Mesajı Okuyun
Old 18-03-2007, 01:29   #16
mutlakadalet

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan SNOW
Olayın içindeki insan adalet istemiyor. Haklı çıkmak istiyor. Verilen karar adil olsun kaybetsem de olur demiyor. Ben kazanayım Adil olsa da olur olmasa da olur diyor. İnsan neden bunu istiyor? Bu uzun vadede aleyhine işleyecek bir durum; Ama o an kendisi kazansın istiyor. Onu buna iten ne? Kendi çıkarlarının adalet ve hak kavramlarına göre daha işine yarar olduğunu zannetmesi mi acaba?


Çoğumuzun karşılaştığı, gördüğü, işittiği vakidir ki; belirli durumlarda, insanlar adalet istediklerini dile getirir. İnsanlar, bu isteklerini dile getirirken, bir şeyi de talep ederler. Kendilerine ya da bir başkasına, bir şeyin verilmesi gerektiğini, o anda sahip olmadıkları ama ister ait olsun ister olmasın, kendilerine ait olduğunu düşündükleri bir şeyin onlara verilmesi gerektiğini kastediyorlar, adalet özlemlerini dile getirirken.
Peki, insanlar kendilerine borçlu olunanı isterken neye dayanıyorlar?

İnsanların dayandıkları bu şeyi –bazı insanlar müstesna– ego olarak tanımlayabiliriz. Önce ego’yu biraz tanıyalım mı?

Ego, gerçek dünya ile benliğimiz arasında aracı işlevini gören, gerçekçi, mantıklı bir dostumuzdur. Bu dostumuzun bünyesel özelliklerinden kaynaklanan bazı kusurları vardır. Dostumuz miyoptur. Miyop olduğundan, uzağı göremez, uzağı göremediğinden de neticeyi hemen almak ister. Alınan bu netice, kısa vadede mutluluğa benzeyen bir haz yaşatsa da, uzun vadede, özümüze uzaklaşmamıza ve olgunluk denen erdeme kavuşmamamıza sebep olur. Ego isimli dostumuz cömerttir de. Her defasında kendimizi haklı gösterebilecek bahaneleri hiç düşünmeden, cömertçe sunar önümüze. Bu dostumuz aynı zamanda bir set işlevi de görür; kendimize yakıştırdığımız kimliğin ötesine geçmememize sebep olan bir set.

Peki, ego yanımızda da adalet nerede?

Adaletin nerede olduğunu, adaletin hikâyesi ile anlatayım size:

Eski zamanlarda, çok eski zamanlarda, adalet isimli bir dostumuz vardı. Dobra dobra bir dostumuzdu. Bizi çok sever, bizim erdemli bir zat olabilmemiz için çırpınır dururdu. Çevredekiler, adaleti gıpta ile izler, içten içe bizi kıskanırlardı...

Bir gün, çevre sakinlerinden “ego” adaletin kapısını çaldı:
A: Kim o?
E: Ben’im.
A: Sen kimsin?
E: Ben
A: Tamam da senin kim olduğunu öğrenmem lazım. Kimsin sen?
E: Ben, ben’im. Kaç kere daha demem gerekiyor?
A: Öyleyse sana kapıyı açamam.
E: Ne olur aç kapıyı, benim de dostum ol. Senin gibi bir dostu kim istemez?
A: Hayır, hayır! Biz dost olamayız. Anla işte. Sen varsan ben yokum. Nasıl dost olabiliriz?
E: Yapma adalet. Ne olur!
A: Hayır dedim. Bir daha rahatsız etme!
E: Tamam! Ama unutma ki; bunu yaptığına pişman olacaksın.

Derken, günler günleri, aylar ayları kovalar. Adalet ile olan dostluğumuz bize çok şey kazandırmıştır. Bu arada, ego diye de bir arkadaşımız olmuştur. Yalnız bu arkadaşımız bize çok tatlı çok sevecen gelmiştir. Her zaman iyi hallerimizi söyleyen bu arkadaşımız, adalet gibi kusurlarımızı söylememektedir de.

Bir gün, dostumuz adaletin olmadığı sırada, ego yanımıza gelir:
E: Merhaba.
İ: Oo merhaba ego, hoş geldin.
E: Hoş bulduk. Adalet yok mu?
İ: Hayır, burada değil şu an.
(Aradığı fırsatı yakalayan ego, adaletten intikamını almak için planını devreye sokar. Bu plan öyle bir plandır ki; ego bir taşla iki kuş vurmayı düşünmektedir. Hazırladığı özel iksirden içmemizi sağlayarak, hem adaleti özümüze gönderecek hem de adaletin yerine dostumuz olacaktır.)
E: Sen de içer misin?
İ: İçerim ama o nedir?
E: Kusursuzluk suyu.
İ: Tamam bana da ver ego. Hem böylece, kusurumu söylemek zorunda kalmayacak olan adalet beni daha çok sever.

Böylece adalet, özümüzde, derine çok derine gönderilir. Ego ise, her zaman iyi hallerimizi söyleyerek gözümüzü boyadığından, adaleti unutmamıza ve kendini dost bellememize neden olur. İşte, iyiliğimizi düşünen bu dostun gerçekte bize dost olamayacağını öğrenene kadar, adaleti bulup çıkaramayız. Dost bellediğimiz ego, yalnızca iyi hallerimizi söyler. Kötü hallerimizi söyleyip bizi kırmak istemez. Hâlbuki bilmez ki; zamanında kırmaktan çekinip kötü halini söylemediği dostu ileride, uçurumun eşiğine gelecektir. Ama bu dostumuz o kadar masum değildir. İleride uçuruma gideceğimizi bile bile kötü hallerimizi görmezden gelir ve bizim de görmezden gelmemiz için bin bir türlü bahane uydurur.

Gerçek dostumuzun kıymetini bilip, onu saklı olduğu mahzenden çıkarabilmemiz umuduyla...

Saygılarımla.