Mesajı Okuyun
Old 16-01-2013, 13:39   #29
Av. Ali YILMAZKARA

 
Varsayılan

Bir de tanığı sanığı mağduru aşağılayan, rencide edenler var ki... Seyirci kalmak koyuyor... Duruşmayı hakim yönetir diyor susuyorum ama her seferinde "Kendinize gelin" diyesim geliyor. Hele ki rencide edilen Müvekkilimse...
Bir keresinde Katılan vekili olduğum ceza yargılamasında Müvekkile çıkışarak sorular soran hakim karşısında kızıp, utanıp, sıkılıp tutulan Müvekkilimi dolaylı olarak kurtarmak için ayağa kalkıp onun yerine cevap verdiğimde "Size sormadım Avukat Bey" demesi ile "Farkındayım yine de cevabınızı verdik" dememle bir suskunluk olmuştu.


Alıntı:
Yazan Alıntı-Fikret İLKİZ
Hâkimin müstakim olanları; insanlar arasında milliyet, ırk, etnisite, cinsiyet, dil, din, sınıf ve felsefi inanç ayrımcılığı yapmadan karar verirler. “Mecelle-i Ahkam-ı Adliye”nin “Fasl-ı Evvel” bölümü madde 1792’ye göre, “Hâkim, hakîm, fehim, müstakim ve emin, mekin, metin olmalıdır.”





Hâkim, “hakîm” olmalıdır. Hâkim olmak, her şeyde üstün ve tedbirli olmaktır. Kendisine hakîm olamayan hâkim, hâkim olamaz. Hâkim, neden ve nasıl hakîm olmalıdır?
Hâkim farklılıklara hakim olur...

Hâkim, “fehim” olmalıdır.
Hâkimin anlayışlı ve zeki olanı hâkimdir. Olayları çabuk kavrar. Hâkim, toplumu oluşturan herkesten farklı düşünür. İnsanlara karşı anlayışlıdır. Böylece farklılık yaratabilir. Yorumları bu nedenle toplumun genelinden farklıdır. Hâkim, bu farklılıklara hakîmse hâkim olur.

Hâkim, “müstakim” olmalıdır.
Doğru kişi olarak kabul edilir. Dışarıdan etkilenmemeli ve dış baskılara kapalı olmalıdır. Bu bağımsız olmanın karakteristik sonucudur. Kişisel görüşlerini ve tercihlerini kararlarına yansıtmamalıdır. Hâkim, yansızdır. Yargılanan kişilere ve topluma karşı görünümü dahi yansız olmalıdır.

Hâkim, “emin” olmalıdır.
Korkusuz ve korkmaz kimsedir. İnanan ve kendine güvenen kimse olmalıdır. Çünkü sanıkların adil yargılanma hakkı hakimin emin ve güvenilir olanına emanet edilmiştir. Vatandaşlar, adaleti hâkimden bekler. Kendini ona emanet eder. Hâkimin, emin ve güvenilir olduğunu ve onun adalete hakîm olduğunu bilir. Emanet eden yanılırsa önce yargı çöker. Yargı çökerse herkes altında kalır. Çöken çatının altında kalan hâkimlerde güvenilecek adaleti bulamaz. Dağıtacağı adalete hakîm olamayan hâkimler “emin” değillerse, çatı çöker.
Hâkim kendine hakim olmalıdır

Hâkim, “mekin” olmalıdır.
Çünkü, iktidar ve vakar sahibidirler. Hâkim, sakin olmadır. Hiddet buyurmamalıdır. Fevri davranmamalı ve yanlışlığa sürüklenmemelidir. Hâkim sakin ve rahatlığı ile güven yaratır. Yaratmalıdır.

Hâkim “metin” olmalıdır.
Bütün bu nitelikleriyle acılara karşı dayanıklıdır. Gücünü yitirmez. Metanetlidir. Hiç şaşkınlık göstermeyeceği için asıl suçlular onun karşısında şaşkınlık gösterir.

Geçen hafta müdafii olarak “bir davanın” görülmesine katıldık…Nelere tanıklık ettik? Mahkumiyete ve gerekçeye… Mahkemenin seyrine…

Hâkim, duruşma sırasında sanıklara, tanıklara, avukatlara, hiç kimseye sesini yükseltmez. Dar alanlı mahkeme salonlarında bağırmaz. Bağırınca, sanki her şey usulüne uygun gibi gözükebilir. Bu görüntü yanıltıcıdır. Sanki sanıklar ve onların müdafileri kesin olarak suçlu mudur? Yüksekten bakınca öyle mi gözüküyor(du)!..Onun için mi yüksek sesle hitap etmeyi tercih ediyorsunuz…Yüksek sesle hitap etmekle, bağırmak arasındaki kıl payı farkla konuşunca dar alanlı mahkeme salonuna hakîm mi olunur? Aslında bu beklenti nafiledir. Çünkü hâkim önce kendine hakîm olmalıdır.

Çok yüksek sesle hitap etmekle güven yaratılmaz. Tedirginlik yaratılır. Dik dik bakan hâkimlere vatandaşın adalete erişim hakkı emanet edilmez. Yoksa hakîm olmak için mahkemenin dar alanlı salonunda bulunanlara dik dik bakılır diye bir kural mı vardır? Sanki dik dik bakınca ve sanki yüksek sesle hitap edince hâkim mi olunur!…

Yüksek sesle hitap edince insanların boyunlarını bükmesi ve susması mı beklenir? Dik dik bakışlardan çekinmek mi gerekiyordu acaba? Sakin olunuz ve aklınızda tutunuz.

Hakim, “mekin” olur. Çünkü yargıladığı insandır.

Hiçbir duruşmasına katılmadığınız, önceden yüzlerini hiç görmediğiniz sanıklarla ilgili davanın sonunda sanıkların ayrı ayrı “kişilikleri”, “eylemlerinin özellikleri” dikkate alınarak “takdiren” ve “teşdiden” daha çok ceza verirseniz…

Bazen bu durumlar “fehim” olamadığınızı gösterir. Takdir, anlayışlı olmanız gereken kişilere karşı biçtiğiniz değerdir. Teşdid… Cezayı arttırıyorsunuz ve cezanın azami haddinden uzaklaşıyorsunuz. Çok ceza veriyorsunuz ve böylece kararınıza kuvvet vererek bu yolla adaleti sağlamlaştırdığınızı düşünüyorsunuz. Bazen “takdiren” ve “teşdiden” cezayı artırarak mahkumiyet kararı verdiğinizde kantarın topunu kaçırırsanız adaletin dirhemini bulamazsınız. İnsanlar hakim, “fehim” olmak için temayüz etmemiş diye düşünebilir… Türkçesi, anlayışlı olabilme haline yükselememişsiniz demektir.

Hâkimin müstakim olanları; insanlar arasında milliyet, ırk, etnisite, cinsiyet, dil, din, sınıf ve felsefi inanç ayrımcılığı yapmadan ve etnik kökenine bakmadan karar verirler. İnsanlar arasındaki “farklılıkların” ceza artırımı için “takdir” ve “teşdit” nedeni kabul edilmesine ya da böyle gözükmesine mani olmak için başta hakimler olmak üzere; herkesin hakîm, fehim, müstakim, emin, mekin ve metin olması gerekir."