna dayalı raporların, bu ve benzeri olaylarda "delil" olabileceği düşüncesine de, şimdiye dek hiç bir katılımcının değinmemiş olmasını, ya da farklı çözüm öngörüleriyle konuya katkı sağlamamış olmasını ve salt verilen kararı eleştiren bir konumda kalmalarını görmek gerçekten dikkat çekici.

Bu durumda, ilk yazımda yanıtlanabileceğini umduğum soruları, tüm katılımcılara hitaben yinelemek zorunda hissediyorum kendimi.

Biliyorum ki, gerçekten bu sorular içeriğinde bir durumla karşılaştığınızda, öyle ya da böyle bir hareket tarzınız olacaktır, mutlaka olacaktır.Ve bu hareket tarzı burada açıklanamayacak ve yanıtlanamayacak kadar özel midir.?

31-01-2006 tarihli yazımdan yanıtsız kalmış sorular:

“Genel olarak işyeri ortamlarında gerçekleşen fiili taciz olaylarında , olaya tanıklık edebilecek üçüncü şahısların var olmadığı, sanıyorum yaygın bir gerçekliktir.

Toplu ve bir arada çalışılan ortamlarda, sözel tacizler olsa da, doğrudan fiili taciz olamayacağı da genel bir gerçekliktir.

Bu durumda, fiili tacizin, olayı bizzat gören bir tanığı olması ihtimali hemen hemen yok gibidir. Aynı zamanda, yine bir çok olayda, adli tıbbın ya da bir hastahanenin tesbit edebileceği fiziki deliller de olmayacaktır.

Bu durumda, fiili olarak tacize uğramış bir mağdur ne yapmalıdır.? “Nasıl olsa kanıtlayamam” diye susmalı mıdır.? Böyle bir mağdur, konuyu yargıya taşımak üzere size gelmiş olsa, olayın maddi bir delili olmadığı gerekçesiyle bu işi red mi edersiniz.?

Değilse, böyle bir mağdurun haklarını savunmak ve şüphelinin hukuken cezalandırılmasını sağlamak için, hukukun hangi olanaklarını kullanırsınız?


Saygılar.